2 Kasım 2015

7 Haziran 2015 seçimlerinden 1 Kasım 2015 seçimlerine kadar geçen süre içinde, başka bazı tali nedenlere birlikte, teröre açık bir hale gelen ülkemizde karşılıklı olarak yürütülen şiddet politikası meyvelerini verdi ve muhafazakâr oyların % 80’inin AKP’de toplanmasıyla 14 yıldan beri iktidarda olan bu partinin % 49,5’lik gibi yüksek bir oranla tekrar tek başına iktidar olmasını sağladı.  Bu arada Barış Süreci’nin askıya alınmasıyla milliyetçi oyların  AKP’ne kaymasının bunda önemli katkıları vardı.

Hiçbir araştırma şirketinin sonuçlarını doğru tahmin edemediği bu seçimlerde, 7 Haziran seçimlerine göre kaybeden partiler AKP’ne ciddi oranlarda oy kaymaları yaşayan MHP ile HDP’ydi; CHP ise pozisyonunu korudu.

Peki nasıl oldu? AKP nasıl oldu da 7 Haziran 2015 seçimlerine göre yaklaşık 4,5 milyon oy artışı sağladı?

Öyle anlaşılıyor ki, ilki 20 Temmuz 2015’te Suruç’ta IŞİD tarafından gerçekleştirilen ve 34 kişinin, ikincisi 10 Eylül 2015’te Dağlıca’da PKK tarafından gerçekleştirilen ve 16 askerin, üçüncüsü de 10 Ekim 2015’te Ankara’da yine İŞID tarafından gerçekleştirilen ve 102 kişinin hayatını kaybettiği katliamlar, büyük bir şok etkisi yaratarak birer “Siyah Kuğu” etkisi gösterdiler.

Siyah  Kuğu  denilen  olayın  üç  temel  özelliği  var  ve  bunlar; beklenmedik  şekilde, nadiren olması, olağanüstü bir güce sahip bulunması, beklenmedik  olmasına rağmen ortaya çıktıktan sonra açıklanabilir, diğer bir deyişle geçmişe yönelik olarak öngörülebilir nitelik taşımasıdır. Bu anlamda Siyah Kuğu mantığı bilmediklerimizi bildiklerimizden çok daha önemli kılar.

Öte yandan hayat  ortalamalardan  ibaret  değil;  tam tersine ortalamalardan sapmalar, yani belirsizlikler içinde yaşıyoruz. Bunun temel nedeni sosyal yaşamda  neredeyse hemen her şeyin, nadir ama önemli şoklar ve sıçramalar tarafından üretilmesidir. Kavramın yaratıcısı Nassim Taleb’e göre ortalamalardan oluşan kümelerin yer aldığı dünya “Vasatistan”, ortalamalardan sapmaların oluşturduğu dünya ise “Aşıristan” olup tekil, rastlantısal, görülmemiş ve öngörülmemiş olanın zorbalığına tabi olduğumuz yerdir. Siyah Kuğu’lar burada ortaya çıkar.[1]

Sanırım bu uzunca açıklamayla demek istediklerim anlaşılmıştır. 7 Haziran – 1 Kasım 2015 süreci ortalamalardan oluşan kümelerin yer aldığı dünya değil, ortalamalardan sapmaların oluşturduğu bir dünyadır.

Kuşkusuz, halkların terör karşısında istikrar aramaları, uzlaşma kültürü olamayan ülkemizde, insani bir tutumdur ve bu tutum özellikle muhafazakâr oyları AKP’de birleştirmiştir.

Ama ben yine de sözü burada büyük şairimiz Nazım Hikmet’e bırakıyorum.

DÜNYANIN EN TUHAF MAHLUKU

Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.

Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.

Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.

Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.

Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.

Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
— demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!

Nazım Hikmet, 1947

 

evren

 

Son söz ise dik durmamızı gerektirecek bir alıntıyla Louis Blanqui’nin olsun.

“Güneşlerin altında yeni hiçbir şey yok. Olmakta olan her şey daha önce olmuştu, daha sonra da olacak. Ve yine de aynı kalmakla birlikte, biraz öncenin evreni şimdinin evreni değildir; şimdinin evreni de az sonranın evreni olmayacak, çünkü evren hareketsiz ve değişmez kalamaz. Tam tersine evren durmaksızın değişir. Her parçası hiç kesintiye uğramayan bir hareket içindedir. Burada imha olan parçalar aynı anda başka yerlerde, yeni kimlikler olarak ürerler…

Evren hem hayat hem de ölüm, hem imha hem de yaradılış, hem değişme hem de değişmeden kalma, hem kargaşa hem de sükûnettir. Sonu gelmez biçimde kurulur ve çözülür; hep yenilenen varlıklarla hep aynı kalır. Daimi oluş halinde olmasına rağmen, bronzdan bir baskı kalıbıdır ve kesintisiz aynı sayfayı basar durur. Bütünüyle ve ayrıntılarıyla hem dönüşüm hem de içkinliktir.”[2]

 

Notlar

[1] Taleb, Nassim Nicholas, The Black Swan, Penguin Books, London, 2008.

[2] Blanqui, Louis – Auguste. Yıldızlardan Ebediyete, Çeviren: Cemal Yardımcı, Metis Yayınları, İst., 2015, s. 93-94.

 

 

 

 

 

 

 

, , , , ,

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.