“Ebedi Dönüş”!

Bu yazı, önceden planlanmış kısa bir yurt dışı seyahati nedeniyle gecikti. Bu kısa sürede Türkiye’de seçim sonuçlarıyla ilgili olarak yayınlanan bazı görüş ya da yorumları dikkate almamış olabilirim. Ama bunun bir sakıncası olduğunu zannetmiyorum, çünkü tüm yorumları okumuş olsam da yazımın kurgusu ve ana fikri değişmeyecekti. Seyahate çıktığımda, göklerdeyken, uçaktan aşağıdaki fotoğrafı çektim ve altına şiirsel bir ifade kullanarak özlemlerimi dile getirerek şu notu ekledim:  “Ülkeyi terk etmiyor, ebedi dönüş denemeleri yapıyorum.”

 

uçak

Ebedi dönüş denemeleri!

 

Yolları geriye doğru çatallanan dünya,
götür beni.
Uyandığımda, bahçelerinde bahar çiçekleri topladığım rüyaya.

 

Louis A. Blanqui, Friedrich Nietzsche ve Walter Benjamin tarafından ayrıntılı biçimde analiz edilen, Charles Baudelarie tarafından ise şiirselleştirilen “ebedi dönüş” kavramının birbirlerine tamamen zıt iki anlamı var: Bunlardan ilki, modernliğin cehennemi karakterini ifade eden hep aynının geri dönüşü ve bunun sürekli olarak yeniden üretilmesi, ikincisi ise çocukluk günlerimizin mutluluk fışkıran, güzellik ve saflığına dönüş olarak tanımlanabilir.

Öyle anlaşılıyor ki, 1 Kasım 2015 seçim sonuçları “ebedi dönüş” kavramının ilk anlamında, yani hep aynının geri dönüşü ve yeniden üretimi şeklinde karşımıza çıktı – neyse ki HDP’nin %10 barajını geçmesi bizi “ebedi ölüm”e mahkum etmedi.  Eğer öyleyse, yapılması gereken nedir sorusu önemli olmaktan öte aciliyet taşımaktadır.

 

Kuğu

“Siyah Kuğu”lar nadir bulunur!

 

7 Haziran – 31 Ekim 2015 sürecinde “Siyah Kuğu”lar [1] cirit attığı için sonuçları hemen hiç bir araştırma şirketi tarafından öngörülemeyen[2] 1 Kasım 2015 Erken Genel Seçimleri sonrasında Türkiye’nin üzerinde tuhaf bir rüzgâr esiyor. Ortalık, “Bat Türkiye bat!” nidalarıyla ülkeyi terk etmeyi düşünenlerden, yazdıkları “veda” yazılarıyla yazmaktan vazgeçenlerden, Türkiye’nin geleceğinden “ümidini” kesenlerden, ne anlama geldiğini bir türlü anlayamadığım, ama yeniden iktidarı desteklemeye başlanacağının işareti sayılabileceğini düşünebileceğimiz “fabrika ayarlarına dönmekten” söz edenlerden, sonuçlara “öfkelenip” içlerine dönenlerden, sonuçlar bağlamında kaybettiğimiz yüzlerce insanın bedenleri henüz soğumamışken Erdoğan’ı bir “dahi stratejist” ilan edenlerden, sonuçlara “saygı duymayıp”  muhafazakâr seçmenleri “samanla beslenen koyunlara” benzetip aşağılayanlardan, vb., geçilmiyor.

Bu arada, hiçbir zaman olmadığı ve olma ihtimali de %0 olduğu halde 7 Haziran’dan sonra %60’lık muhalefet blokundan söz ederken şimdi bu blokun %50 ile devam ettiğini ısrar edeleri de unutmayalım. Uzlaşma kültürünün yerleşmemiş olduğu Türkiye toplumunda CHP – MHP – HDP’nin, daha çok MHP’nin istemezük  (“istemeyiz biz bunu padişahım” anlamına gelen Yeniçeri deyişi ) nidalarıyla, bir araya gelemediklerini görmedik mi?

Önce “benden sonra tufan” deyip, yazmaktan, ülkeyi terk etmekten ya da “fabrika ayarlarına dönmekten” söz edenler, sözüm sizedir: Bunca insan boşuna mı öldü? Bunca mücadele boşuna mı verildi? Seçim günü binlerce gönüllü insan kan ter içinde sandıkları boşuna mı bekledi? Elleri yakalarınızda olacaktır!

İkinci olarak Türkiye’den ümidini kesenlere seslenmek istiyorum: Ümitsiz yaşanmadığını biliyor olmalısız. Hepimiz ölelim o zaman!

Şakayla karışık ya da topluma ihtar niteliği taşıdığı algısı yaratmaya çalışılıyor gibi görünse de, Erdoğan’dan bir “dahi stratejist” olarak söz ederek, iyi kötü mücadele vermeye çalışan CHP’ni “tu kaka” ilan etmek, olsa olsa, iktidara olmayan bir güç atfeder.

Dördüncü olarak, “seçmenleri samanla beslenen koyunlara” benzetip seçim sonuçlarına “saygı duymayanlara” gelince, bu toplumun  %65-70’i muhafazakâr ve bu hep böyleydi. Yeni bir durumla karşı karşıya değiliz yani. Onlar, zamanında Cumhuriyet’in kimi seçkinleri tarafından aşağılandılar ve sonunda ortaya çıkan tablo bu. Cumhuriyet’i kuranların hepsi devrimci değildi çünkü. Kulağınıza küpe olsun.

Bir de, seçim tahminini soranlara, AKP’nin en az %46 alacağını, çünkü esas kamuoyu yoklamasının 80 yıl önce yapıldığını ve Sakarya Meydan Muharebesi ile Büyük Taarruz’da cepheden kaçanların oranının bu olduğu demagojisini yapanlar var ki, insan ne diyeceğini bilemiyor.

Son olarak, öfkeyle içlerine kapananlar, çıkın dışarıya, meydanlar sizi, hepimizi bekliyor. Kalan sağlar bizimdir!

 

Gezi zirve

Yıldızlara yolculuk!

 

Şimdi tekrar başa dönebilir, sorumuzu cevaplayabiliriz. Madem ki “ebedi dönüş” ikinci olarak çocukluk günlerimizdeki mutluluk fışkıran güzellik ve saflığa dönüş anlamını taşıyor, o zaman neden yıldızlara bir yolculuk yapmayalım? Neden elimizde bir kuyruklu yıldız olup kayıp giden ama bizi çocukluğumuza götürüp yıldızlara taşıyan “Büyük Gezi Parkı Direnişi” gibi olağanüstü bir deneyim varken, ülkemizi terk etmeye planları yapalım? Neden “fabrika ayarlarına” dönüp hep aynının cehennemi tekrarı içinde boğulalım?

Değişimin dinamiği hep aynının cehennemi tekrarına çomak sokmaktır!

 

Notlar

[1]Nassim Taleb’e göre “Siyah  Kuğu”  denilen  olayın  üç  temel  özelliği  var  ve  bunlar; beklenmedik  şekilde, nadiren olması; olağanüstü bir güce sahip bulunması; beklenmedik  olmasına rağmen ortaya çıktıktan sonra açıklanabilir, diğer bir deyişle geçmişe yönelik olarak öngörülebilir nitelik taşımasıdır. Bu anlamda “Siyah Kuğu” mantığı bilmediklerimizi bildiklerimizden çok daha önemli kılar.

Öte yandan hayat  ortalamalardan  ibaret  değil;  tam tersine ortalamalardan sapmalar, yani belirsizlikler içinde yaşıyoruz. Bunun temel nedeni sosyal yaşamda  neredeyse hemen her şeyin, nadir ama önemli şoklar ve sıçramalar tarafından üretilmesidir. Kavramın yaratıcısı Taleb ortalamalardan oluşan kümelerin yer aldığı dünyaya “Vasatistan”, ortalamalardan sapmaların oluşturduğu dünya ise “Aşıristan” diyor ve buraları tekil, rastlantısal, görülmemiş ve öngörülmemiş olanın zorbalığına tabi olduğumuz yer olarak tanımlıyor. İşte “Siyah Kuğu”lar burada ortaya çıkıyor. Bkz: Taleb, Nassim Nicholas, The Black Swan, Penguin Books, London, 2008.

IŞİD tarafından gerçekleştirilen Suruç ve Ankara katliamlarıyla PKK tarafından gerçekleştirilen Dağlıca ve diğer saldırılar toplumda büyük bir şok etkisi yaratarak birer “Siyah Kuğu” işlevi görmüşlerdir.  Bu bağlamda 7 Haziran – 1 Kasım 2015 sürecinin ortalamalardan oluşan kümelerin yer aldığı dünya değil, ortalamalardan sapmaların oluşturduğu bir dünya olarak tanımlamak gerekmektedir. Böyle bir sürecin sonunda, ister istemez istikrardan – denge de diyebiliriz –  yana tavır takınan MHP ve HDP’li muhafazakâr seçmen oylarını güçlüden yana kullanmış ve AKP’ni tek başına iktidara getirmiştir. Burada, “Siyah Kuğu”ların önceden kurgulanıp kurgulanmamasının bir önemi yoktur; önemli olan seçmenler için beklenmedik olmalarıdır. AKP’nin yükselişinin diğer bazı nedenleri bir önceki yazımda ifade edilmiştir.

[2] Bundan böyle, kamuoyu yoklaması yapan araştırma şirketlerine, sadece istatistikçi değil, siyaset bilimci, sosyolog ve özellikle psikolog istihdam etmelerini öneriyorum; modellerine öngörülemeyen siyasal, sosyal ve psikolojik olayları analiz edip ekleyebilsinler diye.

, , , , , , , , , , , ,

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.