4 12 2013
Yaratıcı Düşünce(2): Bazı İçgörüler
“Genelleme yapacak olursam, gelecekte yazılacak bir kompozisyonun ilk esini aniden ve beklenmedik bir şekilde gelir. Ruh hazırsa yani, eğer çalışma isteği varsa – olağanüstü bir güç ve hızla köklenir, topraktan dışarı fırlar; dallarını, yapraklarını çıkarır ve sonunda filizlenir. Yaratıcı süreci bu benzetmeden başka bir şekilde tanımlayamam.” [1] Bu sözler Rus besteci Pyotr Ilyich Tchaikovsky’e ait.
Fransız matematikçi, fizikçi ve filozof Henry Poincaré yaratıcı süreçle ilgili şunları söyler: “Bir akşam, hiç adetim olmamasına rağmen koyu bir kahve içtim ve uyuyamadım. Fikirler sürüler halinde geldi; tabiri caizse, sabit bir kombinasyon oluşturmak için çiftler birbirine girene kadar çarpıştıklarını hissettim. Ertesi sabaha kadar, Fuchs fonksiyonlarının hipergeometri serilerinden çıkan yeni bir türünün varlığını kanıtlamış durumdaydım, yalnızca sonuçları kaleme almam gerekiyordu; o da en fazla birkaç saatimi aldı.”[2]
Avusturyalı besteci Wolfgang Amadeus Mozart’ın anılan süreçle ilgi söyledikleri ise bizi canlı bir rüyanın içine sokuverir: “Diyebilirim ki, tamamen kendimde, tek başıma ve keyfim de yerinde olduğunda, mesela bir arabada giderken, iyi bir yemekten sonra yürüyüş yaparken veya geceleri uyuyamadığımda, işte fikirler en çok bu gibi durumlarda akmaya başlıyor ve daha verimli oluyor. Ne zaman ve nasıl geleceklerini bilemiyorum, kendimi zorladığım zamanlarda gelmezler… Elimdeki konu kendi kendini genişletiyor; düzenli ve tanımlanmış hale geliyor ve uzun olmasına rağmen, zihnimin içinde neredeyse tamamlanmış ve bitmiş bir durumda, iyi bir tablo ya da güzel bir heykel gibi, bütünü bir anda gözümün önüne getirebiliyorum. Bölümleri birbiri ardına duymuyorum ama yine de duyuyorum; öylesine, hepsini bir anda (gleich alles zusammen). Bunun nasıl haz olduğunu anlatamam! Bütün bu icat etme, üretme, keyifli ve canlı bir rüyanın içinde gerçekleşiyor.”[3]
İngiliz şair ve romancı Stephen Spender’in yaratıcı süreçle ilgili söyledikleri ilginçtir: “Esin bir şiirin başlangıcı ve nihai amacıdır. Şairin aklına gelen ilk ve sonunda sözcüklere dökmeye başarabildiği en son fikirdir. Bu başlangıç ve bitiş çizgisi arasında zorlu bir yarış, alınteri ve zahmetli bir çalışma vardır.Paul Valéry bir şiirin ‘une ligne donnée’ sinden bahseder. (Yani) şaire Tanrı ya da doğa tarafından tek bir dize verilir, geriye kalanı tek başına keşfetmesi gerekmektedir.”[4]
Alman organik kimyacı Friedrich Kekulé’nin anlattıkları ise rüyamsı esine dair olanların en çarpıcısıdır: “Oturmuş defterime bir şeyler yazıyordum; ama çalışmam ilerlemiyordu. Aklım başka yerdeydi. Sandalyemi ateşe çevirip biraz kestirdim. Atomlar yine gözlerimin önünde dans ediyordu. Bu sefer küçük gruplar alçakgönüllülük göstererek arka planda kaldı. Bu türden vizyonlarla keskinleşmiş olan zihin gözüm şimdi türlü şekillerde bir araya gelen daha büyük yapıları ayırt ediyordu. Yılan gibi kıvrılıp bükülen uzun diziler bazen birbirine daha iyi uyum sağlıyordu. Ama bir dakika o da ne? Yılanlardan biri durmuş kendi kuyruğunu yakalamaya çalışıyor, gözlerimin önünde alay eder gibi dönüp duruyordu. Sanki beynimde şimşek çakmış gibi uyandım ve bu sefer gecenin kalanını hipotezin sonuçları üzerinde çalışarak geçirdim.”[5]
Tüm bu içgörüler Yaratıcı Düşünce (1)’de kaleme aldığım sıradışı yaratıcılığa ilişkin hikâyelerdir.
Yukarıdaki şaheser Michelangelo’nun Sistine Şapeli’nin tavanına resmettiği Adem’in Yaratılışı (Creation of Adam) freski. Michelangelo bu dev eseri, hemen her gün yerden metrelerce yükseklikteki iskelenin üstünde sırt üstü yatarak 4 yılda tamamlamış. “Sistine Şapeli’nin tavanı çoğumuz için mükemmeliyetçi yaratının varabileceği en son noktadır. Tanrı gerçekten de uyanmakta olan Adem’e uzanmış, O’na doğru uzanan parmağından kendi Tanrısal gücüyle yaşam yollamaktadır.”[6] Kuşkusuz Michelangelo sıradışı yaratıcıların en önemlilerindendir.
Notlar
[1] Andreasen, C. Nancy. Yaratıcı Beyin: Dehanın Nörobilimi, Çeviren: Kıvanç Güney, Arkadaş Yayınevi, Ankara, 2009,s.95.
[2] A.g.e.,s.95-96.
[3] A.g.e.,s.95.
[4] A.g.e.,s.59.
[5] A.g.e.,s.57.
Viyana Notlarım (2): Viyana’da Vals unterdenalexanderlindenplatz
Yazıda geçen esinlenmeyle ilgili örnekler Bilim adamı-edebiyatcı-müzsyen/besteci. Zaten esinlenme deyince genelde bu meslek grupları akla gelir. Acaba politikacılar ve tycoon cephesindende örnekler varmı? Bunlarında başarılarında esinlenmeler yer alıyormu? Uykuları kaçtığında ne gibi bir haleti ruhuye için giriyorlar? Bunlara da fikirler sürüler haline geliyormu? Yoksa hasbel kader mi halkın sevgilisi veya hasbel kadermi çok ama çok zengin oluyor iş dünyalarında söz sahibi oluyorlar. Kısaca esinlenmeler hep sanatsal-edebi -veya bilim dünyasına mı aittir. ?? Bunlarıda içeren bir yazını sabırsızlıkla bekliyoruz.
Eminim ki, politikacı ve tycoon (çok zengin iş adamı) cephesinde de buna benzer öyküler vardır. Bazılarını biliyorum, ayrıntıya girmek için araştırmam lazım. Ama ben bu yazıda daha çok dahilere ilişkin öyküler anlatmaya çalıştım. Biliyoruz ki, dahilerin, şan, şöhret ya da parayla ilişkileri yoktur. Oysa politikacı ve tycoon sadece bu nedenle yaşar. Kuşkusuz, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk gibi asker ve devlet adamları da dahidir ve politikacı sınıfının çok ötesinde bir yerleri vardır.