Genişleyen Zaman

Fyodor Mihayloviç Dostoyevski müstesna eseri Budala’da genç bir adamın idama mahkûm olduktan yirmi dakika sonra affedilmesiyle bu yirmi dakika içinde yaşadığı zaman serüveninden söz eder. Sabah erkenden kaldırılan mahkûm idama gitmeden önce papazla sadece beş dakika geçirmesine rağmen, bu beş dakika kendisine bir ömür kadar uzun gelmiştir. Arkadaşlarıyla vedalaşıp kubbesi güneşte pırıl pırıl parıldayan kilisenin önünden geçerken şöyle düşünür:

“Ah ölmesem ne olurdu? Gene hayata dönsem. Bir sonsuzluk… Her şey benim olurdu. Dakikalar yüz yıl olurdu benim için. Hiçbir şeyi kaybetmez, dakikaları gözetir, bir ânı bile boşa harcamazdım. Bu düşünce sonunda öyle bir duyguya döndü ki, bir an önce kurşuna dizilmek istedim” (2012: 69-70).

Genç adam yolda yürürken düşünmeye devam eder: “Epey yaşayacağım daha! Üç sokak var bundan sonra… Bu sokağı geçince öbür sokak gelecek, sonra da sol kolda ekmekçinin bulunduğu sokak… Oraya kadar dünyanın yolu var daha…” (2012: 74).

Bu gerçekten Dostoyevski’nin başına gelmişti. Ölüler Evinden Anılar’da hapishane anılarını anlatan büyük yazar ölüme mahkûm olmuş ve hayatının son anlarını yaşadığını düşünürken affedilmişti. Dolayısıyla varoluşunun son saniyelerini kendi tecrübelerine dayanarak yazıyordu. Etrafındaki olan biteni tüm ayrıntısıyla gözlemlemiş, zaman algısı özel bir değişim göstermişti. Marc Wittmann’a (2017: 58) göre her ânın yoğun olarak yaşanması zamanın genişlemesine neden olmuştu.

 Mihail Bahtin’e göre çok sesli romanın yaratıcısı olan Dostoyevski için sanatsal tahayyül tarzındaki temel kategori evrim değil bir arada olma ve etkileşimdir. Olayları aşama aşama değil, eşanlılıkları içinde algılamaya çalışır. Ona göre sonsuzlukta her şey eşanlı olup yan yana durur. Kalabalık sahnelere tutkulu olan yazar çok sayıda kişiyi ve temayı tek bir zamanda toplayarak tiyatro sahnelerinde olduğu gibi hem bir zaman birliği sağlar, hem de anlattığı olayların hızı ve dinamizmi sayesinde zamanı alt eder. Dostoyevski’nin romanlarında nedensellik yoktur, başlangıç yoktur, geçmişe ve çevreye dayanan bir açıklama yoktur. Bir karakterin her edimi şimdidedir, önceden belirlenmiş değildir. Dostoyevski’nin bütün sesleri anında ve eşanlı olarak duyma ve anlama becerisi onun çek sesli romanı yaratmasını mümkün kılmıştır. Bu beceriye ancak Dante’de rastlayabiliriz (2004: 76-80).

Anil Ananthaswamy Ya Ben Yoksam’da epilepsi hastalarının nöbet anından zamanın esneyerek uzadığı ve sadece ânı yaşadıkları hissine kapıldıklarından söz eder. O an olmak istedikleri başka hiçbir yer olamaz. Epilepsi hastası olan Dostoyevski nöbet anlarından hemen önce neler hissettiğini şöyle anlatır: “Normal hal içinde aklın almayacağı ve bunu deneyimlememiş bir insan için hayal edilemez nitelikte bir mutluluk hissederdim… İşte o zaman kendimle ve tüm evrenle kusursuz bir uyum içinde olurdum” (2018: 208-209). Budala’nın başkahramanı Prens Mişkin’de epilepsi hastasıdır. O da nöbet anlarından hemen önce kendini daha canlı hisseder. Yaşama gücü ve kendine karşı olan anlayışı artar, kafası ve kalbi ışıkla dolar, heyecanı ve kuşkuları yatışır, içini açık, uyumlu, sevinç ve umut dolu bir mutluluk kaplar. Bu yaşamda doruk noktasıdır ve bütün hayata bedeldir. Romanın diğer kişisi Rogojin’e “Havari’nin ‘Artık zaman kavramı olmayacak’ sözlerini o anda anımsıyorum” der (Dostoyevski, 2012: 249-250).

Dostoyevski’nin, romanlarında, kişileri ve temaları tek bir zamanda toplamasında – ki bu esneyerek genişleyip uzayan şimdidir-epilepsi hastası olmasının etkisi olup olmadığı sorulmaya değer bir sorudur.

Dostoyevski

Carlo Rovelli Zamanın Düzeni’nde şöyle yazar: Kardeşime şimdi ne yaptığını sorduğumda cevap genellikle kolaydır. Ona bakarım. Eğer uzaktaysa ona telefon eder sorarım. Ama dikkat! Kardeşime bakıyorsam, öncelikle ondan gözlerime ulaşan ışığı alırım. Işığın ulaşması zaman alır. Diyelim ki birkaç nanosaniye, yani saniyenin milyarda biri kadar; bu nedenle onun şu anda ne yaptığını göremem, bir nanosaniye önce ne yaptığını görmüş olurum. Eğer New York’taysa, ona telefon ettiğimde sesinin New York’tan bana ulaşması birkaç milisaniye sürer, dolayısıyla kardeşimin birkaç milisaniye önce ne yapmış olduğunu bilebilirim. Bu çok kısa zaman aralıklarının günlük yaşamımızda önemi yoktur. Ama eğer kardeşim en yakın yıldız olan Proxima b’deyseki dünyaya uzaklığı kırk trilyon kilometredir- ışığın oradan buraya ulaşması yaklaşık dört yıl sürer. Bu nedenle kardeşime bir teleskopla baktığımda ya da onunla radyo bağlantısıyla iletişim kurduğumda, onun dört yıl önce ne yaptığını bilirim, şimdi ne yaptığını değil. Kısaca Proxima b’de şimdi ve burada şu âna karşılık gelen hiçbir an yoktur. Bizim “şimdi”miz evrene uygulanamaz (2020: 37-39).

Carlo Rovelli’ye göre, kardeşimin ancak belli bir süre önce ne yaptığını bilebilirim dediği bu süre geçmişle gelecek arasında yer alan “ara bölge”dir ve “uzatılmış şimdi” olarak isimlendirilir (Rovelli, 2018: 72-73). Rovelli’ye göre Einstein’ın özel görelilik kuramı budur.

Özel görelik kuramına göre, bir olayın meydana geldiği zaman referans (koordinat) sistemine bağlı olduğu için yer, uçak, dünya, güneş ya da kozmosta zamanlar farklıdır. Bu fark yavaş hızlar için azdır, ama yine de farklıdır. Referans sistemleri hızla hareket ederken, yani ışığın hızına yaklaşırken zamanlar büyük miktarlarda farklı olur. Şimdi bir düşünce deneyi yapalım ve ışık hızının %97’siyle hareket eden bir uzay gemisinde bulunduğumuzu varsayalım. Eğer, uzay gemisi referans sisteminde geçen süre bir yıl ise, dünya referans sisteminde geçen süre sadece üç ay olur. Buna “zaman genişlemesi” denir. Yani uzay gemisinde hareket ederken zaman yavaşladığı için dünyadaki bir insana göre dört kat daha uzun yaşarız. Bu Lorentz Dönüşümü olarak da anılan zamanın genişleme, genleşme ya da uzama faktörüdür. Tekrar edecek olursam, bu, uzay gemisindeki zamanın dünya üzerindeki zamanın yaklaşık dörtte biri hızla aktığını gösterir (Muller, 2018: 29-30). Bir başka deyişle de dünyadaki bir insan, ışık hızının %97’siyle hareket eden uzay gemisindeki bir insana göre dört kat daha hızlı yaşlanır. Eğer, ışık hızının %99’u kadar hızla hareket bir uzay gemisinde olsaydık, 1 yıl sonra dünyada 7,1 yıl; ışık hızının %99.9 kadar hızla hareket eden bir uzay gemisinde olsaydık dünyada 22,2 yıl; %99,99999999 kadar hızla hareket eden bir uzay gemisinde olsaydık, dünyada 50 yıl geçmiş olurdu. Hızlandıkça zaman yavaşladığı için kısalır. Ne kadar hızlanırsak o kadar yavaşlar ve kısalır.

Şimdi başka bir düşünce deneyi yapalım ve ikiz olan Ali ile Mehmet’ten Ali’nin içinde bulunduğumuz Samanyolu’na en yakın galaksi olan ve dünyaya 2,5 milyon ışık yılı mesafesinde olan Andromeda’ya gitmek için uzay gemisiyle yola çıktığını düşünelim. Mehmet ise dünyada kalsın. Işık hızının %99,99999999’ine ulaşan bir hızla hareket eden uzay gemisiyle Andromeda’ya giden Ali orada hiç beklemeden tekrar dünyaya dönsün. Yukarıdaki formülleri kullandığımızda Ali’nin Andromeda’ya gidiş dönüş yolculuğunun 100 yıl sürdüğünü, dünyaya döndüğünde 100 yıl yaşlandığı halde, dünyada 5 milyon yıl geçtiğini hesaplarız. Zaman, özel görelilik kuramıyla bize işte böyle tuhaf bir yüzünü gösterir.

Tekrar Dostoyevski’ye dönersem, onun, epilepsi nöbetinden hemen önce kendini mutlu ve evrenle uyum içinde hissetmesinin, romanlarının hep “şimdi”de geçmesinin nedeninin özel görelilik kuramındaki bu uzatılmış, genişletilmiş zaman olmasın diye sormak geçiyor aklımdan.

Kaynakça

Ananthaswamy, Anil (2018). Ya Ben Yoksam, çev. Duygu Akın, İstanbul: YKY.

Bahtin, M. Mihail (2004). Dostoyevski Poetikasının Sorunları, çev. Cem Soydemir, İstanbul: Metis Yayınları.

Dostoyevski, Fyodor Mihayloviç ( 2012). Budala, çev. Nihal Yalaza Taluy, 4. Baskı, İstanbul: Can Sanat Yayınları.

Muller, Richard (2018). Şimdi, Zamanın Fiziği, çev. Nilgün Güngör, İstanbul: Paloma Yayınevi.

Rovelli, Carlo (2018). Gerçeklik Göründüğü Gibi Değildir, çev. Tolga Esmer, İstanbul: Can Sanat Yayınları.

Rovelli, Carlo (2020). Zamanın Düzeni, çev. Tolga Esmer, İstanbul: Tellekt.

Wittmann, Marc (2018). Hissedilen Zaman, çev. Özge Duygu Gürkan, İstanbul: Metis Yayınları.

, , , , , , , , , , , , , , , ,

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.