Vakit Nakittir ya da La Casa de Papel

Karl Marx’göre “Kulanım değeri ya da mal, yalnızca, onda soyut insan emeğinin nesnelleşmiş ya da cisimleşmiş olması nedeniyle bir değere sahiptir. Öyleyse onun değerinin büyüklüğü nasıl ölçülür? Onun içerdiği ‘değer yaratıcı öz’ün, yani emeğin miktarıyla. Emeğin niceliği, süresiyle ölçülür ve emek – zamanın ölçeği de, saat, gün vb. gibi belli zaman birimleridir” (Marx, 2011: 52). Demek oluyor ki, Marx’a göre emek zamanının düzenlenmesi ve kullanılması kapitalizmin merkezi özelliğidir. Metaların mübadelesi gerçekte emek – zamanın mübadelesidir, çünkü metalar cisimleşmiş emek – zamandır.

Marx ve Engels için, “İnsan hiçtir; olsa olsa zamanın enkazıdır” (Marx &Engels, 1976: 127). Çünkü endüstri devrimiyle birlikte fabrika sahipleri topraklarından kopup proleterleşen işçilerin emeklerinin ürünlerini değil, onların zamanlarını satın almaya başlamıştır. Bu anlamda, kapitalizm, burjuvazi için ya işgününü uzatmak ya da emeği daha yoğun biçimde çalıştırmak demektir. “Kapitalist sistemde iş günü daha baştan iki kısma bölünmüştür: gerekli emek ve artık emek. Artık emek – zamanı uzatmak için, gerekli emek – zaman, ücretin eş değerini daha az zamanda üretmeyi sağlayan yöntemlerle kısaltılır. Mutlak artık değer üretimi sadece işgünün uzunluğuna bağlıdır; göreli artık değer üretimi, işin teknik süreçlerini ve toplumun bileşimini giderek köklü değişikliklere uğratır” (Marx, 2011: 486-487).

Marx’ın daha öteye geçerek saat –  zamanın bu egemenliğinin insanların öznelliğini nasıl değiştirdiğini göremediğini ifade eden Urry’e (1999: 16) göre modern toplumlardaki çeşitli süreçler insanları hem zamana yönlendiren hem de zaman tarafından disipline edilen zamansal öznelere dönüştürür. Max Weber bu tür süreçlerin sosyolojik çözümlemesini gerçekleştirmiştir. Şöyle yazar: “Zamanı boşa harcama bütün günahlar içinde ilk ve ilkece en ağır olanıdır. İnsanın kendi mesleğini ‘kesinleştireceği’ yaşam süresi çok kısa ve değerlidir. Toplumsal yaşam içinde zaman kaybı, ‘boş konuşma’, lüks, sağlık için yeterli olandan fazla uyku – 6, en fazla 8 saat kadar -, ahlaki açıdan mutlak olarak itiraz edilecek konulardır” (Weber, 1985: 126).

Kapitalizmin ruhu, buna başka bir anlam katar: ABD’nin kurucu babalarından Benjamin Franklin’in “vakit nakittir” deyişi gibi zamanı boşa harcamak parayı boşa harcamaktır. Zaman kullanımı konusunda ABD’nin otuz beşinci Başkanı John F. Kennedy’nin Franklin’e katkısı çarpıcıdır: “Zamanı araç olarak kullanmalıyız (üzerinde tembellik edecek bir) yatak olarak değil” (Bauman, 2017: 170). Bu nedenle insanlar, zamanı, gerek kullanmak, gerekse yönetmek bakımdan son derece titiz bir tutum içine girmişlerdir. O kadar öyle ki, boş zamanlarını bile planlanabilir, hesaplanabilir, bölünebilir hale getirerek rasyonelleştirirler (Urry, 1999: 16).

 

La Casa de Papel

 

Netflix’te oynayan La Casa de Papel adlı İspanyol dizisi “vakit nakittir” ifadesini yukarıdaki anlamını tersine çeviren müstesna bir eserdir. Babası da bir soyguncu olan ve soygun sırasında ölen Profesör – ki ekip başının kod adıdır – her biri çeşitli suçlar işlemiş Tokyo, Rio, Denver, Moskova, Helsinki, Oslo, Nairobi, Berlin kod adlı sekiz kişiyi İspanya Kraliyet Darphanesini soymak üzere beş ay süreyle eğitir. Eğitim sürecinin, gösterimin gerekli olduğu aşamalarında çeşitli geri dönüşlerle anlatıldığı dizide, ekip, Profesör’ün dışarıdan yönlendirmesiyle darphaneyi işgal eder ve çalışanları rehin alarak, onları kendileri için para basmalarına zorlar. Dizinin hemen başlarında, anlatıcı Tokyo’nun, rehineleri daha fazla para basmaları için daha fazla çalıştırmak gerektiği üzerine söylediği şu sözler çok anlamlıdır. “Vakit nakittir. Ne kadar çok çalışıp para basarsak, o kadar çok zengin olacaktık.”

Profesörün yaptığı plan kusursuzdur. Ancak, beklenmedik bazı gelişmeler ve Profesör’ün, polis operasyonunu yöneten kadın Müfettiş’e âşık olması – ki, Müfettiş de Profesör’e âşık olmuştur – soygunu zora sokar ve soluksuz bir dizi film izleriz.

Profesör ekibe eğitim verirken yapacakları eylemin aslında bir soygun olmadığını, çünkü kimsenin parasını çalmayacaklarını, hatta zaman içinde halkın kendilerini destekleyeceğini söyler ki, bu öngörüsü önemli ölçüde tutar. Dizinin en çarpıcı kısımları, bastıkları paraları çıkaracakları tüneli kazarken gerek kalın betondan inşa edilmiş olan zemin ve duvarlarda toprağa ulaştıklarında, gerekse polisle giriştikleri yoğun silahlı çatıma anlarında bir anti – faşist direniş şarkısı olan Çav Bella’yı (Bella Ciao) söylemeleridir. Çünkü onlar kendilerini kapitalizme karşı olan direnişçiler olarak görmektedirler.

Dizinin şimdilik izlediğimiz son bölümünde –  ki Müfettiş artık Profesör’ün soygunu yöneten kişi ve yönettiği yeri öğrenmiş olup onu tutuklamaya çalışmaktadır – Profesör Müfettiş’e yaptıkları işin hırsızlık olmadığını ispatlamak için mealen şunları söyler: “Geçen yıl Avrupa Merkez Bankası yüz seksen küsur milyar Avro bastı ve o paraları bankalar aracılığıyla zenginlere dağıttı. Avrupa Merkez Bankası’nı hırsızlıkla suçladınız mı? Oysa biz, ekibim yoksul insanlar. Neden hırsız olalım. Kimseden para çalmadık ki!”

Ve Müfettiş ikna olur.

* * *

Evet, soyguncu işçiler öngördükleri 2,4 milyar Avro olmasına rağmen ancak yaklaşık 1 milyar Avro’nun sahibi olarak artık zamanın enkazı değillerdir. Üstelik zamanı yatak olarak kullanmaya başlamışlardır. Boş zamanı hesaplamak gibi bir zorunlulukları yoktur, çünkü mekânı zaman ile değil zamanı mekân ile yok ederek huzura ermişlerdir.

Bakalım sonraki bölümler ne gösterecek!!!

 

Notlar

BAUMAN, Zygmunt (2017). Akışkan Modernite, çev. Sinan Okan Çavuş, İstanbul: Can Yayınları.

MARX, Karl ve ENGELS Friedrich (1976). Collected Works, vol.6, Lawrence&Wishart.

MARX, Karl (2011). Kapital: Ekonomi Politiğin Eleştirisi, Cilt: 1, çev. Mehmet Selik ve Nail Satlıgan, İstanbul: Yordam Kitap.

URRY, John (1999). Mekânları Tüketmek, çev. Rahmi G. Öğdül, İstanbul:  Ayrıntı Yayınları.

WEBER, Max (1985). Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu, çev. Zeynep Aruoba, İstanbul: Hil Yayın.

 

 

 

, , , , , , , , , , , , , , , ,

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.