Araştırmacılıkta Yeni Paradigma

Şu sözle Peter Senge’ye aittir: “Çok erken bir çağdan başlayarak sorunları parçalara ayırmaya, dünyayı bölümlemeye alıştırılırız. Görünüşte bu, karmaşık ödevler ve konularla daha kolay baş edilmesini sağlar, ama bunun için gizli, anormal bir bedel öderiz. Eylemlerimizin sonuçlarını artık göremez oluruz; içimizdeki daha büyük bir bütüne bağlantı duygumuzu kaybederiz. Sonra ‘büyük resim’ çabasına girdiğimizde, zihnimizde parçaları yeniden bir araya getirmeye, tüm parçaları sıralayıp düzenlemeye çalışırız. Ama fizikçi David Bohm’un dediği gibi bu çaba boşunadır. Gerçek bir yansıma görmek için kırık bir aynanın parçalarını yeniden bir araya getirmeye çalışmaya benzer. Öyle ki bir süre sonra bütünü görmeye çalışmaktan hepten vazgeçeriz.” 

Giriş

Araştırmacılıkta yeni paradigmanın son zamanlardaki başlıca dayanağı karmaşıklık bilimidir. Santa Fe Enstitüsü  bu alanda çok sayıda ve yoğun araştırmalar yapan bilim merkezidir. London School of Economics’te oluşturulan Karmaşıklık Grubu ise (The Complex Group), 1995 yılından beri çeşitli kurumlarla işbirliği halinde, şirketlerde uygulanmak üzere farklı kalitatif ve kantitatif tekniklerden oluşan entegre bir metodoloji geliştiriyor ve aynı zamanda bir karmaşık sistemler teorisi üzerine çalışıyor. Temel yaklaşımı birlikte yaratma olan metodoloji, bir süreci ifade ediyor ve Citibank, Shell, British Telecom vb. küresel şirketler tarafından uygulanıyor.

Her şeyi derecelendirerek bütünsel (holistik) bakabilmemizi sağlayan puslu mantık (fuzzy logic) araştırmacıların ilgi alanına gireli çok oldu. A veya B yerine A ve B diye bakmak puslu mantığa özgü olup bağlamı yakalamamıza yardımcı olur. Bu çerçevede, Poppergil anlamda yanlışları dışlayarak (refutation) gerçeğin peşinde koşmak bize büyük imkânlar sağlar.

Araştırmacıları, sayılarla boğuşanlar ve eğilimleri belirleyenler olarak ikiye ayırırsak, ilk gruba girenleri daha çok veri toplayanlar ve işleyenler, ikinci gruba girenleri ise yeni paradigmaya katılanlar olarak tanımlayabiliriz. Biz araştırmacılar, ilk grubu daha çok kantitatifçiler, ikinci gruba ise kalitatifçiler diye isimlendiriyoruz. İkinci gruba girenler arasında semiyotikçiler hayli popüler durumdalar.

Unutulmamalıdır ki, bilgi artık doğrusal biçimde parça parça üretilip üst üste eklenmiyor. Daha doğrusu ekleniyor da, bu şekilde üretilen bilgi sorunlara çare olmakta yetersiz kalıyor. Artık, dallanma (bifurcation) ve fraktallaşma var. Genel teorilerin ve büyük anlatıların modası çoktan geçti. Ekonomide olan biteni artık Keynes’in Genel Teori ’si ile açıklamak mümkün değil. Fizikte Newton’u çoktan aştık. Atul Gawande’nin Checklist Manifesto adlı kitabındaki şu örnek nasıl bir dünyada yaşadığımızı çarpıcı bir biçimde gösteriyor olmalı: Dünya Sağlık Örgütü’nün uluslararası hastalıklar sınıflamasına göre günümüzde 13.000 üzerinde farklı hastalık, sendrom ve yaralanma türü tanımlanmaktadır. Hekimlerin ellerinin altında 6.000 çeşit ilaç, 4.000 çeşit tıbbi ve cerrahi girişim yöntemi ve bunlardan her birinin farklı şartları, riskleri ve bedelleri var. Doğru olanı yapmak çok çaba gerektirir. Ama çabadan önce, aşırı ölçüde uzmanlaşmış olmaya ihtiyaç var. Karmaşık olayları indirgeyerek çözemiyoruz. Kanser her hastada farklı gelişiyor ve ne yazık ki bir tek kanser ilacı (Genel Teori) yok.

Araştırmacılıkta yeni paradigmadan söz ederken karşılaşılan temel güçlüklerden biri isimlendirmede çeşitliliktir. Öyle ki, geçiş aşamalarında kavramlar yüzeysellikten ayrılıp derinleşiyor ve disiplinlerarası olmaya direniyor. Oysa biliyoruz ki günümüzde matematik, doğa bilimleri, sosyal bilimler ve beşeri bilimler iç içe geçmiş durumda. Ortam belirsiz ve rastlantı ya da daha güzel bir Türkçe ile gelişigüzellik almış başını gidiyor. Bir de bakıyoruz rastlantı düzen doğurmuş. Bir başka güçlük ise Jorge Luis Borges’in ünlü ifadesiyle her şeyin birbirine dokunduğu bir dünyada yaşamamıza rağmen, bütüncül düşünmeyi benimseyebilmenin hayli zor olması. Neyse ki karmaşık ve düzensiz dünya fikrine alışık olan Doğu felsefesi Hindistan örneğinde olduğu gibi bu düşünceye uzak değil. Biz Türkler daha çok Batı düşünce sistemine egemen olan kartezyen anlayışı benimsiyoruz.

Karmaşık Bir Araştırma Modeli 

Basit modelleri elemeyi öneriyoruz. Böyle olunca sistemlerin kendilerine çeki düzen verdiği karmaşık modeller tasarlayabiliriz.

Bütün sistemlerde, sistemin yapısını ve işleyişini etkileyen faktörler vardır. Bu faktörlerden sistem sınırları içinde olanlar “değişken” ( bilinirlik, beğeni, satın alma, itibar, vb.), sistem sınırları dışında olanlar ise “parametre” ( fiyatlar, reklamlar, kampanyalar, deneyimler, vb.) olarak adlandırılırlar. Bir organizasyon ürünü olarak markalar, tıpkı organizasyonlar gibi açık sistem içinde var oldukları için hem parametrelerden hem de değişkenlerden etkilenirler. Termodinamiğin ikinci yasasına göre, her sistemde entropi vardır, yani bozulma eğilimi taşır. Açık sistemlerde entropi yavaşlatılabilir. Çünkü sürekli bir girdi, çıktı, geri besleme vardır ve sistem düşüncesi, işte bu geri beslemeleri anlamakla başlar. Olay, ajan ya da eleman denilen birimlerin (tüketiciler, bayiler, servisler vb.) kendi kendilerini örgütleyerek girdikleri yerel ilişkilerin oluşturduğu ve sürekli değişerek tekrarlanan “yapı” tiplerini öğrenmektir. Bu bizi “belirme”, “emergence” kavramına götürür. Belirme, karmaşık bir sistemin alt birimlerinin ortaklaşa eylemleri aracılığıyla oluşturulan düzen ( hatırlama, itibar, satın alma vb.) demektir.

Kendi kendini uyarlayan karmaşık sistemler, daha önce söz ettiğimiz gibi hem üremek hem de bir iş döngüsü yaratmak durumunda oldukları için, markalar da tıpkı organizmalar gibi “Darwinien” bir anlayışla yani çevreleriyle birlikte uyum içinde evrilebilen bir davranış gösterirler. Modelimizin ana amacı, bu evrim sürecinde ortaya çıkan “belirme” durumlarını tespit edip izlemektir.

CAS

(Lütfen şeklin üzerine tıklayınız)

İnternete girip CAS yazarsanız bu ve benzeri şekillerle karşılaşabilirsiniz. Daha çok fizik ve moleküler biyoloji örnekleriyle karşılaşma ihtimaliniz oldukça fazla. Bu şekil internette yapılan taramalardan sonra yazarlar tarafından uyarlanmıştır. İçerik tamamen yazarlara aittir. Biçim ise bazı şekillerden esinlenilerek oluşturulmuştur.

Bir başka yaklaşım, daha çok kalitatif araştırmalarda kullanılabilecek bir model denemesi olup içerik olarak yukarıdaki şeklin içeriğiyle ile paralellik gösterir. İşin özü olumlu geribeslemeleri izleyerek düğüm noktalarındaki dallanmaları sezebilmektir. Böyle bir yaklaşımın bizi, normal dağılım, örnek büyüklüğü, temsil gücü ve buna benzer teknik sorunlardan kurtaracağı açıktır. Ancak bu model bağlamında yaratıcı olabilmek için, sürekli kaosun eşiğinde yaşamaya alışık olmalıyız. Kaosun eşiği sonsuz şimdiki zamandır. Daha doğrusu, kaosun eşiğinde geçmiş ve gelecek şimdiki zamanla birleşerek devrim (yaratım) zamanını oluşturur.

CAS 2

(Lütfen şeklin üzerine tıklayınız)

Not

Bu yazı 2008 yılında Türkiye Araştırmacılar Derneği tarafından düzenlenen XI. Araştırma Zirvesi’nde, Akın Alyanak ile Bülent Gündoğmuş’un birlikte yaptıkları sunuma dayanarak her iki konuşmacının kaleme aldıkları Karmaşıklık: Araştırmacılıkta Yeni Paradigma adlı çalışmalarının sonuç bölümünden alınmıştır. Çalışmanın, buraya alınmayan çok geniş bir kaynakçası vardır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

, , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

2 thoughts on “Araştırmacılıkta Yeni Paradigma

  • ibrahim dedi ki:

    Akın Alyanak ile beraber yazdığınız bu makalenin (Karmaşıklık: Araştırmacılıkta Yeni Paradigma)tamamını okuma şansımız var mıdır?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.