Kitaplar Arasında Bir Gezinti

Bu yılın başından beri okuduğum kitapların bir listesini yaptım ve hayli verimli bir dönem geçirdiğimi gördüm. Önce romanlardan başlamalıyım. Kuşkusuz profesyonel bir roman okuyucusu, aynı anlama gelmek üzere edebiyat eleştirmeni değilim. Esas olarak dilimi ve hayal gücümü geliştirmek için okumaya çalışıyorum. Bir de profesyonel bir araştırmacı olarak araştırma ile edebiyat arasında bir ilişki kurulabilir mi gibi bir derdim var. Bu yazıda böyle bir ilişki aramayacağım. Bunun için biraz daha çalışmam, okuduğum romancıları ve romanları eleştirel bir gözle analiz eden edebiyat eleştirmenlerinin yazdıklarını  okumam gerekiyor. Kısmen başladım diyebilirim.

Bundan sonra, bu konuda yazacaklarımın başlığı Araştırma ve Edebiyat olacak. Aşağıda yazılanları Araştırma ve Edebiyat için notlar şeklinde değerlendirebilirsiniz. Bilimsel kitapları ise, bir yandan çok disiplinli (multidisciplinary) olmaya özendiğimi, diğer yandan da mesleki kaygılarla okuduğumu ve okuyacağımı geçerken ifade etmiş olayım.

Bu Yıl Okuduğum Kitaplar

Bu yıl okuduğum romanları – ki bir kısmı tekrardır – ve bilimsel / felsefi kitapları – kuşkusuz bir kısmını tekrar okudum, bir kısmını da okumaya devam ediyorum –  şöyle sıralayabilirim:

Dostoyevski (Ecinniler, Budala, Yeraltından Notlar, Ev Sahibesi, Amcanın Rüyası, Ebedi Koca, Stepançikova Köyü ve Sakinleri, Öyküler), L.Tolstoy (Savaş ve Barış 1. ve 2. Cilt, Anna Karenina), N. Gogol (Petersburg Hikâyeleri, Akşam Toplantıları), F. Rabelais (Gargantua), C. Dickens (İki Şehrin Hikâyesi), Vladimir Nabokov ( Ada ya da Arzu, Solgun Ateş, Sebastian Knight’in Gerçek Yaşamı, Karanlıkta Kahkaha, Bir Günbatımının Ayrıntıları, Edebiyat Dersleri), Fernando Pessoa (Huzursuzluğun Kitabı), W. Faulkner ( Çılgın Palmiyeler), Mihail Bulgakov (Usta ile Margarita), Andrey Beliy (Gümüş Güvercin, Senfoniler), J.L.Borges (Atlas, Tartışmalar) Hermann Broch (Büyülenme).

Mihail Bahtin (Rabelais ve Dünyası, Dostoyevski Poetikasının Sorunları), Rene Girard (Romantik Yalan ve Romansal Hakikat), Georg Lukacs (Roman Kuramı) J. P. Sartre (Edebiyat Nedir?), Harold Bloom (Batı Kanonu), W. C. Booth (Kurmacanın Retoriği), Gerard Genette (Anlatının Söylemi),  Elif Batuman (Ecinniler), Italo Calvino (Klasikleri Niçin Okumalı ?), Oğuz Atay’a Armağan.

Giambattista Vico (Yeni Düşünce), K. Marx (Kapital 1.Cilt, Grundrisse, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı), F. Engels (İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu),  L. Wittgenstein (Tractatus), Max Planck ( Modern Doğa Anlayışı ve Kuantum Teorisine Giriş), Thomas Kuhn (Bilimsel Devrimlerin Yapısı), John Gribbin (Derin Basitlik, Erwin Schrödinger ve Kuantum Devrimi), David Hendy ( Gürültü: Sesin Beşeri Tarihi), Michael Corballis (Kendini Yineleyen Zihin), Joseph Stiglitz (Eşitsizliğin Bedeli), R. Skidelsky & E. Skidelsky (How Much Is Enough?), Nate Silver (The Signal and the Noise), James Gleick (Enformasyon), G. Akerlof & R. Shiller (Hayvansal Güdüler), Sencer Divitçioğlu (Asya Üretim Tarzı ve Osmanlı Toplumu), Alexis de Tocqueville (Eski Rejim ve Devrim), K. Lasn Adbusters (Mim Savaşları), Philip Ball (Critical Mass, Merak) Malcolm Gladwell (Davut ve Golyat), J. Ortega y Gasset (Tarihsel Bunalım ve İnsan), David Harvey (Asi Şehirler), C.P. Snow (İki Kültür), Gertrude Stein (Three Lives&Tender Buttons), Jonah Lehrer (Proust Bir Sinirbilimciydi).

Dikkat edilirse okuduklarımı, bu yılki ilgi alanım itibariyle, roman, edebiyat eleştirisi ve bilim ( iktisat, tarih, sosyoloji, fizik, deneme vb.) ile felsefe gibi üç ana bölümde ele aldım.

“Araştırma ve Edebiyat” İçin Notlar

Dostoyevski’nin ünlü romanı Karamazov Kardeşler ’in Kaside ve Sır adlı bölümünde Dimitri Karamazov kardeşi Alyoşa’ya, kendisini hapishanede ziyarete gelen Mihayl Rakitin adlı bir akademisyenin şunları anlattığını söyler:

“Bak, göz önüne getir: sinirlerimizin, kafamızda, yani beynimizdeki sinirlerin…(hepsi cehennemin dibine ya!) bunların, sinirlerin demek istiyorum, birtakım ufak kuyrukları var; bunlar titreyip harekete geçti mi… Yani ben bir şeye gözlerimle şöyle bir bakarsam o kuyrukçuklar titremeye başlıyor… Titreyince bir hayal doğuyor, ama hemen değil, bir an, bir saniye geçince… sanki bir an… şey an değil, saçmalıyorum. Bir hayal ya da bir olay meydana geliyor, böylece ben görüyor, sonra da düşünüyorum. Bu kuyrukçuklar sayesinde; yoksa bendeki ruhun yardımıyla değil, Tanrı eliyle yaratıldığımdan değil, bunların hepsi saçma. Daha dün Mihayl anlattı bana bunları, ısındım bayağı. Enfes bir bilim bu, Alyoşa! Yeni insan türeyecek böylece, anlıyorum bunu. Ama ne de olsa Tanrı’ya yazık!”[1]

Steven Pinker’e göre bu şaşırtıcıdır.[2] Çünkü romanın yazıldığı1880 yılında sinirsel işlevlerin ancak ilkeleri anlaşılmıştı ve mantıklı bir insan bütün deneyimlerin aslında titreşen sinir kuyrukçuklarından kaynaklandığı konusunda kuşku duyardı. Dostoyevski’nin bilimin seyrini böylesine öngörebilmesi inanılmazdır.

 

Dostoyevski

Fyodor Mihayloviç Dostoyevski

Nabokov’un fantastik romanı Ada ya da Arzu ’yu bitirmiş bulunuyorum. Her nedense,  kitabın başlarında zaman zaman sıkılsam da, Ulysses (Joyce) ve Kayıp Zamanın İzinde’yi (Proust) okumuş olan birisi bu romanı da bitirir diye böbürlenip düşünerek, okumaya devam ettim ve dün son cümleyi de okuyarak muradıma erdim. Kısaca, müthiş bir roman diyebilirim. Kurguda, özellikle zamanı yakalamaya çalıştığı sondan bir önceki bölümde Proustvari, kelime cambazlığında Joycevari denemeler hissettiğim roman, yazılması yürek isteyen bir konuyu fantastik bir dönüşüme uğratarak bizi çocukluğumuzun masal âlemine götürüyor. Mutlaka okunmalı…

 

Nabokov

Vladimir Nabokov

Emek ile sermaye arasındaki çelişkili ilişkinin gizemini olağanüstü bir entelektüel kapasiteyle sergileyen Karl Marx’ın Das Kapital ’i ile büyük bir hazla boğuşur, su gibi akıp giden Lev Tolstoy’un destansı romanı Savaş ve Barış ’ın engin, derin ve serin sularında büyük bir zevkle yüzerken araya bir de post-modern romancıların piri sayılan Vladimir Nabokov’un Sebastian Knight’in Gerçek Yaşamı ’nı sıkıştırdığımda çok mutluydum.

 

Tolstoy

Lev Nikaloyeviç Tolstoy

Bir süredir, bazı tamir – bakım işleri nedeniyle Sapanca’dayım. Madem Sapanca’dayım, biraz da kütüphanemle ilgileneyim dedim. Örneğin, kardeşim Uğur’un yıllardan beri ısrarla okumamı istediği ve ancak 2012’nin yaz tatilinde 1 haftada devirdiğim Tutunamayanlar’ı, Oğuz Atay’ın diğer kitaplarını ve hakkında yazılanları  – tüm külliyat kütüphanemi süslüyor – tekrar gözden geçirdim. Bir de ne göreyim; benim Orlic diye bildiğim ve Turgut Özben’in öteki Ben’ini temsil eden tuhaf yaratık meğer Olric’miş. Berna Moran’ın yazdığına göre aslında Orlic diye biri varmış, ama o Charles Dickens’ın Büyük Umutlar’ındaki kötü ve sevimsiz karaktermiş. Ama lütfen bir kez telaffuz edin; Orlic’i mi yoksa Olric’i mi daha kolay söylüyorsunuz?

Zaman zaman böyle şeyler yapıyorum. Örneğin yıllardır Robert Redford yerine Robert Bedford, Ali Gültiken yerine Ali Gültekin dedim. Tıpta buna disleksi diyorlar. Kısmi disleksim var yani.  Bu arada laf aramızda,  Albert Einstein, Walt Disney, Leonardo Da Vinci ve Bill Gates de disleksiymiş.

 

Atay

Oğuz Atay

İkinci alıntıyı da yine, ortalamalardan ve normalden nefret eden, ben de tıpkı J.M Coetzee’nin Kötü Bir Yılın Güncesi’ nde dilediği gibi adının şöhretler sarayından sonsuza dek çıkmamasını dilediğim Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’den yapıyorum. Ian Hacking Şansın Terbiye Edilişi adlı ilginç eserinde, ortalama ya da aynı anlama gelmek üzere vasat ile mücadele ederken, henüz o müstesna eseri Yeraltından Notlar’ı yazmamış olan Dostoyevski’nin 1864 tarihli basılmamış not defterinden şunları aktarır:

“Ama kafaları karıştıran bir şey var: İnsanlığın tüm istatistikçileri, uzmanları veya sevenleri yaşamın güzelliklerini sıralarken, nasıl oluyor da bir şeyi ihmal ediyor?

İnsanın kendi özgür ve kısıtlanmamış arzuları, kaprisleri, ne kadar çılgınca olursa olsun bazen delilik mertebesine varabilen hayal gücü – hiçbir sınıflandırmaya girmediği için dikkate alınmayan bu en iyi ve en büyük güzellik – onu dışarıda bırakan tüm sistem ve kuramları daima cehenneme gönderecektir.”[3]

İşte bu son alıntı Araştırma ve Edebiyat ’ın kilit düşüncesi olacak. Mottomuz ise şudur:

“Temellere inmek hep unutuluyor. Soru işareti yeterince derine konmuyor”[4]

 

Notlar

[1] Dostoyevski, Fodor Mihayloviç, Karamazov Kardeşler, Çeviren: Nihal Yalaza Taluy, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, ıv. Baskı, 2009,İst., s.768-769.

[2] Pinker, Steven, Boş Sayfa, Çeviren: Mehmet Doğan, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, 2010, İst.,s.60.

[3] Hacking, Ian. Şansın Terbiye Edilişi, Çeviren: Mehmet Moralı, Metis Yayınları, İst., 2005, s.193.

[4] Wittgenstein, Ludwig. Kesinlik Üstüne + Kültür ve Değer, Çeviren: Doğan Şahiner, Metis yayınları, İst., 2009, s. 198.

, , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

4 thoughts on “Kitaplar Arasında Bir Gezinti

  • Sami Yılmaz dedi ki:

    Merhaba,
    Büyük bir ilgiyle okudum. Paylaştığın için teşekkür ederim. Sitenize de girerek yazılarınızı okuyorum. Görüyorum ki emeklilik size yaramış, o çok sevdiğiniz kitapları okuma zamanınız hayli artmış.
    Selamlar, sevgiler,
    Sami

    • bulentgundogmus dedi ki:

      Çok teşekkür ederim. Evet, zamanımın önemli bir kısmını okumaya, küçük bir kısmını da yazmaya ayırmış bulunuyorum. 2015’de daha fazla yazabileceğimi sanıyorum.
      Sevgiler,

  • Utku Ataylan dedi ki:

    Harika bir yazı sevgili hocam.
    Söylediğiniz kitapların yüzde doksanı babamın kütüphanesinde var.
    Anladığım kadarı ile önemli olan %10’u…
    Ama şimdi al baba şunları desem olacak 8.800 kitap…
    Annem çıldıracak.
    Ben en iyisi cahil kalayım!

    Neyse ki Doğan Kuban var bilim teknik’te.
    Bedavadan okuyoz gaari!

    • bulentgundogmus dedi ki:

      Çok teşekkürler Utkucuğum.
      Senin cahil kalman söz konusu olabilir mi hiç? Eminim ki, son derece yoğun okuyorsun.
      Sevgiler,

Utku Ataylan için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.