“Hak, Hukuk, Adalet”

Eşme’de, saatlerce, Sakarya’dan gelmekte olan Adalet Korteji’ni bekleyen dev kitle sabırsızlanıyordu. Bir tarafta Venceremos, başka bir tarafta Bekle Bizi İstanbul çalıyor, susuzluktan kavrulanlar çareyi, başlarını,  tertip komitesinin getirttiği su tankerindeki musluklarının altına dayayarak serinlemeye çalışmakta buluyordu. Kitlenin bir kısmı ise tepedeki ormanın serin derinliklerine dalmış devrimci türküler söylüyordu.

Adalet Korteji Eşme’den Kocaeli İl Sınırına girdiğinde yer yerinden oynadı. Yedi kilometrelik kortejin geçip gitmesi bir türlü bitmiyor, hep bir ağızdan söylenen “Hak, Hukuk, Adalet” sloganı yeri göğü inletiyordu. Terden sırıl sıklam olmuş Kemal Kılıçdaroğlu’nun slogana tüm gücüyle katılması kitleyi coşturmaya yetmişti.

Yolun kenarındaki bir traktörün çektiği küçük bir su tankerinden son derece ince damlacıklar halinde fışkırtılan su hem kırk derecede yürüyen katılımcılara geçici de olsa bir serinlik veriyor, hem de gökyüzüne dev bir gökkuşağı çizerek “adalet” imzası atıyordu.

 

gökkuşağı

 

Bir süre sonra yürüyüşe geçtik. Bir arkadaşımın ifadesiyle kırsal alanda kitleyle beraber yürümek, engin bir denizde yüzmek, dağlara tırmanmak, derin derin nefes almak gibiydi. Yol kenarındaki kucaklarındaki bebekli anneler, ellerinde bayraklı yaşlı kadınlar, işçiler, köylüler korteje el sallıyor, kortejdeki yürüyüşçüler alkışlarla cevap veriyordu.

 

çocuklar

 

Yürüyorduk… Demokratik hakkımızı kullanıyorduk…

Alkışlar sadece yürüyüşü destekleyenlere değil, Rabia işareti yapıp yürüyüşü uygar biçimde protesto edenlere de yönelikti. Kuşkusuz protestolarını uygarca yapmayanlar da vardı. Emniyet şeridinden yürüdüğümüz için trafiği engellememize rağmen,  beli bir yerden emir aldıkları her hallerinden belli olan bu kesim, yürüyüşü provoke etmeye çalışan dindar ve kindar neslin numunelerini oluşturuyordu. Doğal olarak onlar da alkışlarımızdan nasiplerini aldılar.

Yürüyorduk… Demokratik hakkımızı kullanıyorduk…

Adalete en çok kadınların ihtiyacı olduğu, katılımcıların yaklaşık üçte ikisinin kadın olmasından anlaşılıyordu. Hemen her yaştan genç, yaşlı, kadın, erkek, işçi, memur, köylü, öğrenci, çoluk çocuk, güneşin kavurduğu kırk derecede yürüyor, gökyüzünden topladıkları güneşlerle etrafa serinlik saçıyordu. Adeta Gezi’nin yollara düşmüş hali gibiydik…

Yürüyorduk… Demokratik hakkımızı kullanıyorduk.

Güvenlik güçleri beklenmedik ölçüde sevecen davranıyordu. Konvoyun sol tarafında yürürken bir ara sırtıma dostça dokunan bir el hissettim. Arkama döndüğümde geçmek için izin isteyen rütbeli bir jandarmayla karşılaştım ve neredeyse bakışından etkilenerek “jandarma” türküsünü söyleyecektim. “Ben de sizinleyim” der gibiydi.

O da ne? Nuriye ile Semih de yürüyorlar! Hem de hızlı hızlı. Yetişemiyoruz onlara. Kortejin önüne geçiyor, korteji özgürlüğe doğru sürüklüyorlar.


nuriye

 

Biliniyor, kimi sol örgütler yürüyüşü adeta “burjuvanın bir oyunu” olarak niteleyip protesto ettiler; sanki söz konusu olan bir burjuva devrimiymiş gibi. Demokratlık deyince mangalda kül bırakmayan bir kesim ise böyle bir yürüyüşü görmedi bile; ne de olsa CHP hala tek partili rejimin CHP’siydi onlara göre. Tarihe hangi pencereden bakıyorlarsa?  Bir de mahcup bir liberal sol kesim var ki, evlere şenlik; “adalet”in felsefesi yapıyorlar, ama eylemden söz etmiyorlar ya da kerhen ediyorlar.  Beyler, utanmayın, çıkın deliklerinizden, katılın konvoyun arkasına!  Merak etmeyin, sizi kabul edeceklerdir. Son yılların, belki de yüzyılın en büyük eylemine katılın. Yürüyün! Bırakın ona buna akıl vermeyi, yürüyün ve terleyin. Terledikçe pişeceksiniz; piştikçe de serinleyecek. Sonra da bambaşka bir insan olup çıkacaksınız.

Görmüyor musunuz, eylem birleştiriyor. Bu “adalet” yürüyüşü. Sırada “özgürlük” ve “eşitlik” var. Var mısınız?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

, , , , , ,

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.