5 02 2015
Israr Ediyorum: Toplumun Aklı Olmalıyız
2004 yılında yapılan VII. Araştırma Zirvesi’nde sektörümüzün ulaştığı bilgi birikimi ve teknolojik düzeyini dikkate alarak biraz ileriye gitmiş ve Pazarlama ve Kamuoyu Araştırmacıları Derneği olarak entelektüel bir platform yaratmak ve böylelikle toplumdaki gelişmelere müdahale etmek istediğimizi ifade etmiştim. Ayrıca BJK‘nın bir UEFA karşılaşması sonunda, teknik direktör Lucescu’nun Sergen’in Ronaldo’ya verdiği ve onun da gol attığı olağanüstü pası kastederek “oyunda bir akla ihtiyacımız vardı ve bu akıl Sergen oldu” deyişinden esinlenerek,” toplumun aklı olmamız” gerektiğini eklemiştim. Bu görüşümde ısrar ediyorum. Çıkış noktamın iki temel argümanı var: Bunlardan ilki aydın sorumluluğuyla ilgili. Diğeri ise son yıllarda ortaya çıkan yönetişim anlayışında gizli.
Beş ciltlik “Aydın Üzerine Tezler” dizisinin yazarı Yalçın Küçük’e göre “Aydın, aklıyla mücadele eden insandır”. Umberto Eco’ya göre ise, “Aydınlar krizleri çözmeye değil, çıkarmaya yararlar…. Aydın, bir sıkışma durumunda, çıkış yolu gözükmeyen ve öylesine giden, olması gerekirken hiçbir şey olmayan bir düzende, bir kopma, kırma, ayırma işlemi yapan kişidir.” Yani, aydın, kriz yaratan kişidir ve “bir kriz yaratmak var olan bir hali eleştirip, bu değişmezlik tarlasına kuşku tohumları ekmektir”. Biri Türkiye’den diğeri İtalya’dan, bu iki özgün aydının tanımlarını konsolide edersek aydının aklıyla mücadele ederek kriz yaratan, yani farklılaşan bir kişi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Çünkü kriz yaratmayı, anlamını biraz daraltıp vulgarize edersem, fark yaratmak olarak algılayabiliriz. Bu arada, ESOMAR’ın 2005 yılı kongresinin başlığının “Making the Difference” olduğunu da unutmayalım. Reklamcıların, özellikle yaratıcı yönetmenlerin bu tanımı seveceklerini umuyorum.
Çok şükür, biz araştırmacılar hayatımızı düşünerek kazanıyoruz ve aydın olmaya elverişli bir sektörden geliyoruz. Kendi tasarladığımız araştırma projelerini ele alalım. Yoğun düşünce ürünü olan bu araştırmaların sonuçlarını işin doğası gereği yayınlayamıyoruz, ama sonuçlar dağarcığımıza süzülerek yerleşiyor ve zamanla birikerek bize perspektif kazandırıyor. Kuşkusuz bu kazanımlar öncelikle çalıştığımız araştırma yapan ve yaptıran kuruluşların biriktirdiği başarılardır. Nitekim bu başarılar biriktikçe araştırma yapan kurumda özel bir modele, yaptıran kurumda ise, başka girdilerin katkılarıyla birlikte, yeni bir ürün ya da hizmete dönüşüyor.
Şimdi soru şu: Özellikle, sosyal araştırmalar alanında biriken bu başarıları neden toplumsal gelişmelere müdahale etmek için kullanmayalım? Biliyoruz ki günümüzde şirketler, sivil toplum kuruluşları ve hükümetler toplumların hedeflerini gerçekleştiren üç temel aktör olup karşılıklı ilişkiye girerek bir yönetişim tarzı oluşturmaktadırlar. Araştırma yapan ve yaptıran özel ya da kamu kuruluşları Pazarlama ve Kamuoyu Araştırmacıları Derneği ile birlikte bir yönetişim tarzı geliştirerek yukarıda sözünü ettiğim müdahaleleri gerçekleştirebilirler.
Söylemeye çalıştığım şu: Örnek olsun, TÜSİAD birkaç yıldan beri bir “think-tank” gibi çalışmakta ve sorumluluk alanını tüm toplumsal sorunlara yayarak gelişmelere müdahale etmektedir. Yani dar mesleki sorunlarla uğraşmanın yanı sıra, onun çok ötesine geçerek yönlendirici bir işlev görmektedir. Belki de en iyi örneği verdim ve bunları artırmak mümkün. Örneğin, düzeysiz yerli dizi patlamasının yarattığı toplumsal sorunları ortaya çıkarmak ve çözüm önerileri geliştirmek sosyal sorumluluk anlayışımızın gereğidir. Acaba bir otomobilin üzerine düşmekte olan adamın yardımına koştuğunu zannettiğimiz kadının, adam üzerine düşüp zarar vermesin diye, otomobilini bulunduğu yerden uzaklaştırdığı reklam filmini yayınlayan televizyon kanallarının bir gün süreyle kapatılması görüldüğü kadar basit midir? Türk dış politikasını yönetenlerin eline, onlarla birlikte çalışıp proje üreterek çeşitli ülkelerde yapılmış kamuoyu araştırmalarından elde edilmiş veriler sunmak iyi olmaz mı? Böyle bir projeyi ihracatçıların desteklememesi eşyanın tabiatına aykırıdır. Kurban Bayramı’nda kurban keserken yaralanan, hatta ölen ya da zavallı hayvanlara acı çektiren insanlar da bu toplumdan çıktı. Avrupa Birliği sürecinde, bu sorunu çözmeye yönelik bir proje “satılabilir” değil midir? Dayak ya da cinsel taciz gibi sorunları analiz etmek ne güzel bir kalitatif araştırma olurdu. Örnekleri arttırmak mümkün. Birçoğunuza ters geleceğini görebildiğim bu sorulara verilecek cevaplar Pazarlama ve Kamuoyu Araştırmacıları Derneği’ni dolayısıyla mesleğimizin algılanma biçimini farklılaştırmaz mı? Bir sivil toplum kuruluşu olarak derneklerin amacı üyelerinin mesleki düzeylerini yükseltmek ya da sorunlarını çözmenin çok ötesinde kendi ilgi alanlarıyla ilgili toplumsal sorunları sahiplenmek ve çözüm önerileri getirmektir. Böyle bir yaklaşım belki de Akın Alyanak’ın son yıllarda dile getirdiği “Türk Araştırma Okulu” nun temellerinin atılmasına katkıda bulunabilir.
Bu öneri yeni paradigmadır. Bu paradigmada İlhan Tekeli’nin siyasi partiler için söylediği gibi, Pazarlama ve Kamuoyu Araştırmacıları Derneği, araştırma yapan / yaptıran şirketler ve hükümet tarafında yer alan ilgili kamu kuruluşlarıyla karşılıklı ilişkiye geçerek sosyal sorumluluk anlayışı içinde farklı bir kurumsal yapı ve vizyon kazanmaktadır. Eleştirilerek değiştirilmeye her zaman açık ve muhtaç olan bu yapı, geri beslemelerle kendi kendini düzenleyerek etki alanını genişletecektir. Öyle sanıyor ve umuyorum ki, bu öneriyle, Pazarlama ve Kamuoyu Araştırmacıları Derneği tarafından gerçekleştirilen her türlü etkinlik, zirve, sempozyum ya da eğitim seminerleri daha fonksiyonel bir yapı ve herkes tarafından kabul edilebilir nitelik kazanacaktır.
* * *
Bu yazıyı yazdıktan yedi yıl sonra, yani 2011 yılında yapılan XIV. Araştırma Zirvesi katılım bakımından o güne dek yapılanların en başarılı zirvesi oldu ve bu başarı 2014 yılında yapılan ve başlığı “Değer ve Dönüşüm” olan XVII. Araştırma Zirvesi’ne kadar devam etti.
Bu yılki XVIII. Araştırma Zirvesi’nin başlığı “Noktaları Birleştirmek” ve önceki zirveler de olduğu gibi başarının devam edeceğinden kuşkum yok.
Artık derneğimizin kısaltılmış adı TÜAD, yani Türkiye Araştırmacılar Derneği olduğuna göre toplumsal sorunlarla daha yakından ilgilenip “toplumun aklı olmak” yönünde adım atmanın zamanını geçirmemeliyiz diye düşünmeden edemiyorum.
Sorunlu Bir Alan: Araştırmacılık Sistem Elemanlarının Toplamından Fazladır!