Araştırmacı

Bu yazıyı tam 5 yıl önce yazmıştım. Dün, TÜAD’ın, Türkiye Araştırmacılar Derneği, yaptığı basın toplantısında, “araştırmanın ticari ve siyasi bir halkla ilişkiler aracı olmadığı” yönündeki görüşlerine aynen katıldığım için dernekten atılan tweet’i retweet’ledim. Mesleğimizi daha da yükseklere çıkarabilmek için yeni bir misyon ve vizyonla işe koyulan başkanımız ve tüm yönetim kurulu üyelerine başarı dileklerimi sunuyorum. Başta iş dünyası olmak üzere, topluma yön veren, onların aklı olan meslektaşlarımın bugünkünden daha fazla övgüyü hak ettiklerini düşünüyorum.

 

Uzman

 

Bazı insanlar vardır, etraflarına ışık saçarlar; hayran oluruz. Bazı insanlar ise yol açarlar; imreniriz. Hem ışık saçan hem de yol açanlar kuyruklu yıldızdırlar; arkalarından yürürüz. Bu üç metaforu araştırmacılar için kullanabilir miyiz? Bir zamanlar araştırmacıları toplumun aklı olmaya davet etmiştim. Duyan olup olmadığını bilmiyorum ama bir araştırmacı için “Işıksaçan”, “Yolaçan” ve nihayet “Kuyrukluyıldız” metaforları kulağa hoş geliyor. Ben bu üç metaforu özelleştiriyorum.

Işık saçmakla başlamak istiyorum ve “Işıksaçan” bir insanın öncelikle güzelliği çağrıştırdığını düşünüyorum. Güzellik fiziki de olabilir, ruh hali de. Bilgi, akıl, iyilik, doğruluk, zekâ vb. sonra geliyor. “Parlayan kocaman bir çift göz”, güzellik ve zekânın karmaşık bileşimini oluşturur. Araştırmacıları, öncelikle, girdikleri mekânları ışık saçarak aydınlatan insanlar olarak hayal ediyorum.

“Yolaçan”a gelince, daha çok öncü anlamına geliyor; “Buzkıran” da diyebiliriz. Tüm engelleri kırıp geçiyor, bize yol açıyor, biz de onu izliyoruz. “Yolaçan”ın diğer anlamları deneyim, bilgi, güven, maceraperest vb. olabilir. Araştırmacıları ikinci olarak, önlerindeki engelleri kırıp geçen ve etrafındakilere yön gösteren “Yolaçan”lar olarak nitelemek istiyorum. Ben, yeterli sayıda olmasa da ”Işıksaçan” ve / veya “Yolaçan” araştırmacılar tanıyorum. Girdikleri mekânı ışık saçarak aydınlatıyorlar ve etrafındakilerin yollarını açıyorlar.

Peki araştırma verenler araştırmacıları ne kadar tanıyorlar? Yeterince tanıdıklarını sanmıyorum. Ya biz kendimizi yeterince tanıtamıyoruz ya da henüz yeterince ışık saçıp yol açamıyoruz. Hangisi doğru? İkisinde de doğruluk payı var ama esas sorun parlak öğrencileri sektörümüze çekememek galiba. Bu amaçla staj müessesesini çalıştırıp üniversitelerle işbirliğine girmek önemli görünüyor. Böylelikle hem parlak öğrencileri seçme şansımız olur, hem de bu öğrenciler sektörümüzü tanırlar. Bu konuda Türkiye Araştırmacılar Derneği’nin üniversitelerle yapacağı işbirliği önemli bir adım olabilir.

Derneğimizin eğitim çalışmaları bu konuda teknik olarak önemli bir açığı kapatıyor. Ama, entelektüel boşluk hala devam ediyor. Bu bağlamda sektörden ya da sektör dışından çok farklı alanlarda uzmanlaşmış kamuoyu önderleriyle yapılacak sohbet toplantıları ilginç olabilir. Kültür, sanat, edebiyat, sinema, tiyatro vb. alanlarında yapılacak bu toplantılara katılacak araştırmacıların etraflarına ışık saçmalarını bekleyebiliriz. Ayrıca araştırma şirketleri de kendi bünyelerinde bu tür sohbet toplantıları düzenleyebilirler. Bazı meslektaşlarımın bu tür etkinlikler gerçekleştirdiğini biliyorum.

Bu sıcak yaz günü ben de deniz kenarında oturmuş Raimond Gaita’nın Filozofun Köpeği’ ni okuyorum. Woody Allen’ın Yan Etkileri’ ni ise henüz bitirdim.

Ağustos, 2008

2 thoughts on “Araştırmacı

  • selin kahraman dedi ki:

    Bulent bey, biz de gecen gun bir meslektasim ile bunu tartisiyorduk ki su tespit bana cok dogru geldi; arastirma sektorune giren genc yetenekler uzun sure kendi tanimlariyla "canta gibi" daha uzman abi ve ablalarinin yaninda dolasiyor ve uzun sure kendilerini cirak gibi hissediyorlar veya hissettiriliyorlar. Arastirma birikim isteyen bir sektor oldugundan en az 4-5 sene tribunde oturup mac izliyorlar. Bu surede de islemeyen demir isildamiyor tabi ki. Yeni nesil arastirma kadrolarinda ne bogazici, ne odtu, ne cornell mezunlari var ama durumlari hep ayni. Ben de ilk 5 senemi tribunde gecirdim ama zor dayandim. Yeni nesil ise hemen kapagi kendini daha hizli gosterecegi, akranlari gibi hizli ilerleyecegi marka yonetimi gorevlerine atmayi istiyor. Bence haksiz da degil. Farkli modeller gelisitirp bu genclere daha erken, daha cok sorumluluk verebilmenin yollari bulunmali.

     

    • bulentgundogmus dedi ki:

      Merhaba Selin. Görüşlerine tamamen katılıyorum. Bence "çıraklık" süresi en fazla iki yıl olmalı. Hatta ilk yılın sonunda genç araştırmacılara inisiyatif vermeli, onlara güven aşılamalıyız. Bana göre bu mesleği seven bir araştırmacı iki yılda pişer. Gençlerin Gezi'de nasıl bir rol oynadıklarını hep beraber gördük. Mesleğimiz de onların omuzlarında yükselecektir. Burada bir açmaz da,  genç araştırmacıların, benim Ritzerin "Toplumun McDonaldlaşması" adlı eserinden esinlenerek  "McModel" dediğim ve içeriği , algoritması hakkında herhangi bir bilgiye sahip olmadıkları "hazır modellerle" çok fazla haşır neşir olmaları. Ne kadar gelişmiş olursa olsun bu modeller şöyle ya da böyle ezberlenerek uygulanıyor. Özetle genç aratırmacılara güvenmeli onları farklı ve çoklu disiplinere, multidiscipline, yönlendirmeliyiz. Bu tartışmayı başlattığın için teşekkür ederim. Selam ve sevgilerimle.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.