Zaman Benim!

“Vor mir war keine Zeit, nach mir wird keine seyn.

Mit mir gebiert sie sich, mit mir geht sie auch ein.”[1]

Jorge Luis Borges Öteki Soruşturmalar ’da Zamanın Yeni Çürütülmesi gibi ilginç bir alt başlık altında kaleme aldığı denemesinde önce zamanı bir yanılsamaya dönüştüren birkaç doktrini açıklar. Bu doktrinlerin temsilcilerinde biri Nazım Hikmet’in

“Behey

Berkley!

…………..

İşte sen

işte senin felsefen:

Sen o sarı kırmızı rengini gördüğün

parlak

yuvarlak

elmaya:

‘Fikirlerin bir

terkibidir,’

diyorsun!

………………………………………………………….”

diye alay ettiği, adı ABD’nin Kaliforniya Eyaleti’nin Berkeley kentine verilen İngiliz düşünür George Berkeleydir. Berkeley’e göre zihin olmaksızın, düşüncelerimizin, tutkularımızın ya da imgelerimizin biçimlendireceği idealar olamaz. Şeylerin varlığı ancak onların algılanmasıyla mümkündür;  onların kendilerini algılayan zihinlerin ya da düşünen şeylerin dışında var olmaları mümkün değildir. Kısaca dünyanın çatısını oluşturan tüm cisimler bir zihin olmaksızın kalıcı olamazlar. Schopenhauer daha da ileriye gider ve dünyanın kendi temsili olduğunu söyleyiverir.

Bu düşünce silsilesi Berkeley’i zamanın “zihnimizde muntazam bir biçimde akan ve herkes tarafından paylaşılan düşüncelerin ardışıklığı”dır şeklindeki tanımına götürür.[2]

Borges buna karşılık şu can alıcı soruyu sorar: “Eğer zaman zihinsel bir süreçse nasıl olur da binlerce kişi, hatta sadece iki kişi, onu paylaşabilir? ”

 

Borges

Jorge Luis Borges

 

Sonra sıra birinci tekil şahıs olarak anlattığı şu gizemli öyküye gelir: Gece için bir programı olmayan Üstat hem yürümek hem de eski günleri anımsamak amacıyla dışarıya çıkar. Hava hafif serinlemiştir. Önceden bir rota çizmediği için mümkün olduğunca rastgele yürür, ama bilinçli bir önyargıyla mümkün olduğu kadar sokak ve bulvarlardan kaçınır. Rastlantının karanlık çağrılarına uyarak dolaşıp dururken, tanıdık bir çekim gücünün etkisiyle, adlarını her zaman anımsayacağı, yüreğinde saygı uyandıran semtlere sürüklenir. Çocukluğunun geçtiği yerler ya da kendi mahallesi değildir buraları. Ama esrarını hala koruyan ve oralara yakın olan yerlere sürüklenmiştir tuhaf bir biçimde. Üstat gerçeklikleriyle değil de hem söylenenlerden hem de mitolojik olarak tanıdık hissetmiştir buraları.

Adımları Üstadı bir köşeye götürür. Düşünceleri bir yana bırakıp geceyi içine çekerek etrafına baktığında yalın ve basit bir manzara ile karşı karşıya olduğunu görür: Sokağın iki yanında alçak evler vardır ve ilk izlenimi yoksulluk olsa da hemen ardından bir mutluluğun okunduğunu hisseder. Dikkati çekecek kadar öne çıkmayan evlerin üzerine bir incir ağacının gölgesi düşmüş, duvar çizgisinden daha yüksek olan kapılar adeta gecenin sonsuzluğuyla aynı maddeden yapılmıştır. Çamurlu ve kaotik zeminin üzerindeki gül rengindeki bir sundurma ayın ışınlarını konuk etmiyor da kendi ışığını yayıyordur çevreye.

Üstat bu yalınlığa bakar ve “otuz yıl öncesiyle aynı” diye düşünür yüksek sesle. Başka ülkeler için yakın, ama dünyanın bu değişken köşesi için uzak olan bir zamandan öne çıkan anısı o baş döndürücü sessizlikte ağustos böceklerinin zaman dışı vızıltılarıdır. Kolayca dile getirilen bin sekiz yüz bilmem kaç yılındayım düşüncesi birkaç sözcük olmaktan çıkıp yoğunlaşarak gerçeğe dönüşür ve Üstat kendini ölüymüş gibi hisseder. Hayır, zamanın kuşkulu sularında geriye doğru yüzdüğünü düşünmez, daha çok o kavranması güç sonsuzluk sözcüğünün üstü kapalı olmayan anlamını kavramış kuşkusu uyanır içinde.

Üstada göre bu katışıksız olguların yalın temsili – sakin ve berrak gece, küçük aydınlık duvar, hanımelinin taşralı kokusu, yaradılış toprağı – yıllar öncesi gibi değil; herhangi bir benzerlik ya da yineleme olmadan, onun aynısıdır ve eğer bu aynılığı algılayabilirsek, zaman bir aldanmadır. Görünürdeki dünün bir anıyla, görünürdeki bugünün başka bir anı arasındaki ilgisizlik ve ayrılmazlık, zamanın çözülmesi için yeterlidir.

Üstada göre insanlık tarihinde bu tür anların sayısı sonsuz değildir ve başlıcaları fiziksel acı ve keyif anları, rüyanın yaklaştığı anlar ve bir müzik parçası dinlerken geçirilen anlar olabilir. Ve Üstat şu sonuca varır: Yaşam öylesine zavallı ki, ölümsüz olmaya değmez. Ama zavallılığımızdan bile emin değiliz, çünkü duyusal açıda kolayca çürütülebilen zaman, özünde sıkı bir ardışıklık kavramı olan entelektüel dünyada, o kadar kolay çürütülemiyor. O gecenin Üstada bahşettiği kendinden geçme anı ile sonsuzluk iması sadece bu sayfalarda kalacaktır.[3]

Bir rüya gibi anlatılan bu öykünün benzerini ben de deneyimledim. Hatta bu bir rüyaydı ve kaleme de aldım. Öyküde yaşananlar her ne kadar bir zaman yanılsaması gibi görünse de, eski bir anının aynıyla yaşanmış olması nedeniyle Déja – vu, geçmişteki mutlu bir anıya dönülmüş olması nedeniyle sonsuz dönüş olarak da nitelenebilir. Öte yandan, her ne kadar yapılmak istenen bir zaman çürütülmesiyse de, Üstadın bu olağanüstü yolculuğu, kendisinin, zamanın bir simgesi olduğunu gizleyemez.

* * *

Borges bu ilginç denemesinde doktriner tartışmasına bir süre daha devam eder ve en sonunda zamanın bir yanılsama olduğunu öne süren tezlere şu ünlü ifadelerle karşılık verir:

“And yet, and yet… Zamanın sürekliliğini yadsımak, ben’i yadsımak, astronomik evreni yadsımak; bunlar apaçık karamsarlıklar ve gizli tesellilerdir. Yazgımızın korkunçluğu  (Swedwenborg’un cehenneminden ve Tibet mitolojisindeki cehennemden farklı olarak) gerçekdışı olmasından gelmiyor; korkunç çünkü geriye dönüş yok ve kaskatı. Zaman, beni oluşturan töz. Zaman beni kapıp sürükleyerek götüren bir nehir, ama nehir benim; zaman beni parçalayan bir kaplan, ama kaplan benim; zaman beni yakan bir ateş, ama ateş benim. Yeryüzü, ne yazık ki, gerçek; ben, ne yazık ki, Borges’im.”[4]

Freund, es ist auch genug. Im fall du mehr willst lesen.

So geh und werde selbst de Scrift und selbst das Wesen.[5]

 

Prigogine

Ilya Prigogine

 

1977 Kimya Nobel Ödülü sahibi Ilya Prigogine hemen bu noktadan itibaren sözü alır ve zamanın ve gerçekliğin indirgenemez bir biçimde birbirine bağlı olduğunu, zamanı yadsımanın bir avuntu gibi görünmesinin ya da insan aklının büyük bir başarı gibi ortaya çıkmasının her zaman gerçekliği yadsımayı ifade ettiğini vurgular.[6]

 

Heidegger

Martin Heidegger

 

Ünlü Varlık ve Zaman’ın yazarı Martin Heidegger de 1924 Temmuzunda Marburg Teoloji Derneği’nde verdiği konferansta uzun bir değerlendirmeden sonra zamanın kim olduğu sorusuna şu cevabı verir:

“Özet olarak, şunları söyleyebiliriz: Zaman Dasein ’dır.  Dasein benim özgüllüğümdür, ki bu da kesin ama gene de belirsiz geçmişe doğru ilerleme yoluyla geleceğe ilişkin olmanın özgüllüğü olabilir. Dasein her zaman, kendi olanaklı geçici varlığının bir tarzındadır. Dasein zamandır, zaman geçicidir. Dasein zaman değil geçiciliktir. Dolayısıyla zaman geçicidir önesürümü en otantik belirlemedir – ve bu önesürüm bir totoloji değildir, çünkü geçiciliğin varlığı, özdeş olamayan edimselliği ifade eder. Dasein kendi geçmişidir, bu geçmişe doğru ilerlemesi içindeki olanağıdır. Zaman her durumda benim olduğuna göre, birçok zaman vardır. Zamanın kendisi anlamsızdır; zaman geçicidir…

Zaman nedir? sorusu zaman kimdir? haline geldi. Daha yakından bakarsak: Zaman kendimiz miyiz? Daha da yakından :  Ben kendi zamanım mıyım? Böylece onun en yakınına gelirim.” [7]

 

Notlar

[1] ” Benden önce zaman yoktu, benden sonra da olmayacak

Benimle doğdu benimle yok olacak.” Almanca.

Daniel von Czepko’dan aktaran Borges, Jorge Luis. Öteki Soruşturmalar, Çevirenler: Peral Bayaz Charum ve Türker Armaner, İletişim Yayınları, İst.,2009, s. 213.

[2] Aktaran Borges. A.g.e., 218.

[3] A.g.e., s. 223-226’dan özetledim.

[4] A.g.e., s. 234.

[5] “Dostum yeter. Daha okumak istiyorsan,

O zaman git ve kendin yazı ol, varlığın kendisi ol.” Almanca

Anglus Silsius’dan aktaran Borges, A.g.e., s.234.

[6] Prigogin, Ilya. Kesinliklerin Sonu, Zaman, Kaos ve Doğa Yasaları, Çeviren: Çeviren: Süheyla Sarı, Sarmal Yayınevi, İst., 1999, s.185.

[7]Heidegger, Martin. Zaman Kavramı, 1924 Temmuzunda Mardeburg Teoloji Derneği’nde Verilen Konferans. Çeviren: Doğan Şahiner, Cogito, Sayı: 11, 1997, s. 40- 41.

 

 

, , , , , , , , , , , , , , , ,

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.