Disiplinlerarası İşbirliği

İzmir Atatürk Lisesi’nde okurken, psikoloji hocamız Nahit Ulvi Akgün’dü. Aynı zamanda Varlık’ta şiirleri de çıkan Akgün, bir gün, “Matematik çalışırken sıkılırsanız tarihe; psikoloji çalışırken sıkılırsanız fiziğe geçin” demişti. Sevgili hocamın ne demek istediğini şimdi daha iyi anlıyorum; örtük de olsa bize disiplinlerin kardeş olduğunu fısıldıyordu ve insan beyni hepsini aynı anda kavrayabilirdi. Öyle anlaşılıyor ki, örneğin coğrafya ile dolu olan kafamız, kimyaya geçince boşalıyor ve kimyayı aldıktan sonra tekrar dolunca biyolojiye geçmemiz gerekiyordu. Ve bu böyle devam edip gidiyordu.

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ndeki lisans eğitimim sırasında iktisat disiplini zorunluydu ve ek olarak iki disiplin daha seçmek durumundaydık; ben istatistik ve maliyeyi seçmiştim. Yüksek lisans eğitimim sırasında ise, iktisadi analiz, makroiktisat, iktisadi düşünce tarihi ve politik iktisat üzerine dersler aldım. Dersler, büyüme, değer ve bölüşüm, fiyat, milli gelir ve bileşenleri, Marxist artık değer kavramı, Marxist dönüşüm sorunu ve emperyalizm teorileri üzerine yoğunlaşıyordu. Yüksek lisans tezime gelince, bu kadar iktisat okumama rağmen, bir arkadaşımın özendirmesiyle, Hegel, Montesquieu ve Rousseau’da devlet felsefesi üzerine yazmaya karar verdim ve 1980 yılında geçirdiği bir depresyon sonunda çok sevdiği 30 yıllık karısını öldüren ünlü filozof Althusser ile o zaman tanıştım.

Lisans ve yüksek lisans eğitimim sırasında aldığım dersler belli bir bağlam içinde bütünsellik taşısa da farklı disiplinleri kapsıyordu ve teorikti. Hatta yüksek lisans eğitimim sırasında, değerli iktisatçı, şimdilerde tarihçi, Sencer Divitçioğlu’ndan aldığım politik iktisat dersi, son derece yüksek bir soyutlama düzeyinde geçiyordu. Sevgili hocamızın derdi, çok sonraları, bir diğer sevgili hocamız Asaf Savaş Akat’la Cogito’nun Bahar 2001, 26. sayısında yaptığı muhteşem röportajda belirttiği gibi, bilinmeyen şeyleri çözmek olduğu için, bir bakıma cevabı olmayan sorunları çözmeye çalışıyorduk. Ama biz tüm öğrenciler çok mutluyduk.

Çok uzak olmamakla birlikte, iktisat ve felsefe farklı okuma biçimleri gerektiriyordu; hele Hegel’i anlamak hiç kolay değildi. Ama, benim için madalyonun iki yüzüydüler; çevirdikçe bir ve aynı görünüyorlardı.

 

BG1

 

Toplum ve Bilim’ in 2002 / 2003 Kış, 95. sayısı Toplum Bilimlerinden İçeri Bir İktisat alt başlığını taşıyor. İktisat eğitimi almış olan herkese tavsiye ederim; benim ufkum açıldı, sizin de açılacaktır. Dergide, İktisatın, bir zamanlar matematikten ziyadesiyle etkilenmiş olması nedeniyle, bir toplumsal bilim olup olmadığı sorgulanıyor ve doğa ile insan bilimleri karşısındaki konumu tartışılıyor. Tartışmanın vardığı nokta ilginç ve disiplinlerarası işbirliğinin pekişmesini, tüm bilimlerin kendilerini diğerlerine açmalarını öneriyor; aksi takdirde toplumları anlamakta zorlanmaya devam edeceğiz.

Bu çerçevede, Metis tarafından 1996 yılında yayımlanan ve ana başlığı Sosyal Bilimleri Açın olan 100 sayfalık çok değerli bir kitaptan söz etmek istiyorum. Şirin Tekeli tarafından çevrilen çalışma, aslında, kendi alanında seçkin altı sosyal bilimci, iki doğa bilimci ve iki insan bilimcinin oluşturduğu Gulbenkian Komisyonu tarafından hazırlanmış bir rapor. Komisyon, adını, projeyi destekleyen Calouste Gulbenkian Vakfı’ndan alıyor. Alt Başlığı Sosyal Bilimlerin Yeniden Yapılanması Üzerine Rapor olan çalışmada sosyal bilimlerin gelişimi,18. yüzyıldan 1945’e ve 1945’ten günümüze şeklinde, tarihsel bir bağlam içinde inceleniyor. Rapora göre tarihle ilgilenmek sadece tarihçinin sosyoloji ile ilgilenmek sadece sosyologun, ekonomi ile ilgilenmek sadece iktisatçının tekelinde değil; hatta günümüzde, toplumu (ve doğayı) anlamak için demograf, fizikçi, dilbilimci, iktisatçı, matematikçi, sosyolog, vb. birlikte çalışmak durumunda. Komisyon bu öneriyi temellendirmek için, farklı disiplinlerden gelen bilim adamlarını bir araya getiren kurumların yaygınlaştırılmasını, profesörlerin birden çok bölüme atanmasını, doktora öğrencilerinin ise birden çok alanda çalışmalarını gerektiğini öne sürüyor.

Geçenlerde bir TV kanalında Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, üniversitelerinde klasik bölüm anlayışının bulunmadığını, bu modelin herhangi bir Amerikan üniversitesinden alınmadığını, özgün olarak kendileri tarafından ve farklı disiplinlere mensup bir çok uzman ve öğretim üyesinin uzun tartışmaları sonunda geliştirildiğini haber veriyordu. Çok etkilendim ve bu modelde, derneğimizin en önemli entelektüel faaliyetlerinden olan VI. Araştırma Zirvesi’nde kaos ve düzen üzerine ilginç bir sunum yapan Rektör Tosun Terzioğlu’nun önemli katkısı olduğunu düşündüm.

Bir diğer önemli örnek, karmaşıklık, kendi kendini uyarlayan sistemler ve kaos hakkındaki gelişmeleri tartışmak, bu konulara ilişkin doğa ve insan türünü aydınlatacak teorik bir çerçeve oluşturmak amacıyla 1980’lerin ortasında, ABD’nin New Mexıco eyaletindeki Santa Fe’de kurulan Santa Fe Enstitüsü’dür. Çeşitli bilim dallarından Nobel Ödülü sahibi bir çok bilim adamının bir araya gelerek oluşturduğu topluluğun amacı, “yirmi birinci yüzyılın bilimlerini” yaratmak olarak tanımlanmıştı.

BG2

Aslında Türk Sosyalizmi’nin Beyefendisi Mehmet Ali Aybar’da, doğa, insan ve toplum bilimleri arasındaki işbirliğinin önemine çoktan varmış, rastlantı ve zorunluluk, öngörülemezlik, karmaşıklık gibi konularla toplumsal düzen arasındaki ilişkinin boyutlarını çözmeye çalışmıştı.

Biz araştırmacıların disiplinlerarası işbirliğini önemli ölçüde pekiştirdiğimizi düşünüyorum. Fizibilite etüdü hazırlamakla başladığım mesleğimizde, demir çelikten mermere, dondurmadan bisküviye, otomotivden biraya kadar çok farklı ve çeşitli sektörlerde, üretim, tüketim, fiyat vb. iktisadi analizlerin yanı sıra, tüketici davranışları, politik tercihler vb. psikolojik ve sosyolojik analizler yaptım ve tüm meslektaşlarımın da benzer işlerle uğraştığını biliyorum. Çeşitli bilim dallarından gelen uzmanlarla bir potada erittiğimiz araştırmalar disiplinlerarası işbirliğine iyi bir örnek olarak gösterilebilir. Kuşkusuz, bu kadar çeşitli konuyla meşgul olunca, insanın dünyaya bakışında önemli bazı değişiklikler olabiliyor. Örneğin, hiç uzmanlık alanım olmadığı halde, altı ay gibi süre içinde gerçekleştirdiğimiz bir mermer araştırmasından sonra, girdiğim her yeni mekândaki mermerleri tanımaya başladığımı ve gerek estetik gerekse kullanım alanları hakkında fikir yürüttüğümü hatırlıyorum. Bu konudaki bilgilerim hala yepyeni ve canlı. Bu da bana büyük mutluluk veriyor.

Ürün testi yaparken ürünlerin kimyasal bileşimini, seçmen eğilimleri araştırması yaparken önceki dönemlerdeki seçmen davranışlarının durumunu, vb. bilmek zorundayız. Herhangi bir konuda teklif yazarken, o konu hakkında daha önce yapılmış ve kamuya açık araştırmalardan mutlaka haberdar olmalıyız; aksi takdirde yeni bilgi üretme imkanımız olmaz. Önceden geliştirilmiş Mc Modeller hariç, eğer biz yeni bir model geliştireceksek, bir iktisatçı, bir matematikçi, bir sosyolog ya da psikologla çalışmak durumundayız. Hatta davranış psikolojisi söz konusu olunca belki de bir biyologa bile ihtiyacımız olabilir.

Biz araştırmacılar, eninde sonunda günlük insan davranışlarıyla ilgileniyoruz ve insan davranışları son derece karmaşık. Bir model kurarken en ideali, tüm davranışların nedenlerini ölçebilecek bir alet kutusu geliştirebilmek, ama maalesef bu mümkün olmuyor ve ölçülmeyen bir davranışın nedeni, sorunun can alıcı noktasını teşkil edebiliyor. İşte o zaman farklı veri toplama teknikleri ve analizlerine başvurarak sorunu çözmeye çalıyoruz.

Dikkatli okuyucu, yukarıda yazılanların şimdilerde pek moda olan arama konferanslarının arka planı olduğunu,görecektir. Gerçekten de arama konferansları farklı disiplinlerin aynı potada eritildiği, ortak aklın bir tezahürüdür.

Haziran 2003

 

, , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

2 thoughts on “Disiplinlerarası İşbirliği

  • isık pot dedi ki:

    Bülentciğim

    Yazılarını büyük bir keyifle okuyorum, bazen öğreniyorum bazen düşünüyorum, bazen de bir kitap adını not ediyorum. Senin yazılarını  senin yazdığın o kadar belli ki, çünkü sen içinde varsın. Bazı blog sahiplerinin akademisyenlere yazdırdıkları ve altına kendi isimlerini yazdıkları yazılardan öyle farklı ki. Eline sağlık arkadaşım.

    • bulentgundogmus dedi ki:

      Çok teşekkür ederim Işık.

      Mümkün olduğunca geniş bir alanda yazmaya çalışıyorum. Yazılarımın içinde olduğum tespitine bayıldım; sağ olasın. Diğer okurlarımı da düşünmeye sevk ediyorsam ne mutlu bana. Sevgilerimle.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.