4 07 2016
Ramazan ile Kurban
Arife günleri elimizde torbamızla o ev senin bu ev benim dolaşırken bağıra bağıra söylediğimiz bir tekerleme vardı: “Hayır guyur karnımı doyur.” Aklımda böyle kalmış ama guyur ne demek, bulamadım. Yanlış da hatırlıyor olabilirim. Öğleden sonra tüm çocuklar toplanır, kendimize bir strateji çizer, bağıra çağıra, tıngır mıngır, yola koyulurduk. Kimisi akide şekeri, kimisi susamlı şeker, kimisi leblebi, kimisi de kurtulmuş üzüm verirdi. Bir kişi vardı ki, inanamayacaksınız, tam kırk yıl önce evinin penceresinden para atardı. Biz çocuklar, şöyle kısa bir tur attıktan sonra, şimdi adını hatırlamadığım bu teyzenin evinin önüne gider, para atılmasını beklerdik. “Geliyor, geliyor, paralar geliyor.” Bunu duyan çocuklar yere düşen paraları kapışır, hatta zaman zaman, senindi benimdi diye kavga bile çıkardı.
Akşam olunca kan ter içinde eve gider, topladığımız “ganimetlerden” arta kalanları annelerimize verir, bayrama hazır olmak için banyoya koşardık. Ertesi gün büyük gündü çünkü. Her çocuğun anılarında vardır, birkaç bayram arifesinde ben de ayakkabılarımla yatmışımdır.
Ve bayram sabahı gelir çatar. Şeker Bayramı ya da Kurban Bayramı fark etmez, ben dedemle birlikte camiye gideceğim. Dedem sabah namazını da camide kılacağı için mutlaka çok erken kalkardım. Camide en ön safa, hocanın hemen arkasına oturur, namaz vaktini beklerken ayaklarımı nereye koyacağımı bilemediğim için debelenip dururdum. Zamanla camide nasıl oturulacağını öğrenmiştim.
Camiden döndükten sonra, dedem koltuğuna oturur, en önde babaannem olmak üzere, sırayla babam, annem, büyük halam, küçük halam, ben ve kardeşlerim şeklinde sıraya girer ve el öpme merasimi başlardı. Babaannem dedemin elini öptükten sonra hemen onun yanına ilişir ve elini, bizlere öptürmek için uzatırdı.
Eğer Kurban Bayramı ise, kurbanı dedem kestiği için esas şenlik o zaman başlardı. Bıçaklar bilenir, kuzunun gözleri bağlanır ve ilahiler eşliğinde kurban kesildikten sonra deri yüzme faslına geçtiğimizde ben ve kardeşim Müjdat dedeme yardım etmeye hazırlanırdık. Babam bu aşamaların hemen hiç birisinde bulunmaz, annem ise her zaman olduğu gibi başroldeki yerini alırdı. Kurban kesilip parçalandıktan sonra babaannem mangalı yakar ve kuzucuğun en güzel bölgeleri ızgara için ayrılarak tepsiye konulup pişirilmek üzere babaanneme ya da anneme teslim edilirdi. Sonra gel keyfim gel…
Eğer Şeker yani Ramazan Bayramı ise kutladığımız, günün anlam ve önemini açıklayan tek şey baklava olurdu. Önce babaannemin yıllar sonra da annemin baklavası…
Bir gün geliyor, her şey bitiyor ve şairin dizeleri dile geliyor:
“Hayat zamanda iz bırakmaz
Bir boşluğa düşersin bir boşluktan
Birikip yeniden sıçramak için
Elde var hüzün.”
Attila İlhan
Elli üç yıllık ömrümde, kendimi bildim bileli, yani yaklaşık elli yıldan beri, ilk kez bir bayramı annesiz geçirdim. Annemi bizden alan, onun günlerini yok eden ölüme karşı öfkem her geçen gün daha da artıyor. Geçen yıl Şeker Bayramı’nda ESOMAR Kongresine katılmak üzere Kanada’ya gitmiştim. Montreal’deki kongre bittikten sonra Kanada’nın Ontorio Eyaleti’ndeki şirin bir üniversite kasabası olan Guelph’te yaşayan kardeşim Uğur beni almaya gelmiş ve onunla birlikte Ottowa – Toronto – Guelph istikametinde uzun ve zevkli bir yolculuk yaparak bayramın birinci günü gittiğimiz Niagara Şelalesi’nden annemi telefonla arayarak bayramını kutlamıştık. Niagara Şelalesi’nde olduğumuzu öğrenince heyecanlanmış, aramızdaki mesafenin uzaklığını düşünerek gurbette olmaya bir kez daha hayıflanmıştı. Onun için “sağ salim kavuşmak” ve hep onun yanında olmamız her şeyden önemliydi. Ama hayat, ah zalim hayat, böyle, uzaklarda olmayı gerektiriyordu. Bayram annem için çok önemliydi. Daha doğrusu, bayramlar, doğup büyüdüğüm Akhisar Hashoca Mahallesi, 106 Sokak, No: 9’un tüm sakinleri için çok önemliydi…
Ve ben ilk kez bir bayram günü, 20 Eylül 2009 tarihinde birinci gününü kutladığımız Ramazan Bayramı’nda, annemin sesini duyamadım ve sonsuz hüzne gark oldum. Üstelik artık “Annemin Baklavası” da yoktu.
Ve ben yine annesiz ilk Kurban Bayramı’nı 27 Kasım 2009 tarihinde kutladım. ”Kurbanını” kestik anne, sen rahat uyu.
Ve bu böyle devam edip gidiyor…
Bayramınız kutlu olsun…
Notlar
Bu yazıyı Bir Demet Anı kitabımdan kısmen kısaltarak aldım.
Hayat Bir Proje Değildir! Yağmur Sıkıntısı