5 08 2015
Eşzamanlılık ve James Joyce
“Bireylerin ne kadar iyi gördüğü, ne gördüğü ve gördüklerinin içeriğini nasıl yorumladıkları kişiden kişiye farklıdır ve bu farklılıklar bir ömür boyunca değişir.”[1] James Joyce hemen her şeye farklı açılardan bakan bir yazardır ve ünlü eseri Ulysses eşzamanlı edebiyatın şahikasıdır. Kern’e göre sinemadan etkilenen Joyce ilk film yapımcılarının montaj tekniklerini Ulysses’de kelimelerle canlandırmaya çalışmıştır. Bu tekniğin en önemli özellikleri karakterlerin farklı açılardan çoklu olarak ele alınışı, hikâyenin tekrar tekrar başlaması ve hemen her şeyin bir birleşme noktasında düğümlenmesidir.
Romanın 11. Bölümünü oluşturan Seirenler ise müzikten esinlenilerek kontrpuan ve çok seslilik aracılığıyla kurgulanmış olup çok çarpıcıdır. Joyce “kelimeleri ve ifadeleri kırparak ya da onlara eklemeler yaparak, birbirlerini yarıda kesmelerini sağlayarak, kontrpuan tarzında yönlerini değiştirerek bir fügdeki müzikal öğeler gibi üst üste bindirir.” [2]
“Altın ile bronz atnallarının çeliktıngırtısını işittiler.
Küstahtah tahtahtah.
Taşkesilmiş başparmaktırnağından çentik çentik kopararak çentikler.
İğrenç! İşte altın kıpkırmızı kesildi daha da.
Güçlü bir düdük sesi öttü.
Öttü. Göktü açan çiçeklerin rengi.
Altıntepeli saçı.
Saten göğsünde bir gül hopladı, Castile Gülü.
Terennüm et, Terennüm et: İdolores
Dikiz! Kimdir o… altındikizinde?
Çınn, diye çınladı bronzun yüreğini sızlatıp.
Ve bir çağrı, saf, upuzun ve zonklayan. Uzunsürenbasmasısırrakadem bir çağrı.
Ayartıcı. Tatlı dil. Ama bak. Parlak yıldızlar sönmekte. Notalar yanıtı cıvıldıyor.
Ey gül! Castile. Şafak sökmekte.
Şıngır şıngır seyran etti şıngırtı.”[3]
Bu ifadelerin temsil ettiği karakterleri tanımak ve temaları anlamak için bölümü birkaç kez okumak, belki de akademik tartışmalara girmek gerekebilir. Biz en iyisi Nevzat Erkmen’in kitabı daha iyi anlamak için hazırladığı sözlüğe başvuralım.[4] Aslında birkaç sayfa sonra anlayacak olacaklarımızı bu sözlük yardımıyla şöyle özetleyebilirim: “Altın” ( Miss Kennedy) ve “bronz” ( Miss Douce) olayın geçtiği bardaki iki kadın garsondur. “Atnalları” sokaktan geçmekte olan süvari birliğinden gelen sestir. Bu arada, altın ve bronzun Homeros’un dünyasındaki metaller olduğunu unutmayalım. “Küstahtah tahtahtah”, garson yamağının, Miss Douce’nin “münasebetsiz küstahlıklarını” patrona bildireceği tehdidini kekeleyerek taklit etmesidir. “Taşkesilmiş…çentik çentik kopararak çentikler”, Dedalus’un bara girişini simgeler. “İğrenç! İşte altın kıpkırmızı kesildi daha”, Miss Kenedy’nin Miss Douce’un “kaba” sözüne karşı çıkmasıdır. “Güçlü bir düdük sesi öttü”, Dedalus’un piposunu hazırlamasıdır. “Göktü açan çiçeklerin rengi”, “Castila Gülü” ve “Idolores” popüler bazı şarkılardan parçalardır. “Parlak yıldızlar sönmekte” ve “Şafak sökmekte” bölüm boyunca duyduğumuz şarkıdan alıntılardır ve yazının müzikalitesini gösterir. “Şıngır şıngır seyran etti şıngırtı”, Boylan’ın, Bloom’un karısı Molly’nin şıngırtılı yatağındaki buluşmalarından önce, şıngırtılı bir arabayla bara gelişini duyurur. Kern’e göre, “ bu bölümdeki giriş satırları, bir fügdeki temaların müzikal ifadesine eşdeğer bir sözel idrak yaratana kadar tekrar tekrar okunmalıdır.”[5]
Ulysses’ ın Nausikaa adlı 13. Bölümü batan güneşin ışınlarının yolculuğunu anlatarak şöyle başlar:
“Yaz akşamı dünyayı gizemli kollarıyla kucaklamaya başlamıştı. Batıya doğru ta uzaklarda güneş ağır ağır ufuk çizgisine yaklaşmakta ve geçip gidiveren günün son kızartısı denizin ve sahilin ezelden beri körfezin sularını koruyan sevgili Howth’umuzun o azametli dağlık burnun kıyılarının, Sandymount sahilini boydan boya kaplayan yosunlu kayaların, ve son fakat önemli, sessizliğinin üstünden zaman zaman o saf nurluluğuyla fırtınaların altüst ettiği insan ruhuna hep o yol gösterici bir ışık olmuş olan denizlerin yıldızı Mary’ye edilen bir duanın akıp geçtiği sakin kilisenin üzerinde sevecence oyalanmaktaydı.”[6]
Burada da tıpkı Seirenler’in giriş bölümünde olduğu gibi daha sonra meydana gelecek sahneler birleştirilmiştir. Gerty MacDowel – ki bölümün başlığı olan, yani Homeros Odesa Destanı’ndaki Kral Alknoos’un kızı Nausikaa ile özdeşleştirilmiştir – seyretmeye doyum olmayan İrlandalı kızların en güzel örneklerinden olup iki kız arkadaşıyla birlikte ikiz oğlanları ve bir bebeği izlemek üzere kıyıdaki kayalardan birine, kahramanımız Leopold Bloom ise özellikle Gerty’i izlemek üzere başka bir kayaya oturmuştur. Biraz uzaktaki kilisedeki adamlar ise Meryem Ana’ya dua etmektedirler. Bu sırada ikizlerden birinin vurduğu top Bloom’a doğru yuvarlanır, Gerty dua edenleri duyduğu için kilisedeki sahneyi hayal ederken Gerty’nin arkadaşı Cissy Caffrey saati sormak üzere ayağa kakarak Bloom’a doğru yönelir.
“Joyce daha sonra farklı yerlerdeki fiilleri de geliştirerek birbirine bağlar, tıpkı Gerty ve arkadaşları, kilisedeki adamlar ve Bloom birbirlerine karışırken sadece basit bağlantılar kullanır.” [7] Müthiş ve şöyle:
“Meleklerin kraliçesi, patriklerin kraliçesi, peygamberlerin, azizlerin kraliçesi diye ettiler dualarını, en kutsal duaların kraliçesi, sonra Peder Conroy buhurdanı Piskoposluk Danışmanı O’Hanlon’a uzattı ve o da içine günlük koydu ve Kutsal Ekmeği tütsüledi, Cissy Caffrey de iki ikizleri yakaladığıylan kulaktozlarına birer tokat aşk etmek için tutuşuyordu lakin o adam (Bloom) bakıyordur diye onlara vurmadıysa da hayatının en büyük hatasını işlemiş oldu zira Gerty bakmadan da onun gözlerini üzerinden hiç ayırmadığını görebilmekteydi, Piskoposluk Danışmanı O’Hanlon buhurdanı Peder Conroy’a geri verdi ve başını kaldırıp Kutsal ekmeğe doğru bakarak diz çöktü, koro da Tantum ergoyu söylemeye başlayınca Gerty de ayağını tantumer gosa cramen tum diye müziğe uydurarak ayağını ileri geri sallamaya başladı.”[8]
Seirenler ’de eşzamanlı fiiller sesle karıştırılırken Nausikaa ’da bu durum görsel olarak ilişkilendirilmektedir. Dikkat edilirse, kısaca söylenebilir ki, farklı yerlerdeki eylemler, benzerliklerini ortaya koyan imgelerle birleştirilmektedir. Örneğin, buhurdanlıkla Gerty’nin ayakları bir ahenk içinde salınmaktadırlar.
Bölüm ayrıntılı bir eşzamanlılık imgesiyle son bulur:
“Bir yarasa uçtu. Burda. Orda. Kurşuni uzaklıklardaki bir çan çınladı. Mr. Bloom, ağzı açık, sol fotininin yanı kumlanmış, yana doğru eğildi, bir soluk aldı. Sadece birkaç
Guguk
Guguk
Guguk.
Piskoposluk Danışmanı O’Hanlon ile Peder Conroy’un ve Muhterem John Hughes S. J., rahibin evinde çayla tereyağlı bisküvi ve ketçaplı kızarmış koyun pirzolası yerlerken şömine rafının üzerindeki saat
Guguk
Guguk
Guguk
diye kuğurdu. Oradakiler minicik yuvasından çıkarak saatin kaç olduğunu söyleyen minik kanarya kuşu Gerty MacDowell’ın da orada saatin kaç olduğunu bildiği zira bu tür konularda Gerty MacDowell ‘ın maşallah pek varışlı olduğunu ve kayaların üzerinde oturarak bakan o ecnebi beyefendiyi derhal fark ettiğini ve onun da ne olduğunu bildiğini söyledi, yani açıkçası bir
Guguk
Guguk
Guguk.” [9]
Yarasanın uçması, guguk kuşunun ötmesi, görsel ve işitsel olarak aynı anda birçok yerde bulunmak demektir ve karakterler ile konumları birleştirmiştir.
Ulysses, tek bir günü, 16 Haziran 1904 tarihindeki Dublin’inde Leopold Bloom’un kaleydoskopunu verir. Zaten bu kısa not bile romanın bir eşzamanlılık şahikası olduğunun göstergesidir. Karakterlerin anları içsel monologlarla genişletilmiş, yaşamları ve evrenin tarihi tek bir güne sığdırılarak geçmiş ve gelecek “şimdi”de birleştirilmiştir; sonsuz şimdi de diyebiliriz.
Notlar
[1] Kern, Stephen. Zaman ve Uzam Kültürü (1880-1918), Çeviren: Ali Selman, İletişim Yayınları, İst., 2013, s.23.
[2] A.g.e., s. 135.
[3] Joyce, James. Ulysses, Çeviren: Nevzat Erkmen, 10. Baskı YKY, İst., 2008, s. 298.
[4] Erkmen, Nevzat. Ulysses Sözlüğü, 2. Baskı, YKY, İst., 2008, s.11, 279 – 280.
[5] Kern., A.g.e., s.137.
[6] Joyce, A.g.e., s. 392.
[7] Kern., A.g.e., s.137.
[8] Joyce., A.g.e., s.406-407.
[9] A.g.e., 429 – 430.
Çan Eğrisinin Dışına Çıkmak Mühürlü Tren’in Ünlü Yolcusu