Kum Saatinden Dijital Saate “Şimdi”nin Tezahürleri

Genelliği ve evrenselliği içinde, zaman, tek yönlülüğü ile gerçekleşir. Vladimir Jankélévitch’in dediği gibi “zamanın tek yönlülüğü diğer niteliklerinden bir tanesi değil, zamanın öz zamansallığıdır.” Bu nitelik, kozmozun astronomik zamanını, yaşamın biyolojik zamanını, oluşun tarihsel zamanını, bireylerin doğumlarından ölümlerine kadar geçen içsel ve doğrudan deneyim sahibi oldukları bireysel zamanlarını tanımlar.

Kum saati, zamanın tek yönlülüğü ve tersinmezliğinin – Zaman Oku da diyebiliriz – kusursuz ve canlı bir anlatımıdır. Teknik olarak sıradan olmasına rağmen felsefi olarak hayli güçlü anlatımı vardır: Kumun ve zamanın devinimi, geçmişin konisinden geleceğin ters dönmüş konisine doğru geri dönüşü olamayan bir akıştır. Şimdiki zaman ise bu iki koninin birbirine bağlandıkları dar noktadaki en kısa süreyi, ânı temsil eder. Stephen Hawking’in deyişiyle , “O, (şimdiki zaman), geçmiş ışık konisiyle gelecek ışık konisinin arasındaki ‘dönüm noktasında’ bulunur.” Charles Péguy’nin deyişiyle de “zamanın geçmiş noktası” olarak kendini olumlar. Acımasız Yaşlı – Zamanın, sol omuzunda tırpanı ve sağ elinde yukarıda tuttuğu kum saatiyle bu kervanın başında yürüdüğünü bilmeyen yoktur.[1]

Dikkat edilirse, kum saatinde geçmiş ve gelecek apaçık olarak görünür; yani akıp giden bir zamanı görerek yaşarız.

 

Kum saati

 

Uzun yıllar kullandığımız klasik saat ibrelerinin devinimi geçmiş ve gelecek zamanı kadran alanına kaydeder. Onda da “okuduğumuz zaman”ın hem geçmişi hem de bir geleceği vardır ve her ikisini de net olarak görürüz.

Klasik saat

 

Yaşam bizi, zamanı “hemen şimdinin” içine sıkıştırmaya, onu gözden düşürüp hem kum saatini hem de klasik saati kırmaya zorlar. Dijital denen cep, duvar ve masa üstü saatleriyle cep telefonlarımızın saatleri “ileri teknoloji” zamansallığımızın zamanın süresini bile çalma yeteneğini dile getirir. Dijital saat şimdiki zamanın içine sıkışmış ve zamansal derinlikten tümüyle yoksun olarak, pırıldayan küçük çubuklarıyla bize zaman işaretini vermektedir. Onun gösterdiği zaman sadece ve sadece andır. Dijital saat, sürenin gözden düşürülerek, yüceltilen hemen şimdinin içine sıkıştırılmış halidir.[2] O kadar öyle ki, ABD’de üretilen dijital saatlerden bir türünü yatak odanıza koyduğunuzda, zaman göstergelerinin tavana yansıtılmasıyla, – zamanımız için her ne kadar müthiş bir lüks ve kolaylık olsa da – her uyanıp tavana baktığınızda “an denilen o tiran” tarafında nasıl ezildiğinizi hissedersiniz.

 

Dijital saat

 

Yukarıdaki fotoğraf dijital bir saatin göstergelerinin tavana yansıtılmış halini göstermektedir. Oysa, Hannah Arendt’in dediği gibi şimdiki zaman “zamanda bir gediktir”, belki de bir arkadaşımın dediği gibi “kusur” da diyebiliriz. O, olayın zamanını, tam onun olayla düğümlendiği süre içinde keser.[3]  Geriye bir şey kalmaz; andan başka.

Türkiye toplumu 7 Haziran 2015’den beri, her zamankinden daha fazla, dijital saatin içine hapsolmuş gibi, hep “hemen şimdi”yi, hep ânı yaşıyor.

 

Notlar

[1] Chesneaux, Jean. Zamanı Yaşamak, Çeviren: Münir Cerit, Ayrıntı Yayınları, İst., 2015, s. 132 ve 160.

[2] A.g.e., s. 85-87.

[3] A.g.e., s.130.

, , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.