Dreamcatcher: ABD’nin Görünmeyen Yüzü

Film başladığında harika bir müzik eşliğinde, bir ışık selidir gidiyor, Chicago’nun gökdelenleri ışıl ışıl yanıyordu. Böyle bir sahneden sonra kameranın sizi bir gece kulübüne sokacağını zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Tam tersine kendinizi Chicago’nun arka sokaklarında, hayat kadınlarının kendilerini sattıkları mekânlarda buluyorsunuz.

Filmde bir zamanlar kendisi de hayat kadını[1] olan harika kadın Brenda Myers – Powell kurduğu ve çalıştığı Dreamcatcher[2] Derneği aracılığıyla hem kendisi gibi şiddet görmüş hayat kadınlarına hem de risk altında bulunan gençlere yardım eli uzatıyor, onlarla konuşuyor, onlara sımsıkı sarılıyor, onlara her türlü şefkati gösteriyor ve onların yeni bir hayat kurmalarını sağlıyor.

 

Brenda

Brenda hayatını değiştirmeye çalıştığı bir hayat kadınına sımsıkı sarılıyor.

 

Film aslında bir belgesel ve Brenda’nın hayatını değiştirdiği kadınların hikâyeleri ile derneğin çalışmalarından oluşuyor. Fakat bu öyle bir belgesel ki, filmde oynayan hayat kadınları ve genç lise öğrencilerinin hemen hepsinin bir oyunculuk okulundan çıktığını zannetmeniz içten bile değil. Hele harika Brenda tam bir başrol oyuncusu; rahat, sevecen ve sıcak.

Brenda 25 yılık bir seks işçisidir. Son müşterisinden ağır bir şiddet görür ve yüzü ile vücudunun derileri kopmuş halde hastaneye gider. Hastanede bir polisin kendisini tanıması ve doktorları uyarması üzerine personel Brenda’ya yardım etmek istemez (İşte size Amerikan demokrasisinin bir yüzü!). Neyse ki, bir doktorun yardımıyla daha önceden kendisinin de bildiği Genesis House adlı bir yardım evine ulaşır ve orada bir buçuk yıl kalarak bedenen ve ruhen temizlenir. İşte Dreamcatcher Derneği projesi bu yardım evinde şekillenir kafasında. Amacı kendisi gibi hayat tarzı yaşayanlara bir çıkış yolu göstermektir.

 

Brenda 1

Sağda Brenda, solda uzun uzun konuştuğu bir seks işçisi.

 

Brenda film boyunca, birçoğunun daha dört beş yaşlarındayken cinsel taciz görmeye başladığı – bu sahnede içim cız ediyor ve yanımdaki arkadaşıma “Bizden farklı değillermiş” diyorum –  hayat kadınları ya da liseli gençlerle görüşürken onlarla o kadar pozitif ilişkiler kuruyor ki aralarında hızla bir güven oluşuyor ve kurbanlar hikâyelerini çok rahat biçimde anlatarak kendileriyle yüzleşiyorlar. Oluşan bu güvenin altında, Brenda’nın insanın içine işleyen o sıcacık gülümsemesiyle, olan bitende bu insanların hiçbir suçları olmadığını ikna edebilmesi yatıyor. Böylelikle, kahramanlarımızın hayatlarında, nasıl daha önce kötülük kötülüğün mayası olmuşsa, bu kez de iyilik iyiliğin mayası oluyor.

Bu arada filmde sadece hayat kadınları ile neredeyse bebek yaşta en yakınlarında cinsel taciz görmüş liseli gençlerin hikâyesi değil,  bir zamanlar Brenda’nın pezevenginin arkadaşı olan Homer adında bir pezevenginde hikâyesi de anlatılıyor. Ayrıca Homer, Brenda’yla birlikte özellikle liseli gençlerle yapılan konuşma seanslarına katılarak onların hayata kazanılmasına yardımcı oluyor.  Son sahnelerden birisinde yine gece ışıl ışıl yanan, ama bu kez Las Vegas ile karşılaşıyor ve Brenda ile Homer’i bu yapay cennetin dev otellerinden birinde konuşma yaparlarken görüyoruz (Bu da Amerikan demokrasisinin bir başka yüzü olsa gerek!).

Verdiği bir röportajda Dreamcatcher Derneği’nin sadece bağışlarla yaşadığını, devletten herhangi bir destek akmadıklarını söyleyen Brenda Myers – Powell, hedeflerinin yarım milyon dolar bağış toplayarak derneği tam zamanlı bir iş haline getirmek olduğunu ilave etmiş. Ben de, acaba Brenda ABD başkanlığına aday olsa  kazanır mıydı demekten kendimi alamıyorum.

Yaşasın bağımsız filmler!  Teşekkürler İf İstanbul, teşekkürler yönetmen Kim Longinotto ve yapımcılar Lisa Stevens ile Teddy Leifer, tabi ki sonsuz teşekkürler sevgili Brenda.

Bu filmi mutlaka izleyin.

 

Notlar

[1] Filmde sürekli seks işçisi olarak tabir ediliyor ve bir sınıfa vurgu yapılıyor.  Doğru, ama ben bunu sert buluyor ve seks işçisinin yanı sıra Türkçe’de daha çok kullandığımız hayat kadınını da kullanıyorum. Bazen de onları filmin kahramanları olarak niteliyorum.

[2] Dreamcatcher, rüya, hayal avcısı ya da düş kapanı anlamına gelmekle birlikte kötü düşünceleri uzaklaştırıp, iyi düşüncelerle dolmamızı sağlayan bir Kızılderili inanışıdır. Bu anlamı filme çok uygun düşmektedir.

, , , , , ,

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.