Düşleme Zamanı

Gaston Bachelard okurunu iyi hissetiren bir yazardır. Düşlemenin Poetikası’nda şöyle yazar:

“Düşlemeye dalan bir düş-kuran gündelik yaşamın tüm ‘telaşesini’ bir kenara ittiğinde başkalarının kaygısından kaynaklanan kaygıdan kendini kopardığında, böylece gerçekten kendi yalnızlığının faili olduğunda, nihayet saatleri saymadan evrenin güzel bir yerini seyredebildiğinde, bu düş-kuran kendinde bir varlığın açıldığını hisseder. Böyle bir düş-kuran bir anda dünyayı düşleyen olup çıkar. Dünyaya açar kendini, dünya da ona kendini açar. Gördüğümüzün düşünü kurmadıysak, dünyayı asla iyi görmemişiz demektir. Düş-kuranın yalnızlığını arttıran yalnızlık düşlemesinde iki derinlik birleşir, dünya varlığının derinliklerinden düş-kuran varlığının derinliklerine kadar yankılanan iki derinlik çarpışır. Zaman askıya alınır. Zamanın dünü de yarını da yoktur artık. Düş-kuran ile dünyanın ikili derinliği yutar zamanı. Öyle muhteşemdir ki Dünya, artık orada hiçbir şey olup bitmez. Dünya kendi dinginliğinde durur. Düş-kuran dingin bir Suyun karşısında dingindir. Düşleme dingin bir dünya karşısında düş kurarak derinleşebilir ancak. Düşlemeyi düşlemeye dalan filozof, dinginliğin ontolojisiyle tanışır. Dinginlik Düş-kuran ile dünyasını birleştiren bağdır. Böyle bir Huzurda büyük harflerin psikolojisi oluşur. Düş-kuranın sözcükleri, Dünyanın isimleri olup çıkar. Büyük harfe adım atarlar. Büyür Dünya, dünyanın düşünü kuran insan da bir Büyüklük olup çıkar” (2012: 185-186).

Düşlemek yaratıcı bir süreçtir. Yaratıcılık, yapma, yeni bir şeye varlık kazandırmaktır. Yaratıcılık, canlılık ve yaşam enerjisi, yaratmak ise bir “vecd” halidir. İnsanın benliğiyle dünya arasında kurduğu diyalektik bir ilişkidir. Bachelard’ın ifadesiyle insanın kendini dünyaya, dünyanın da kendini ona açmasıdır.

Düşleme zamanının ilk durağı çocukluk zamanlarımızdır. Dünü ve yarını olmayan çocuklar “sonsuz şimdi”nin huzuru içinde, belli bir yaşa kadar saate herhangi bir bağlılıkları olmadan yaşarlar. Bu anlamda zamanları zorla vazgeçirilene kadar kairolojik olup yetişkinlere göre çok daha geniştir ve tükenmek bilmez. Düş-kuran çocukların dünya ile kurdukları ilişki öylesine yoğundur ki, örneğin oyun oynarken zamanın nasıl geçtiğini asla anlamazlar. Acıkmaları, üstlerinin başlarının kirlenmesi onları kurdukları düşler âleminde yapmakta oldukları işten asla alıkoyamaz.

Sonra, ilk gençlik yılları gelir, âşık oluruz. Zamanı hiç geçmeyecek gibi yaşadığımız yıllardır aşk zamanları; zengin, kaotik, kairolojik, tükenmez, yani “sonsuz şimdi”, en yaratıcı düşleme zamanı. Kanatlanırız. Ama bu arada zaman akıp gider, ışıltısı kalır.

Daha sonra, iş bulma telaşı başlar ve zamanı yoğun yaşamaya başlarız. Düşleme zamanımızın süresi azalır ve biz fark etmesek de zaman akıp gider.  Aşk, iş derken evleniriz belki. Zamanın çehresi değişir. Olgunlaşırız.

Bir de ilk gençlik yıllarından itibaren her zaman kurduğumuz büyük bir düş vardır: Devrim Zamanı, yani jetz-zeit, “şimdinin zamanı”, kairolojik zaman. Düş-kuranın düşlerinin sınırı aşılır bu zamanda. Kanatlanırız.

Yaşlandıkça hayat çabuk geçer ve artık yaşadığımız zaman daha çok geçmişe yönelik bir hal alır. Çünkü zaman akıp gitmiştir. İşte tam da burada zamanı bir sihirbaz gibi çay fincanından çıkaran Marcel Proust devreye girer ve şöyle yazar:

“Eskiden bildiğimiz yerler, kendilerini kolaylık olsun diye yerleştirdiğimiz mekânlar âlemine ait değillerdir sadece. O zamanlarki hayatımızı oluşturan, birbirine bitişik izlenimlerin ince bir dilimidirler; belirli bir görüntünün hatırası, belirli bir ânın özleminden ibarettir; ve evler, yollar, caddeler de heyhat, seneler gibi uçup giderler” (1999: 439).

Kaynakça

Bachelard, Gaston (2012). Düşlemenin Poetikası, çev. Alp Tümertekin, İstanbul: İthaki Yayınları.

Proust, Marcel (1999). Kayıp Zamanın İzinde, Swann’ların Tarafı, çev. Roza Hakmen, 1. Baskı, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları

, , , , , , , ,

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.