Geç Bir Seçim Analizi

Antonio Gramsci’ye göre, “’Kamuoyu’ denen şey siyasal hegemonya ile yakından ilişkilidir, diğer bir deyişle ‘sivil toplum’ ile ‘siyasal toplum’, rıza ile güç arasındaki temas noktasıdır. Devlet popüler olmayan bir eyleme girişeceği zaman ihtiyaç duyulan kamuoyunu önceden yaratmaya başlar, başka deyişle sivil toplumun belli unsurlarını örgütler ve merkezileştirir… Kamuoyu kamunun karşıt safta olabilecek siyasal iradesinin politik rızasıdır. Dolayısıyla kamuoyu organlarının – gazeteler, siyasal partiler, parlamento – tekeli için mücadele sürer. Böylece tek bir güç, kamuoyunu ve buna bağlı olarak ulusun siyasal iradesini şekillendirir ve bir yandan muhalifleri bireysel ve bağlantısız toz zerreciklerine indirger” (2014: 77).

24 Haziran 2018 seçimlerinde devlet, yani hegemonik bir güç olarak Cumhur İttifakı, ihtiyaç duyduğu kamuoyunu yaratarak, muhalefeti (Millet İttifakı) toz zerreciklerine indirgemiş ve Türkiye’nin siyasal iradesini şekillendirmiştir. Bunu yaparken Louis Althusser’in (1978) devletin ideolojik aygıtları dediği ve rıza ya da ikna üreten dini kurumlar, eğitim sistemi, aile, hukuk sistemi, sendikalar, dernekler, medya, spor, vb. her şeyi sonuna kadar orantısız biçimde kullanmıştır. Kuşkusuz, gücü teşkil eden baskıcı devlet aygıtı ( Poulantzas, 1980) olarak OHAL şartları ve bununla birlikte güvenlik güçlerinin özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki etkisi sonuçlarda yadsınamaz bir etkiye sahip olmuştur. Geçerken ifade etmek gerekir ki, televizyonlardaki daha çok iktidar yanlısı tartışmacıların katıldığı açık oturumların, durup dururken seçimlere birkaç gün kala yayınlanan araştırmaların ve muhalefetin iktidar tarafından terörist ilan edilmesinin seçimlere olan etkisini araştırmak son derece anlamlı olabilir. Hile hurda işi, bu konu hakkındaki görüşlerim saklı kalmak üzere, bu kısa yazının konusu değildir ve olsa bile, toplumun aşağı yukarı yarısının Erdoğan’ı desteklediği aşikârdır.

İktidar partisi olarak AKP, 15 yıllık iktidarında adım adım, sivil toplumun unsurları olan günlük yaşam, uzam (mekân) ve ekonomik ilişkiler düzeyinde İslami dönüşümler sağlayarak (Tuğal, 2010) hegemonyasını kurmuştur. Kimlik siyaseti yapılarak statü ve sınıf farklılıkları ile eşitsizlikler doğallaştırılmış ve böylelikle neo-liberal iktisat politikaları uygulamanın yolundaki engeller temizlenmiş,  dev mekânlar (saray, yeni hava alanı, köprüler, vb.) üretilerek otoriteye psikolojik boyun eğme sağlanmış (Canetti, 2015 ve Eco, 2017), anılan mekânlarda İslami semboller kullanılmış ve dev camiler inşa edilerek kamuoyunun dini duyguları okşanmış, ekonomik alanda ise tüm bu yatırımları gerçekleştiren yepyeni bir kapitalist sınıf (inşaat, market, vb.) yaratılmıştır. Yoksul kesime sağlanan ekonomik yardımlar bu kesimlerin iktidara kopmaz bağlarla bağlanmasını sağlamıştır. Buna ek olarak, unutulmaması gereken 15 Temmuz darbe girişimine karşı sokağa çıkanların çok önemli bir kısmı yoksul kesimden gelen işçi ve emekçiler olduğu gerçeğidir. Soğan fiyatlarının 7 TL değil, 17 TL olması bir şeyi değiştirmeyecektir. Burada söz konusu olan bağlanma ideolojiktir ve sıva (Gramsci) tutmuştur.

Kısaca, artık karşımızda yepyeni bir kamuoyu ve yepyeni bir seçmen profili vardır. Mesele onun duygularını anlamaktır.

 

Gramsci

 

22 Temmuz 2007 tarihinde yapılan Türkiye genel seçimlerinin sonuçlarını yorumlarken, halkın aynaya baktığını ve aynada Erdoğan’ın siluetini görerek AKP’ni % 47 ile tek başına iktidara taşıdığını yazmıştım. 24 Haziran 2018 seçim sonuçlarını analiz eden Ege Cansen’de 28 Haziran tarihli Sözcü Gazetesi’ndeki köşesinde “seçmenin kendisini seçtiğini” yazıyordu. Değişen bir şey yok.

Öyleyse, yapılması gereken günlük yaşama kadar inerek arkeolojik bir kazı yapar gibi kalitatif araştırma tekniklerinden yararlanarak uzun görüşme ve gözlemlere dayanan çeşitli içgörüler sağlayacak etnografik araştırmalar yapıp toplumu anlamaktır. Bunu yapmak, Karl Mannheim’in derin biçimde ifade ettiği gibi “İnsanların gerçekte nasıl düşündükleri problemini ele almakla” mümkün olacaktır (2016: 29). Özetle, mevcut hegemonyayı yıkmak ancak toplumun kılcal damarlarına inerek onu oluşturan insanların nasıl düşündükleri problemine odaklanmaktan geçer.

Burada ötekileştirmek, küçümsemek ya da aşağılamak gibi kavramlar tamamen unutulmalı, mesele bilimsel ölçütler içinde ele alınmalıdır. Türkiye seçmeni bu son seçimlerde sosyal bilimciler için tam bir laboratuvar niteliği taşıdığını ispatlamıştır.

 

Notlar

Althusser, Louis (1978). İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları, çev. Yusuf Alp ve Mahmut Özışık, İstanbul: Birikim Yayınları.

Eco, Umberto (2017). Beş Ahlak Yazısı, çev. Kemal Atakay, İstanbul: Can Yayınları

Canetti, Elias (2015). Sözcüklerin Bilinci, çev. Ahmet Cemal, İstanbul: Sel Yayınları.

Gramsci, Antonio (2014). Hapishane Defterleri 4. Cilt, çev. Barış Baysal, İstanbul: Kalkedon.

Mannheim, Karl (2016). İdeoloji ve Ütopya, çev. Mehmet Okyayuz, Ankara: Nika Yaynevi.

Poulantzas, Nicos (1980). Faşizm ve Diktatörlük, çev. Ahmet İnsel, İstanbul: Birikim Yayınları.

Tuğal, Cihan (2010). Pasif Devrim: İslami Muhalefetin Düzenle Bütünleşmesi, İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

, , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.