Zamanın Belirsizlikleri

Immanuel Wallerstein, zamanın,  kol saatimize bakarak her an ölçebildiğimiz için kesin göründüğünden başlayarak yaptığı bir değerlendirmenin sonunda, hepimizin şimdide yaşadığımızı, ama şimdiki zamanın ortaya çıktığı nanosaniye içinde ele geçirilemez biçimde yitip gittiğini ifade ederek, ondan (zamandan) daha belirsiz bir şey olmadığını ifade eder (2013: 7). Marc Bloch’da kendi sorar, kendi yanıtlar: “Gerçekten şimdiki zaman nedir? Sürenin sonsuzluğu içinde minicik ve durmadan kaçan bir nokta; doğar doğmaz ölen bir an…Hem banal hem derin şu söz genç Goethe’ye aittir: ‘Şimdiki zaman yoktur, sadece gelgeçlik vardır”(Bloch, 2015: 77).

 

Belrsiz zaman

 

Wallerstein’e göre şimdiki zamanda bir karar alabilmek için geçmişe başvururuz, ama geçmiş dediğimiz şey de onun şimdiki zamanda ne olduğunu düşünüyorsak odur. Kuşkusuz gerçek bir geçmiş mevcuttur, ama onu ancak şimdiki zamanda bilebiliriz ve tabi hepimiz farklı geçmişler görürüz. Ama geçmiş zamanla ilgili imajlarımız, şimdiki zamanda yaşanan anın olayları açısından belirleyici unsurdur ve geçmiş de şimdiki zaman kadar hızlı değişir (Wallerstein, 2013: 8). Bloch’un bu konuda söyledikleri şimdi ile geçmişi birbirine bağlar ve birini bilmeden, diğerini bilemeyeceğimizi ortaya koyar. Bu bağ, örtük de olsa, şimdiki zamanda sürekli gelişen ve değişen bilgimizin geçmişi de değiştireceği ve geliştireceğini ifade ediyor gibidir ve vice versa.

“ Eğer şimdiki an, terimin tam anlamında sürekli bir ele avuca gelmeme haliyse, şimdiki zaman ile geçmiş arasındaki sınır da aynı ölçüde sürekli hareket halindedir…. Ayrıca çağlar arasındaki bu dayanışma öyle güçlüdür ki onların arasındaki idrak bağları gerçek manada çift yönlüdür. Şimdiki zamanın anlaşılmaması kaçınılmaz biçimde geçmişin bilinmemesinden doğar. Ama şimdiki zamanı bilmeden geçmişi anlamaya çalışmak da en az aynı ölçüde boşa kürek çekmektir” (Bloch, 2015: 78, 85).

Peki gelecek zaman için ne diyebiliriz? Çoğumuz şimdinin gelip geçiciliği ve geçmişin sürekli değişen doğası karşısında geleceğe sığınır, kesinliği onda ararız. Ama gelecek henüz yaşanmadığı için tahminlerimizin doğru olup olmadığı asla kanıtlanamaz. Böylece vardığımız nokta şudur: Şimdiyi bilemeyiz, geçmişi bilemeyiz, geleceği bilemeyiz (Wallerstein, 2013: 8-9).

Bu durum yüz yıllar önce en büyük zaman filozofu olan Augustinus tarafından şöyle dile getirilmişti:

“Peki o halde zaman ne? Hiç kimse bana sormazsa biliyorum da, biri sorup da ona açıklama yapmam gerektiğinde, bilmiyorum. Buna rağmen bildiğimden emin olduğum bir şey varsa o da şudur:  Hiçbir şey geçip gitmemiş olsa geçmiş zaman olmaz, hiçbir şey gelecek olmasa gelecek zaman olmaz, hiçbir şey şu an olmamış olsa şimdiki zaman olmaz. O halde şu iki zaman, yani geçmiş ve gelecek, geçmiş artık olmadığına göre, gelecekte henüz olmadığına göre, nasıl varolabiliyor. Şimdiye gelirsek, eğer şimdi hep şimdi olmuş ve geçmişe akıp gitmemiş olsaydı, zaman olmaktan çıkıp ezeli ebedi olurdu. Bu yüzden şimdinin zaman olması geçmişe akıp gitmesinden kaynaklanıyorsa, varlık sebebi olmamaya dayandığına göre, şimdinin olduğunu nasıl söyleyebiliriz? Yani aslına bakarsanız zaten varolmamaya yönelik olmamış olsaydı biz zamanın varolduğunu söyleyemezdik” (Augustinus, 2010:374).

Augustinus daha da ileri gider ve şimdiki zamanın gelip geçiciliğini düşünecek olursak, zamanın belirsizliğini apaçık ortaya koyar: “Belki şöyle demek daha doğru, zaman üçe ayrılır, geçmişte yaşananların şimdiki zamanı, şimdi yaşananların şimdisi, gelecekte yaşanacakların şimdiki zamanı” (Augustinus, 2010: 381).

Şimdi Ilya Prigogine’in şu sorusu ve cevabının yeridir: Zaman “bing bang” ile mi başladı, yoksa evrenimizde daha önceden var mıydı? Spekülasyon ile bilimsel düşünüşün birbirine karıştığı bir alana girmiş olmakla birlikte, “bing bang”i kararsızlığa bağlı bir olay olarak düşünüp, evrenimizin bir yaşı varken bu evreni oluşturan kararsızlık ortamının bir yaşı olmadığını söyleyebiliriz. Bu anlayışa göre zamanın bir başlangıcı yoktur, belki de sonu da olmayacaktır (Prigogine, 1999: 13).

Eğer bu kararsızlığı / belirsizliği bilgi sistemlerimizin temel yapı taşı olarak ele alırsak, bilimi hepimizi ilgilendiren bir macera ve fırsata dönüştürür, bilginin sınırlarında yürüyerek onu inşa edebiliriz.

 

Notlar

Augustinus (2010). İtiraflar, çev. Çiğdem Dürüşken, İstanbul: Kabalcı Yayınevi.

Bloch, Marc (2015). Tarih Savunusu veya Tarihçilik Mesleği, çev. Ali Berktay, İstanbul: İletişim Yayınları.

Prigogine, Ilya (1999). Kesinliklerin Sonu: Zaman, Kaos ve Doğa Yasaları, çev. Süheyla Şen, İstanbul: Sarmal Yayınevi.

Wallerstein, Immanuel (2013). Bilginin Belirsizlikleri, çev. Berivan Alataş, İstanbul: Sümer Yayıncılık.

 

, , , , , , , , , , , , , , , ,

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.