27 06 2013
Artikellerin Gücü
Cambridge Üniversitesi'nde matematik eğitim aldıktan sonra dilbilim doktorası yapan Guy Deutscher’ın[i] son kitabını okuyunca görünmeyeni görebilmenin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladım. Özellikle kalitatif araştırmacılara ithaf ettiğim bu yazının biz araştırmacılar için ufuk açıcı bir özellik taşıyacağını ümit ediyorum.
Hikayemize başlayalım.
1797-1856 yılları arasında yaşamış olan Alman lirik şairlerinden Heinrich Heine hoş ama gizemli şiirlerinden birinde üstü karla kaplı kuzeyli bir çam ağacının güneşin kavurduğu doğulu bir palmiyeye duyduğu özlemi anlatır. Şiirin aslı şöyledir:
Ein Fichtenbaum steht einsam
Im Norden auf kahle Höh.
Ihn schlaefert; mit weisser Decke
Umhüllen ihn Eis und Schnee.
Er traeumt von einer Palme,
Die, fern im Morgenland,
Einsam und schweigend trauert
Auf brenneender Felsenwand.
1834-1882 yılları arasında yaşamış olan ve Victoria çağının büyük melankoliklerinden olan İskoç şair James Thomson Heine’nin bu duygu yüklü şiirinden çok etkilenmiş olmalı ki, şiiri İngilizce’ye çevirir. Bu çeviri hala en sık alıntılan İngilizce çeviri olup şöyledir:
In the North on an upland bare,
It standeth whitely shruode
With snow, and sleepeth there.
It dreameth of a Palm Tree
Which far in the East alone
In mournful silence standeth
On its Ridge of burning stone
İngilizce çevirinin Türkçe’si ise şöyledir:
Yalnız bir çam ağacı
Uyur, kardan ve buzdan
Yorganına sarılı
Düşünde bir palmiye
Uzaklarda Doğuda
Kavrulan bir yamaçta
Ağlar yalnız başına.
Çınlayan kafiyeleri ve iç içe geçen aliterasyonuyla, Thomson’un çevirisi, terk edilmiş bir çamın ve palmiyenin yalıtılmışlıklarını, bulundukları yere umutsuzca çakılmış oluşlarını çok iyi yakalar. Şiir iki ağacın yalnızlıklarını ve rüyalarını paylaştıkları nostaljik öğeler taşır.
Ama çeviride Heine’nin ritmini koruyabilen Thomson şiirin özünü İngiliz okura sunmayı becerememiştir. Bunun ana sebebi çeviride Alman dilinin temel gramer özelliklerinden birinin göz ardı edilmiş olmasıdır. Oysa bu gramer özelliği tüm alegorinin temelidir ve o olmayınca Heine’nin metaforu iğdiş edilmiş olur.
Bu gramer özelliği tahmin edemediyseniz bir de 1849-1887 yılları arasında yaşamış olan Amerikalı şair Emma Lazarus’un çevirisini okuyalım.
There stands a lonely pine tree
In the north, on a barrenheight:
He sleeps while the ice and snow flakes
Swathe him in folds of white
He dreameth of a palm-tree
Far in the sunrise land,
Lonely and silent longinig
On her burning bank of sand
Şimdi de bu çevirinin Türkçe’sine odaklanalım:
Kuzeyde, çıplak dağda
Uyur kardan ve buzdan
Yorganına sarılı.
Düşünde bir palmiye
Doğunun mahzun kızı
Kavrulan bir yamaçta
Ağlar yalnız başına.
Heine’nin özgü şiirinde çam ağacı (der Fichtenbaum) eril, palmiye (die Palme) ise dişil bir kelimedir ve gramerdeki bu cins farkı imgeye cinsel bir boyut katarak onu zenginleştirir. Lazarus çevirisinde çam ağacı için he (eril 3. tekil şahıs), palmiye için ise her (dişil iyelik sıfatı) kullanarak özgün metnin anlamını tam olarak verir. Türkçe çeviride yiğit ve kız eril ve dişil anlamlarda kullanılarak özgün ifadeye ulaşılmaya çalışılmıştır.
Pek çok eleştirmen bu şiirdeki çam ağacının bembeyaz yorganının altında, karşılıksız bir aşk için alışılmış romantik bir ağıttan daha fazla bir şey bulunduğuna, palmiyenin tamamen farklı bir arzu nesnesi olabileceğine inanmaktadır. Bu inanca göre Yahudi asıllı olan Heine, bu şiirinde, hep aşık olunan bir kadın olarak kişileştirilen uzak ve erişilmez Kudüs’e seslenmektedir. Bu anlamda çam ağacının uzaklarda Doğu’da bulunan arzu nesnesi 1799 – 1862 yıllarında yaşamış olan yine Yahudi asıllı şair Fromental Halevy’nin şiirinin “Kalbim Doğu’da kaldı, bense Batı’nın en ucundayım” şeklindeki ilk mısrasının bir yankısı olabilir. Bunlardan hangisinin doğru olduğu hep bir muamma olarak kalacak, ama her ne olursa olsun, şiirin anahtarı iki figürün farklı cinsiyete sahip olmalarıdır.
* * *
Guy Deuscher kelimelerinin cinsiyeti olan Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Portekizce, Yunanca, Rusça, Arapça, İbranice, Lehçe vb. dillerin bu özelliklerinin, düşünme süreçlerini etkileyip etkilemediği sorusuna “evet” cevabını vererek bunun bazı testlerle doğrulandığını ifade ettiği çalışmasındaki ilginç testlerden biri şöyledir: Almanca’da hava “die Luft” dişil iken, İspanyolca’da elma anlamına gelen “el aire” erildir. Elma, Almanca “der Apfel” eril, İspanyolca “la manzana” dişildir. Böyle, teste katılanlara her iki dilde farklı cinsiyetlere sahip olan kelimelerin güçlü mü zayıf mı olduğu sorulduğunda, Almanca’da eril, İspanyolca’da dişil olan kelimeler Almanlar için güçlü, buna karşılık İspanyollar için zayıf çıkmıştır, ya da vice versa.
Başka bir test ise, birbiriyle yakın akraba olan Fransızca ile İspanyolca bazı kelimeler arasında yapılmış ve benzer sonuçlara ulaşılmıştır. Örneğin çatal Fransızca “la fourchette” demek olup dişil, İspanyolca ise “el tenedor” demek olup erildir. Fransız yatakları “le lit” eril, İspanyol yataklarıysa “la cama” dişildir ve böyle bir çok kelime vardır. Testte, katılımcılardan bu günlük nesnelerin canlandırılacağı bir filmin hazırlanmasında yardım etmeleri ve nesnelerin resimleri gösterilerek her bir nesne için uygun bir seslendirici seçmeleri istenir. Nesnelerin isimleri söylenmediği halde çatal gösterildiğinde Fransızca konuşanların çoğu ona bir kadın, İspanyolca konuşanların çoğu ise erkek sesini uygun görmüşlerdir. Yatak resmi gösterildiğinde ise tam tersi bir sonuçla karşılaşılmıştır.
Bira dişil mi eril midir? Almanca’da nötr olan bira “das Bier, Fransızca “la Biére” ve İspanyolca’da “la Cerveza” dişil özellikler gösterir. Maalesef Türkçe’de, İngilizce’de de olduğu gibi kelimelerin cinsiyeti yoktur. Söz konusu olan biraysa eğer imdadımıza Tom Robbins[ii] yetişebilir, ama her zaman bu kadar şanslı olmayabiliriz. O zaman da tüketiciyi dinlemek gerekir.
* * *
Son söz: Cinsler dilin şairlere büyük bir hediyesidir.
Notlar
[i] Deutscher, Guy. Dilin Aynasından, Çeviren: Cemal Yardımcı, Metis Yayınları, 2012. Cinsiyet ve Sentaks bölümünden özetlenmiştir (s.196-200).
Sınırsız Dünya ve Ekonomilerin Sonu Güle Güle Ali Eşref