Kaostan Düzene: Yaşam Kaosun Sınırlarından Doğar

M.Ö 8.yüzyılda yaşayan Yunanlı filozof Hesiodos, kozmik temalı eseri Thegony’de “…her şeyden önce kaos vardı” der. Her şey (düzen) ondan sonra oluşur.

Edgar Morin’e göre yapay mekanizmalarda düzensizlik, gürültü ve hataya dair ne varsa sistemin entropisini arttırarak bozulmasına ve düzensizleşmesine neden olur. Yaşayan organizma ise düzensizliğe, gürültüye, hataya rağmen, onlarla birlikte işler. Bu kavramlar mutlaka yozlaştırıcı olmadıkları gibi, onarıcı da olabilirler. Çünkü canlı sistemin örgütlenmesini kendi kendini üretme süreci (autopoiesis) ya da sürekli bir yeniden örgütlenme olarak gördüğümüz andan itibaren, bu süreç, sistem içinde sürekli üretilen entropiyi massedip uzaklaştırır ve çevreden gelen düzensizleştirici girişimleri etkisiz hale getirir. Yaşamın örgütlenmesi anlamına gelen bu ilkeler aynı zamanda karmaşıklık ilkeleri olarak anılır [1].

 

Escher

Kendi kendini üretme süreci, Çizen Eller, M.C.Escher, 1948.

 

Denge geçicidir ve ana akıntıda (main stream) ölü balıklar yüzer. Çünkü Friedrich Cramer’in ifade ettiği gibi yaşam dengesizdir ve kaosun sınırlarından doğar; denge ise ölümdür [2] ve işte tam da bu nedenle canlı organizmalar yaşamlarını dengeden uzak bir durumda sürdürürler. Çünkü tüm canlı sistemler karmaşıklık bölgesinde işler. Yine Edgar Morin’in işaret ettiği gibi, “Canlının düzenindeki değişim ve yenilenme de ancak karmaşıklık kaynağı haline geldiği için zenginleştirici olabilen bir düzensizliğin ürünü olarak tasarlanabilir. Demek ki evrimdeki bütün değişimler ancak bozulmalar, ‘gürültüler’, ‘hatalar’ sayesinde olabilir ve bu unsurlar aynı zamanda, kendi kendini yeniden üreten, ve kendi kendini örgütleyen bütün sistemler için ölüm tehlikesi arz ederler. Öyleyse bütün canlı sistemler düzensizlik tarafından hem tehdit edilirler hem de bu düzensizlikten beslenirler.” [3]

Yaratıcılık, ancak ve ancak bireyler kendi “kaos eşikleri”nde özgürce iş görürken gerçekleşebilir. Yaşamının yaklaşık yirmi yılını mutluluğun psikolojisini araştırmaya adayan Mihayl Csikszentmihalyi “akış”ı, ister bir iş olsun ister bir futbol ya da tenis maçı, ister cazdaki doğaçlama olsun ister Hendel’in Su Müziği, her şeyin tam yolunda gittiği duygusu olarak tanımlar.[4] “Kaos eşiği” birçok “akış” faaliyetinde, bir bisikletçinin hiç düşmeden ve hiç frene basmadan yamaçtan aşağıya inmesi, bir sörfçünün yakaladığı mükemmel bir dalganın tam önünde sahile doğru kayarak yol alması ya da Maradona’nın kendi kalesinin önünden aldığı topu dans edercesine sürerek rakip kaleci de dahil sekiz on kişiyi çalımlayıp İngiltere Milli Takımı’na gol atması gibi, açık olarak hissedilir.

Canlı formlar Leonardo’nun burgaçları gibi, içe ve dışa doğru sürekli bir madde akışına bağlıdırlar; alevler gibi etkinliklerini korumak ve büyümek için beslendikleri maddeleri dönüştürürler. Ancak bu formlar burgaçlar ve alevlerden farklı olarak gelişir, ürer ve evrilirler.[5] Prigogine ve Stengers’in sözleriyle “Bir organizmaya giren ve çıkan enerji akımı bir dereceye kadar genel olarak düzgün akan, ancak zaman zaman içerdiği enerjinin bir kısmını serbest bırakan bir çağlayana dönüşen bir ırmağın akışına benzer.” [6] Prigogine bütün canlı sistemlerde birlikte var olan ve çelişkili gibi görünen iki eğilimi ifade etmek için “dağılmaya yatkın” ve “yapı” kavramlarını birleştirmiş ve düzen ile düzensizliğin bir arada bulunduğu bir tanım geliştirmiştir. Dağılmaya yatkın yapılar, dengeden uzak ve açık bir sistem olarak düzensizlik denizindeki düzen adalarıdır.

 

Dağılmaya yatkın

Dağılmaya yatkın yapılar.

 

Türbülansı ele alalım. Makroskopik ölçekte düzensiz ve kaotikmiş gibi görünürken mikroskobik ölçekte tam tersine çok ileri düzeyde düzenlidir. Sonsuz sayıda boyutu olan moleküllerin titreşerek düz akıştan türbülansa geçişleri tam bir kendi kendini düzenleme (self-organization) sürecidir.[7]

Karınca kolonileri, bağışıklık sistemi, hücrelerden organlara giden süreç, serbest piyasa ekonomisinin “görünmez el” yardımıyla işleyişi vb. kaostan düzenin yaratıldığı kendi kendini düzenleyen sistemlere en iyi örneklerdir. Santa Fe Enstitüsü’nden Stuart Kauffman bu duruma “bedava düzen” demektedir. Biyokimyacı Stuart Kauffman’a göre bağımsız varlığa sahip bir hücreyi canlı kılan şeyi bir türlü yakalayamıyoruz ve işin özü gizemini korumaya devam ediyor. Bu alanda çok sayıda çalışma yapan Kauffman, bir ortam içinde kendi başına hareket edebilen bu sisteme “özerk etken” diyor. Ona göre, bağımsız varlığa sahip bütün hücreler ve organizasyonlar özerk etkenlerdir. Bir özerk etken kendisini çoğaltma yani üreme ve en az bir iş döngüsünü yerine getirme gücüne sahiptir.[8]

Aynı enstitünün profesörlerinden psikolog ve bilgisayar bilimcisi John H.Holland’a göre ise kendi kendini uyarlayan karmaşık sistemler, yani (Complex Adaptive Systems), CAS[9], etken denen çok sayıda etkileşimli bileşenden oluşur; bu bileşenler etkileşime girerken birbirlerine ayak uydurur ya da birbirlerinden öğrenirler. Pazarlar, borsalar, organizasyonlar, bağışıklık sistemleri bildik CAS örnekleridir. Görece kısa zaman ölçeklerinde bile, CAS’lar eklemeli olmayan (doğrusal olmayan) bir dizi etkiyi sergiler: Kendi kendini düzenleme, kaos, fraktal çekerler, kaldıraç noktaları.[10]

 

CAS1

Kendi kendini uyarlayan karmaşık sistemler, CAS.

 

Humberto R. Maturana ve Francisco G. Varela canlıların belirleyici özelliklerinin kendi kendilerini var eden ya da üreten organizasyon biçimleri (autopoiesis) olduklarını öne sürüp ispatlayarak bu konuya nokta koyarlar. Maturana ve Varela’ya göre otopoesis kavramı canlı sistemlerin organizasyonunu nitelendirmek için gerekli ve yeterlidir. Kendi kendini üretme, varlıkların kendilerini ve dünyalarını yaratması ve yeniden yaratması, hayatın sırrıdır.[11]

Unutulmamalıdır ki, karmaşık sistemler kendi kendilerini uyarlayarak düzen adacıkları oluşturmaya çalışsa da denge ve istikrar uzun süre devam etmez. Çünkü doğal yapıda istikrar yoktur ve özellikle olumlu geribeslemeler yeni dallanmaların habercisi olur.

 

Denge 2

Denge çeşitleri.

 

Eşitsiz gelir bölüşümünün devam etmesini sağlamaya çalışmak, doğayı sömürüp aşırı üretimi zorlamak, özgürlükleri kısıtlamak, kimliği korumak, benliği sürekli yeniden üretmek,  esir ticareti yapmak, din savaşlarını körüklemek, özetle değişime direnmek, içe yönelik odaklanma şeklindeki sürekli denge arayışında olmak demektir. Her biri olumsuz geribesleme ve dengede buluşmaya aday tekrarlanan durumlara özgü olan bu örnekleri arttırmak mümkündür. Oysa tüm canlı varlıklar doğaları gereği değişmek, büyümek, sınırları keşfetmek vb. için denge dışında olmak, yani dışa odaklanmak durumundadırlar.

 

Notlar

[1] Morin, Edgar. Yitik Paradigma: İnsan Doğası, Çeviren: Devrim Çetinkasap, T.İş Bankası Kültür Yayınları, İst., 2010.

[2] Cramer, Friedrich. Kaos ve Düzen, Sırat Köprüsündeki Hayat, Çeviren: Veysel Atayman, Alan Yayıncılık, İst., 1998.

[3] Morin, A.g.e.

[4] Csikszentmihalyi, Mihayl. Akış, Mutluluk Bilimi, Çeviren: Semra Kunt Akbaş, HYB Yayıncılık, Ankara, 2005.

[5] Capra, Fritjof. Da Vinci’nin Bilimi, Çeviren: Kıvanç Tanrıverdi, Optimist Yayınları, İst., 2009.

[6] Prigogine, Ilya & Stengers, İsabelle. Kaostan Düzene, İnsanın Tabiatla Yeni Diyalogu, Çeviren: Senai Demirci, İz Yayıncılık, İst, 1998,

[7] A.g.e.

[8] Stuart Kauffman’dan aktaran, Brockman, John. Gelecek 50 Yıl, Çeviren: Nurettin Elhüseyni, NTV Yayınları, İst., 2008.

[9] Complex Adaptive Systems’in tam karşılığı Karmaşık Uyarlanan Sistemler’dir. Ancak kendi kendini uyarlayan karmaşık sistemler daha uygun görünüyor.

[10] John Holland’dan aktaran, Brockman, A.g.e.

[11]Maturana, R. Humberto ve Francisco G. Varela, Bilgi Ağacı, İnsan Anlayışının Biyolojik Temelleri, Çeviren:  Mahir Ünsal Eriş, Metis Yayınları, İst., 2010.

 

 

 

 

 

 

, , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.