17 04 2021
Misakımillî İlkokulu
28 Mayıs 1962 tarihinde okullar kapanmadan kısa süre önce, yaza girerken güneşli ve pırıl pırıl bir gün çekilmiş tam kırk iki yıllık bir fotoğraf ve ben ilkokul birinci sınıfa gidiyorum. Ben nerede miyim? Sağda en arkada ayakta duruyorum. Yanımda sağdan sola doğru sıra arkadaşım Seval, yakın arkadaşlarımdan Melih, dans partnerim Mualla, İhsan, skeç arkadaşım Nursen, Ahmet, adını hatırlamıyorum, faşistlerce genç yaşta katledilen Serdar, adını hatırlamıyorum, okulun ilk günlerinde annesi Leman Teyze’nin ağlamasın diye bir hafta süreyle eşlik ettiği yakın arkadaşım Necati. Necati’nin önünde, annemin apartmanında oturduğunu annemi kaybettikten sonra öğrendiğim, üniversitede okurken İstanbul’da iyi bir berber bulamadığım için tıraş olmak üzere kendisine gittiğim Ahmet. En yakın arkadaşım Salim, Yenilmezer Salim, ön sırada soldan ikinci; soldan beşinci ise bize yakın oturdukları için ara sıra okula birlikte geldiğimiz Emine. Emine’nin yanında afacan İsmail. Mustafa, Coşkun, Ferhan, Serap, Neriman, Sibel, Apo, Metin, Sibel, Tülay, Kemal, Meryem. Biraz zorlansam hepsinin adını hatırlayabileceğim… Tabii ki Melahat öğretmenim.
Salim için bir parantez açmam lazım. O zamanlar sinemada Ayhan Işık Orhan Günşiray rekabeti vardı ve biz, yani Salimle ben Orhan Günşiraycıydık. Hiçbir filmini kaçırmamaya çalışırdık. Salim, benim gidemediğim filmleri ballandıra ballandıra o kadar güzel anlatırdı ki, dinlemeye doyamazdım. Ara sıra gitmediği filmleri de kafasında bir senaryo uydurarak bir güzel anlatır, ben de onu bozmadan dinlerdim. Salim ile ortaokulda da aynı sınıfta okuduk ama o maalesef devam edemedi ve daha sonra Akhisar’ın en iyi garsonu oldu. Hatta 12 Eylül Darbesi’nden sonra Akhisar’a gelen Kenan Evren’e servis yapmak için sabahın köründe kapısı askerler tarafından kırılırcasına çalınan Salim, korkudan yatağından fırlamış, kapıyı açıp askerleri görünce “yapraklara” geldiğini düşünerek kaçmaya bile çalışmıştı. Kara Salim’im benim, uzun yıllardan beri göremedim, ne yapar ne eder, bilmiyorum. Maalesef, Salim’i birkaç yıl önce kaybettik.
İlkokulumun adı Misakımilli İlkokulu’ydu. Misakımilli, Türk Kurtuluş Savaşı’nın siyasi manifestosu olan altı maddelik bildirinin adı olup, ulusal yemin anlamına gelir ve Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları, bazı ayrıntılar hariç, Misakımilli ilkeleri doğrultusunda oluşmuştur. Cumhuriyet döneminde birçok şehirde inşa edilen okullar gibi eski meclisimizin küçük bir kopyası olan okulumuz Akhisar’ın en güzel yerindeydi. Hala yerinde durmakla birlikte adı değiştirilmiş, daha sonra okuduğum Ali Şefik Ortaokulu ile birleştirilerek Misakımilli Ali Şefik İlköğretim Okulu olmuştu. Umarım yeri güzel diye büyük şehirlerimizde satışa çıkarılan okullarımız gibi benim okulum da satışa çıkarılmaz.
İlkokul öğretmenimin adı Melahat İlker’di ve biz onu çok, ama çok severdik. Derler ya bir çocuğun ilkokul öğretmeni eğer kadınsa ikinci annesi gibidir; öyleydi. İlkokula ilk gittiğim günü dün gibi hatırlıyorum. Canım annem, üzerinde yeşil bir manto ile elimden tutmuş, babam da yanı başımızda, büyük bir heyecanla evimizden çıkmış, ara yollardan geçerek Tahir Ün’e ulaşmıştık. Doğallıkla okula nasıl vardığımızı hatırlamıyorum, ama hiç ağlamamıştım.
Okumayı ilk ben sökmüş, ilk kurdeleyi ben takmıştım. Melahat öğretmenin tahtaya yazdığı bir kelimenin ilk hecesini sınıfımızın en afacan çocuğu olan İsmail, ikinci hecesini ise ben okumuştum ve durum berabereydi. İkinci kelimenin tamamını ben okuyunca şampiyon ben olmuştum. Akşam müjdeyi ailemle paylaştığımda herkesin ne kadar gurur duyduğunu anlayamamış ama çok sevindiklerini hareketlerinden kestirebilmiştim. Annemin ”anasının kuzusu” dediğini hayal meyal hatırlıyorum. Babaannem muhtemelen “kızanım” diye sevmiş olmalıydı. İlkokul numaram, çok erken yazıldığım için 35 olup baştan üç ya da dördüncü kişiydim.
Melahat Öğretmen’in başka bir sınıfta okuyan bizimle yaşıt bir kızı vardı ve sınıfın tüm erkekleri ona âşıktık. Salim ile İsmail’in onun için yaptıkları kavgalar hiç bitmez, her defasında da ya Melahat öğretmenden ya da başöğretmenden ya ihtar alırlar ya da hafifçe “okşanırlardı.” Bir defasında benim de taraf olduğum büyük bir kavga olmuş, babamın bana verdiği ve adeta bir kamaya benzeyen kağıt açacağıma, Salim’e verdiğim, o da kavga sırasında kullandığı için, el konmuştu.
İlkokuldayken özellikle babamın özendirmesiyle hemen hemen tüm etkinliklere katılmışımdır. Pek sosyaldim yani. Annem genellikle sessiz olduğu için fikrini açıklamaz ama bir şey söylemezse bu onaylıyor anlamına gelirdi. Bu fotoğraftakilerin bir kısmını ilkokul birinci sınıftan tanıyor olmalısınız. Ne demişler, çok değil ama sağlam arkadaşların olacak, az ve de öz yani. Fotoğraftakiler, genellikle hep beraber oynadığımız, ilişkilerimizin daha sonraki yıllarda da devam ettiği arkadaşlarımdı. Ne kadar nahif ve tertemiz kıyafetler değil mi? Ne kadar özenli duruyoruz! Ben nerede miyim? Tam ortada, en uzun boylu olduğum için en arkada, Melahat öğretmenime en yakın ve hemen onun önünde, saçları sarı olan benim. Yanılmıyorsam üçüncü sınıftayız.
Bu fotoğraf çekilirken de durmamız yerler konusunda Melahat öğretmenimin direktiflerinin tatlı sert olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Ama hepimiz de pek muntazam sıralanmışız öğretmenimizin önüne, değil mi? Mum gibiyiz. Neden gülmüyoruz acaba? Oysa neşeli bir gün olmalı.
İlkokuldayken şimdi hatırlayamadığım bir nedenle mehter takımına girmiştim. Ya dedem istemiştir ya da babam mehter takımımızın hocası olan Mesure Duru’nun eşinin arkadaşı olduğu için takıma onun özendirmesiyle girmişimdir diye düşünüyorum. Mesure Duru, işini çok seven titiz bir öğretmendi ve her milli bayramda gerek provalarda gerekse merasime çıktığımızda hep başımızda olur, hatasız bir resmi geçit yapabilmemiz için elinden geleni fazlasıyla yapardı. Başparmağı ile işaret parmağını birleştirip havaya kaldırarak tuttuğu ritim hala gözlerimin önündedir.
Her milli bayramda mehter kıyafetlerimi giyer, kavuğumu başıma geçirir, okulun yolunu tutardım. Sınıfımızda mehter takımında olan benden başka birkaç arkadaşım daha vardı.
Kairolojik Zamanlar Ali Şefik Ortaokulu
Ohh işte sevgili öğretmenim Mesrure Duru karşıma çıktı…
Benim hamim…
Bu günlerimi ona borçluyum…
Mekanı cennet olsun…