12 03 2014
ÇOCUK: Gezi’nin Küçük Prensi
İnsanın içini karartan bir güne uyanmıştık. Soğuk, yağmurlu ve kapkara bir gündü. Sabah olmasına rağmen gökyüzünü hiç bu kadar karanlık görmemiştim. Sonra yağmur bulutlarının arasında kapkara lekeler görmeye başladım. O da ne, küçücük bir yıldız! Lekeleri oraya buraya iterek kendini göstermeye çalışıyor, gösterdikçe de parlıyordu.
Enformasyon çağında acı haber ışık hızıyla yayılmış, Gezi’nin Küçük Prensi Berkin Elvan ışık olup gözlerimizi kamaştırarak bir kuyrukluyıldız gibi kayıp gitmişti. Tarih, 11 Mart 2014’ü gösteriyordu.
Tesadüf bu ya, Berkin Elvan’la ortak noktamız, benim uzunca bir süre önce 11 Mart’ta dünyaya gelmiş olmam, Berkin'in ise maalesef bu kısacık ömründe, sancılı bir yaşam mücadelesinden sonra dünyayı aynı gün terk etmesiydi.
Gezi Direnişi sürecinde, 16 Haziran günü, Okmeydanı’nda, hemen her ailede olduğu gibi, evin küçüğü olarak ekmek almak amacıyla sokağa çıkan Berkin, sonradan anlaşıldığına göre bir polisin hedef gözeterek ateşlediği biber gazı fişeğinin kafasına isabet etmesiyle komaya girip 269 gün yaşam mücadelesi verdi ve bu süreçte 45 kilodan 16 kiloya düştü. Son bir hafta içinde de önce epilepsi krizi geçirdi, sonra kalbi durdu. Makineye bağlanarak çalıştırılan kalbi, akciğerinde oluşan hava deliği nedeniyle beyin fonksiyonlarının yavaşlaması sonunda daha fazla dayanamadı ve henüz 14 yaşındayken kuş olup uçtu gitti.
Eser: Ahmet Coka
İşte o küçücük yıldız var ya, o kayan küçük yıldız, Gezi Ruhu’nu canlandırmış, sadece Türkiye’yi değil, tüm dünyayı ayağa kaldırmıştı. Okmeydanı'nda barikatlar kurulmuş, esnaf dükkânlarını kapatmış, başta ODTÜ olmak üzere tüm üniversitelerden isyan çığlıkları yükseliyor, İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Denizli, Şanlıurfa, New York, Londra, Paris, Viyana ve diğer daha birçok şehrin meydanlarında “devrim provaları” yapılıyordu. Ve tüm dünya çığlık çığlığa haykırıyordu:
“HER YER BERKİN HER YER DİRENİŞ”
Gezi'in Küçük Prensi bir ışık olup yeryüzüne yağıyor, ortalığın altını üstüne getiriyordu. Işık hızına ulaştıktan bir süre sonra da görünmezlik zırhına bürünerek gözden kayboldu.
O kara kaşlı, kara ve kocaman gözlü, mahzun bakışlı güzel çocuk acaba bir dönüşümün simgesi olabilir mi diye düşünmekten kendimi alamadım; bizi de alıp uçuracak…
Kim bilir, belki olur. Olur da, o güzelim yüzünü bayrak yapıp göklere yükseltiriz be ÇOCUK; sonsuza dek dalgalansın diye…
Seni, hiç, ama hiç unutmayacağım güzel ÇOCUK!
* * *
Eminim ki, seslerinde öfke, gözlerinde yaşlarla seni omuzlarında taşıyan yüzbinlere ve televizyonlarda gözleri iki çeşme ağlayarak izleyen milyonlara bir yerlerden dudaklarındaki o şirin gülümsemeyle mahzun mahzun bakıyor, sadece, “Hoşça kalın” diyorsundur.
Ve inanıyorum ki, dönüm noktasındayız…
Füturoloji / Gelecek Bilim 2014 Yerel Seçim Kampanyası İzlenimleri
Bülent İyi ki yazıyorsun, insanları okumaya,düşünmeye teşvik ediyorsun, teşekkürler. Yazını okuduğum zaman inan tüylerimin diken diken olduğunu hissettim . Berkin, Burakcan ve şehit polis Ahmet Küçüktağ'a da aynı derecede üzüldüm. Çünkü üçü de bizim cocuklarımız.
"Her şey, neye lâyıksa ona dönüşür." Hz. Mevlana
Teşekkürler Semra, sağ olasın. Evet, kaybettiklerimiz bizim çocuklarımız. Bu kayıpları önleyebelmek için, yetkililerin “biz ve öteki” söylemini bırakıp, birleştirici mesajlar vermeleri lazım. Bu dünya yaşanmaya değer ve hepimize yeter.