24 03 2016
Yazmadan Duramadım: Durum Vahim
Kısa yazacağım. 22 Mart Salı günü, yani Belçika’nın başkenti Brüksel’de bombaların patladığı gün öğleden sonra saç tıraşı olmak üzere berberime gitmiştim. Yaklaşık 25 yıldır aynı berbere giderim. Bu kadar uzun süredir gidip geldiğim için artık arkadaş hatta dostuz berberimle. Kendisi ülkemizdeki genel berber profiline göre az konuşur ve sosyal demokrat eğilimlidir.
O gün, mutat olduğu üzere televizyon açıktı ve bir haber kanalı Brüksel’deki patlama sonrası görüntüleri veriyordu. Ölenlerin sayısı sürekli ekrandaydı. Bir ara kuaförün manikürcü kızı odasından çıkıp televizyona yaklaşarak aynen şöyle söyledi: “Çok iyi oldu, bombalar hep bizde mi patlayacak? Biraz da onlar ölsün.” Kulaklarıma inanamamıştım. Dar ve siyah bir deri pantolon giymiş, ayaklarında siyah uzun çizmeler vardı. Derin dekoltesiyle son derece çağdaş bir görünüm sergiliyordu. Arkadaşıma sessizce, “Bu ne iş” diye sorunca, “iflah olmaz bir AKP’lidir” dedi ve ekledi: “Tartışmaya değmez”. Genelleme yapmak yanıltıcı olabilir, ama türbanlıların bu konuda ne düşündüklerini söylemeye gerek yok her halde.
İnanıyorum ki, muhafazakâr kesime Brüksel’deki patlamayla ilgili bir kamuoyu yoklaması uygulasak, sonuçların bundan farklı çıkacağını zannetmiyorum. İşte Türkiye’nin geldiği son nokta: Çoğunluğu içe kapanık, çağdaş görünümlü olsalar da ailelerinin ve çevrelerinin baskısıyla muhafazakâr ve kendilerinden başka herkesi düşman gören bir tutum sergileyen, genellikle eğitimsiz – zaten bir üniversite rektör yardımcısı bir ülkeyi ayakta tutacak olanların okumamış cahiller olduğunu söylemedi mi? – bir topluluk. Bir zamanlar, faşistler tarafından katledilen sevgili hocam Cavit Orhan Tütengil’in ülkemizdeki kır- kent ayrımını “ikili yapı” olarak nitelediği gibi, ki ağırlıklı olarak iktisadidir, şimdi de “biz ve onlar” diye şiddetle konsolide edilen, ki ağırlıklı olarak sosyolojiktir, bir ikili yapı üzerinde gidip geliyoruz.
Ertesi gün, yani 23 Mart 2016’da HDP İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu’nun çocuklara yönelik cinsel istismarın araştırılması ve önlenmesi için TBMM’ye sunduğu önerge, muhalefet milletvekilleri tarafından kabul edilirken, AKP’lilerce reddedildi. Muhtemelen dünyada eşi benzeri görülmemiş bir durumla karşılaşmıştık.
Bundan bir gün önce ise Ensar Vakfı ile Karaman Anadolu İmam Hatip ve İmam Hatip Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği’ne yakın kişilerin kiraladığı evlerdeki 45 öğrenciye cinsel istismar uygulandığı haberinin ardından Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu, olay ortaya çıkar çıkmaz hukuki olarak müdahil olduklarını açıklamış ve eklemişti: “Buna bir kere rastlanmış olması hizmetleri ile ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz”
Bu gün, yani 23 Mart 2016’da ünlü bir inşaatçımız 19 Mart 2106’da Beyoğlu, İstiklâl Caddesi, Balo Sokak’ta katledilenler için katliam yapılan yere çiçek koyarken şunları söyledi: “Ortanca hanımı alıp gittim. Millet fakir karanfil bırakıyor, ben gül bıraktım.” Bir arkadaşım Facebook’ta bu konuda, tamamen katıldığım, şöyle bir yorum yaptı: “42 saniyede hem kadınları hem fakirleri hem de terör kurbanlarını aşağılayabilmek ancak böyle… şahsiyetlere mahsustur.”
Kısaca, durum hayli vahim. Merak ediyorum ve soruyorum: Bir zamanlar AKP’yi kimi tutum ve uygulamaları nedeniyle ilerici ve demokrat olarak görüp destekleyen, kendilerini eleştiren sosyalistlerin hemen hepsini Jakoben ve darbecilikle suçlayan sol liberaller, şimdi iktidara eleştirel bakıyor olmakla birlikte, bu olan bitenlerden sonra hala o zamanki tutumlarında haklı olduklarını düşünüyorlar mı acaba? O zamanlar şiddetle destekledikleri iktidarın bu kadar kısa sürede yüz seksen derece dönmüş olması siyaset biliminde rastlanılan bir şey midir ki? Yoksa akılları mı tutulmuştu? Uzatmıyor ve büyütmüyorum, ama bu ağır tablodaki katkılarını unutulmaz buluyorum; “biz bu kadar güçlü müydük”şeklindeki alçak gönüllüymüş gibi davranıp, “küçük dağları ben yarattım” tavırlarına sinirlenerek…Metin Çulhaoğlu bu tutuma zamanında çok doğru bir tespitle stigmatizasyon, yani bir kesimi aşağılayıcı ve lanetleyici biçimde damgalamak ya da etiketlemek demişti. Şimdi lütfen bir aşağıladıkları kesime bakın, bir de destekledikleri kesime…
Neyse ki 22 Mart 2016’da, daha önce ülkemizde dolandırıcılık yaptığı iddia edilip yakalandığı halde serbest bırakılan Rıza Sarraf’ın ABD’de Hint asıllı yürekli savcı Preet Bharara tarafından tutuklandığını öğrendik.
Araştırma(cı)nın Poetikası (2) Yeşilova ile Unabomber