Gümrük Hikayeleri

DİE’nin Diski

1979 yılıydı. İstanbul Üniversitesi’nde master yaparken Devlet İstatistik Enstitüsü (şimdiki TÜİK) İstanbul Bölge Müdürlüğü’nde istatistik uzmanı olarak çalışıyordum. Bir gün, ülkemizin en önemli milli gelir uzmanlarından olan bölge müdürümüz, değerli istatistikçi Erdoğan Özötün dönemin popüler sanatçılarından Ertan Anapa’yı tanıyıp tanımadığımı sormuş ve eğer tanıyorsam, Yeşilköy Havaalanı’na – o zamanlar Atatürk Havaalanı’nın adı Yeşilköy Havaalanı idi – giderek, bu sanatçının DİE’nin Ankara merkezindeki bozulan bilgisayar sistemleri için getirdiği bir disk parçasını teslim almamı rica etmişti. Bu arada DİE Başkanlığı’nın bu parçayı neden Ertan Anapa’nın getirmesini istediği hakkında hiç bir fikrimiz yoktu.

Bölge Müdürlüğü’nün şoförüyle birlikte Atatürk Havaalanı’na gittik ve gümrükten çıkmak üzere olan Ertan Anapa’yı görünce kendimizi tanıtarak birlikte getirdiği diski teslim almak istediğimizi söyledik. Bilgisayar diskini Ertan Anapa tam da gümrükten çıkarken teslim almak istememizin nedeni, devlet kuruluşları arasındaki bu tür gümrük işlemlerinde düzenlenmiş olan özel bir yasaya göre her hangi bir vergi alınmadığı için, kendimizi bir an önce tanıtmak istememizden kaynaklanıyordu. Ne de olsa mesele T.C Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü ile T.C Gümrük Bakanlığı arasındaydı.

Ama kazın ayağının hiç de öyle olmadığını çok geçmeden anlamıştık. Anapa, ben, şoför ve dört gümrük polisi bir odaya girdik ve sorgulama başladı. Kimliklerimizin hiçbir önemi yoktu. Bu arada, ambalajından çıkardıkları diski evirip çeviriyorlar, bu tür durumlarda geçerli olan bakanlıklar arasındaki özel yasadan defalarca söz etmemize rağmen Gümrük Bakanlığı’ndan, hatta bizzat bakanın kendisinden imzalı bir yazı getirmedikçe bu parçayı alamayacağımızı söylüyorlardı. Haklı çıktılar.

Ofise dönünce durumu Ankara’ya bildirdik. DİE Başkanı bağlı bulunduğu Devlet Bakanı’na yazdı. Devlet Bakanı Gümrük Bakanı ile haberleşti. Yaklaşık bir ay sonra – bu arada DİE bilgisayarı çalışmadığı için işler aksamış, raporlar yayınlanmamıştı, ne gam – kendimi, elimde dönemin Gümrük Bakanı Tuncay Mataracı’nın imzası bulunan bir yazı ile Atatürk Havaalanı’ndaki gümrük müdürünün karşısında buldum. Her nedense hemen yanı başında ayakta duran mini etekli bir hostesle fingirdeşip sohbet ederken, elinde viski kadehiyle masasının arkasında koltuğuna yaslanmış vaziyette gayet lakayt görünen müdür, eline tutuşturduğum yazıda bakanın imzasını görünce ayağa kalkarak neredeyse esas duruşa geçmiş, etrafına emirler yağdırmaya başlamıştı.

Sonra, diski almak üzere görevlendirilen bir gümrük polisiyle birlikte dev bir depoya gitmiş, birçok gümrük malı gibi ücra bir köşeye atılan diski bulup yanıma alarak oradan hızla uzaklaşmıştım. Hızla uzaklaşmıştım, çünkü bu süre içinde gümrük polisinin istediği ufak tefek hediye taleplerinin haddi hesabı yoktu.

 

viski

 

Gümrükteki Viskiler

28 Nisan 2013 tarihli Hürriyet Gazetesi’ndeki köşesinde, Şükrü Kızılot, 1990 – 1991 döneminde Maliye ve Gümrük Bakanlığı yapmış Adnan Kahveciyle birlikte bir çok proje gerçekleştirdiğini söylerken Türklerin “nev’i şahsına münhasır” insanlar olduğuna dair hoş bir anekdot anlatıyordu. Üzerine çalıştıkları projelerden biri gümrüklerdeki rüşvet olayını çözmekti. Adnan Kahveci bir gün gümrüklerdeki rüşvet olayını daha iyi anlamak ve kökten çözmek için aklına parlak ve pratik bir fikir geldiğini düşünür. Düşüncesini eyleme dönüştürmek için de iyi yetişmiş ve danışmanı da olan bir maliyeciyi Romanya’ya göndererek sekiz şişe viski almasını ve Türkiye’ye girişte gümrükteki görevlinin “İki şişeden fazlası yasak” uyarısı karşısında rüşvet teklif etmesini ister. Bu arada bir ekip olayı izleyecek ve rüşvet alan görevliyi suçüstü yakalayacaktır.

Deneyimli maliyeci elinde viski poşetleriyle gümrükten girerken görevli iki şişeden fazla viski getirmenin yasak olduğunu, dört şişe viskiye el koymak zorunda olduğunu söyler. Bunun üzerine deneyimli maliyeci görevliye yaklaşarak bu kuralı bilmediğini, ama arkadaşlarına söz verdiğini, bir formülü varsa üzerine düşeni yapacağını ifade ederek görevliye örtük de olsa rüşvet teklif eder. Gümrük görevlisi bu durum karşısında bir süre bekler, viski poşetlerine bakar ve kafasını kaşıyarak, “Arkadaş, yasak ama neyse viski poşetlerini al ve şuradan yavaşça geçiver” der.

Maliyeci şaşkındır. Havaalanından çıkar, kendini bekleyen makam otomobiline biner ve söylenmeye başlar: “Peki ama ben Romanya’ya niye gittiiim… niye geldim?

 

, , , , , , ,

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.