Kamuoyu Yoklamaları (Opinion Polls)

Kısa bir süre önce araştırmacılar için şu tanımı yapmıştım: “Bazı insanlar vardır, etraflarına ışık saçarlar; hayran oluruz. Bazı insanlar ise yol açarlar; imreniriz. Hem ışık saçan hem de yol açanlar kuyruklu yıldızdırlar; arkalarından yürürüz. Bu üç metaforu araştırmacılar için kullanabilir miyiz? Bir zamanlar araştırmacıları toplumun aklı olmaya davet etmiştim. Duyan olup olmadığını bilmiyorum ama bir araştırmacı için “Işıksaçan”, “Yolaçan” ve nihayet “Kuyrukluyıldız” metaforları kulağa hoş geliyor. Ben bu üç metaforu özelleştiriyorum.”[1]

Eğer bir araştırmacı kuyrukluyıldız olarak hem ışık saçıyor hem de yol açıyorsa, araştırma süreci içinde, yani modelini kurar, örneğini seçer ve verisini toplarken manipülasyon yapma ihtimali yoktur. Yapıyorsa eğer, kuyruklu yıldız olamaz! Bunu da en iyi araştırma sonuçlarından yararlananlar bilirler ve böyle bir şey sezdikleri zaman o araştırmacı ya da araştırma kuruluşuyla bir daha çalışmazlar.

Eğer amaç bazen kamuoyu yoklamalarında gördüğümüz gibi herhangi bir partinin geride olduğu halde önde olduğunu göstererek kamuoyunu bando vagonuna – bu kavramı ileride ele alacağım – bindirmekse bunu yapanların iplikleri mutlaka pazara çıkarılmalıdır.

Araştırmaların Bilimselliği

Şu sözler TÜAD Danışma Kurulu üyesi değerli istatistikçi Doç. Dr. Güntaç Özler’e ait: “Veri kaynaklarının büyük bir hızla arttığı, yaygınlaştığı çağımızda bile bilginin derlenmesi, sınıflanması ve işe yarar biçimde analiz edilmesi, örnekleme mekanizmasını, verinin seçilerek kullanılmasını ortadan kaldıramamıştır. Tam tersine, giderek ivmesi artarak çoğalan ve pratik olarak sonsuzluk boyutlarına ulaşan veri evreninde, uygun seçimlere (örneklere) dayalı analiz olanaklarının araştırılması çok daha büyük bir önem taşımaktadır. Her tür örnekleme bir zorunluluk, özellikle hesap verilebilirlik söz konusu olduğunda ‘tesadüfi örnekleme’ kaçınılmazdır.”

Dr. Özler’in TÜAD’a sunduğu ve bilimsel araştırmaların nasıl olması gerektiğine ilişkin sorulan sorulara yanıt arayan değerlendirmesi araştırmacılar için son derece öğreticidir. Özler’e göre günümüzde bir ana kitlenin tam sayımını yapmak zor olup sistematik olan ya da olmayan çok sayıda hata unsuru içerir. Bir para sayma makinesi bile basit sayma işlemi yaparken sağlama yapma ihtiyacı nedeniyle birden fazla defa çalıştırılır. Evlerimize kapatılarak yapılan nüfus sayımlarında sonuçların ne kadar geç alındığını, hatta böyle bir sayımda nüfusumuzun 5 milyon civarında yanlış sayıldığını unutmayalım.

Özler’in değerlendirmesi şöyle devam etmektedir: “Bir araştırmacı – istatistikçinin işi, söz konusu hata unsurlarını mümkün olduğu ölçüde ayıklamak ve ortadan kaldırmak olarak tanımlanabilir. Hata unsurlarının ‘istatistiksel hata’ boyutuna indirgenebilmesi ise araştırmacının en mutlu anıdır. İnsani ögelerin ortadan kaldırılıp, sadece ‘rastlantısal’ unsurların dünyasına ulaşabilmek, bir araştırmacı-istatistikçinin ulaşabildiği en üst uygulama noktasıdır ve bir mesleki zirvedir. Bu zirveyi tanımlamak kolay ama oraya ulaşmak ise çok zor ve zahmetlidir. Öyle denilebilir ki, bu çaba hiç bitmeyen ve daima daha iyiyi hedefleyen bir süreçtir. İşte bu nedenle, bir araştırma faaliyetinin planlanması ve yürütülmesi sonuçlarından çok daha önemlidir.”

“Bir araştırmacı temel olarak iki unsurun varlığını sağlamak ve gözetmek durumundadır. Bunlar,

  1. Gözlemlerin (araştırma nesneleri) rastlantısallığı (tesadüfilik),
  2. Gözlemlerin bağımsızlığı,

ilkelerinin yaşama geçirilmesinden başka bir şey değildir.”

“Araştırmacının başka bir görevi olmadığı gibi başka bir seçeneği de yoktur. Ya temsiliyeti sağlayacağız ya da çöp üreticisi olacağız. Araştırmacı-istatistikçi, sistematik bir hata ayıklayıcısıdır ve ancak bunu sağlayabildiği oranda başarılıdır. İstatistiksel hata paylarının dünyasına ulaşabilmek ise, araştırmacının nihai hedefi olmak durumundadır.”

Bilimsel bir araştırmanın nasıl olması gerektiği konusunda sorulan sorulara verilen bu yanıt yeterli olmalı diye düşünüyorum. Belki buna “istatistiksel hatalar” dünyasının herkese eşit davrandığını, bu hataları gidermenin ise araştırmacının istatistik yetkinliğine bağlı olduğunu ekleyebiliriz. Bundan sonra analiz ve yorum aşamasına geliriz ki, bu da kısmen yeterli istatistik yetkinliği kısmen bakış açısı, kısmen de araştırma deneyimiyle ilgilidir. Kuşkusuz, bu yazıda sözü edilen kantitatif araştırmalardır.

Yayınlama Cesareti ve Yayınlama İlkeleri

Bazı yayın organlarında yayınlanan araştırmaların ya da konumuz seçim araştırmaları olduğu için daha güzel bir Türkçe ile kamuoyu yoklamalarının (opinion polls) yukarıda ifade edilen bilimsel esaslar, yani tesadüfilik ilkesiyle seçilen bir örnekleme dayanılarak yapıldığı ve böylece temsiliyet sağlandığı konusunda ne kadar eminiz? Ya da soruyu şöyle sorabiliriz: Gerçekleştirilen bu araştırmaların örnekleminin temsiliyetine güvenimiz tam mı ki sonuçları yayınlamaya cesaret edebiliyoruz?

Eğer böyleyse hiç sorun yok, ama değilse sorun çok ve derin. O kadar öyle ki, işi manipülasyona kadar vardırmak mümkün.

Değerli okurlar, Türkiye Araştırmacılar Derneği, kısaca TÜAD’ın araştırmaların medyada yayınlanma ilkeleri çok net ve şöyle:

  1. Araştırmayı yapan ve finanse eden kuruluşların adı,
  2. Araştırmanın evreni (universe; araştırmanın temsil ettiği kitlenin tanımı),
  3. Araştırmanın örneklem büyüklüğü ve coğrafi kapsama alanı,
  4. Veri toplama tarihleri,
  5. Örnekleme yöntemi (tesadüfi örnekleme, kotalı örnekleme vb. tesadüfi örnekleme ise cevap verme oranı),
  6. Veri toplama yöntemi,
  7. Araştırmada ağırlık kullanılıp kullanılmadığı,
  8. İlgili soruların neler olduğu,
  9. Sorularda eğer “cevap yok” seçeneği sonuçların yorumlanmasını etkiliyorsa “cevap yok” oranı,

Eğer bir araştırma kuruluşu bu ilkelere uyuyor ve gerektiğinde araştırma süreçlerini TÜAD’ın denetimine açmaktan çekinmiyorsa hiçbir sorun yoktur. Ancak bu ilkelere uymuyor ve araştırma süreçlerini gerektiğinde TÜAD denetimine açmaya tereddüt ediyorsa, yani hesap vermekten kaçınıyorsa bu kuruluşun yayınladığı araştırma sonuçları güvenilmezdir.

Bando Vagonu Etkisi (Bandwagon Effect)

Tarihte ilk kez 1848 yılında Amerika’da ortaya çıkan bu terim, Dan Rice isimli bir palyaçonun bando arabası ile seçim propagandası yapıp insanları mitinge davet etmesinden doğmuştur.

Bunu fark eden politikacılar, ülke toprakları çok geniş olduğu için ve o zamanlar politik kampanyalar ile mitingler genellikle trenle dolaşılarak yapıldığından daha fazla taraftar çekmek amacıyla tren katarına bir bando vagonu ekletmeye başlamışlardır.

Büyük etki yaratan bu ilginç uygulama, seçmen davranışlarının, yayınlanan araştırmalar dikkate alındığında önde giden parti lehine değişmesi nedeniyle bando vagonu etkisi olarak anılmaya başlanmıştır.

 

bandwagon-2

Bando vagonu

 

Yılla önce TÜAD’ın davetlisi olarak Türkiye’ye de gelip konferans veren Fransız sosyolog Patrick Champange’nin yaptığı metodolojik araştırmalar göstermiştir ki, bando vagonu etkisi bazı ülkelerde olumlu, bazı ülkelerde ise olumsuz etkilere neden olmaktadır. Champange’e göre bir genelleme yapılacak olursa gelişmiş ülkelerde olumlu, gelişmekte olan ülkelerde ise olumsuz etkilenmeler söz konusudur. Nitekim Radikal Gazetesi’nde yazan Necati Özkan’ın yerinde tespitiyle, 1994 yerel seçimlerinde Refah Partisi Büyükşehir Belediye başkanlığına aday olan Recep Tayyip Erdoğan o dönemde yapılan kamuoyu yoklamalarında gerilerde olmasına rağmen seçim günü tüm rakiplerini geçmiştir.

Ancak daha sonraki süreçte yayınlanan araştırmaların önde giden parti lehine mi yoksa aleyhine mi bir etki yarattığının tespiti önemini korumaktadır.

Kuşkusuz, böyle bir etki var diye araştırmaların yayınlanmasını yasaklamak söz konusu olamaz.

Örnek Büyüklüğü Sorunu

Başlığın son kelimesini bilerek ekledim; aslında böyle bir sorun yoktur. Örnek büyüklüğü tamamen araştırmanın bütçesiyle ilgilidir. Doğal olarak örneklem büyüdükçe istatistiki hata payı düşer, ama bu son derece tedrici, yani azalarak olur. Yöntem Araştırma Danışmanlık olarak 2007 Milletvekili Genel Seçimleri’nde A.B.D orijinli bir danışmanlık kuruluşuna yaptığımız kamuoyu yoklamasında örnek büyüklüğünü (n=1200) olarak tespit etmiş ve sonuçları %0.5’in altındaki bir yanılma payıyla tahmin etmiştik. Mesele örnek büyüklüğünün ne olduğu değil, örneklemin yeterli temsiliyeti sağlayıp sağlamadığıdır. (n=1200)’ün istatistiki hata payı %95 güven aralığında  % 2.89’dur. Bu durumda, mesela X partisi için %35.3 olarak yapılan bir tahmin ( %32.41- %38.19) aralığında geçerlidir. Özetle, ele aldığımız örnek büyüklüğü bağlamında bu aralıkta yapılan tahminler başarılıdır. Eğer örnek büyüklüğünü (n= 2500) olarak tespit etseydik, aynı güven aralığında istatistiki hata payımız % 2.0 olacaktı. Dikkat edilirse örnek büyüklüğü iki katına çıkmış, ancak hata payı %30.8 oranında düşmüştür. Yine X partisinin %35.3 oranında oy alacağını tahmin etmişsek eğer, bu sonuç ( %33.3 – %37.3) aralığında geçerlidir. Son olarak (n=5000) olursa istatistiki hata payımız % 1.41 olur ve böyle devam eder gider.

Son zamanlarda Türkiye genelinde (n=40.000) örnekli araştırmalar yapıldığına dair söylentiler dolaşmaktadır. Bu örnek büyüklüğü akıl almaz ölçüde büyüktür ve tam bir israf olup araştırma ötesidir. Tabi burada her ilde gerçekleştirilen ve il bazında örnek büyüklükleri mesela ( n= 500 -1000)  aralığında olan araştırmalardan söz etmiyorum. Çünkü bu araştırmalarda evren o illerin nüfusudur ve sonuçlar ilgili ile ait bir kamuoyu yoklamasıdır; Türkiye geneline ait değil. Demek istediğim, Türkiye geneline ait bir kamuoyu yoklaması gerçekleştirmek istiyorsak, yukarıda ifade ettiğim gibi (n=1200) bir örnek büyüklüğü yeterlidir. Kuşkusuz, mesela bölgesel analiz yapmak isteniyorsa her bölgeden yeterli büyüklükte örnek seçmek bir zorunluluktur. Aynı biçimde il bazında bir analiz söz konusu olacaksa her ilden yeterli örnek büyüklüklerine ihtiyaç olacaktır.

Anketçi Şirket Söylemi

Gerek yazılı gerekse görsel basında “Anketçi Şirket” diye bir söylem tutturulmuş gidiyor. Zaman zaman televizyonlara çıkan araştırma şirketlerinin yöneticilerinin bu ifade karşısında herhangi bir tavır koymamalarını hayretle izliyorum. Yönettiğimiz şirketler “Araştırma Şirketleridir.” Çünkü birinci el veri dediğimiz anketle (yüz yüze, on-line, telefonla, vb.) veri toplamak işimizin sadece bir kısmı. Buna ek olarak ve öncelikle araştırma modeli kuruyoruz, örnek seçiyoruz – ki, araştırmanın bilimselliği bölümünde ayrıntılı olarak ifade ettim –  istatistiki analizler yapıyoruz ve nihayet rapor yazıp yazdıklarımızı sunuyoruz.

Tüm meslektaşlarımı şu “anketçi şirket” söylemiyle mücadeleye davet ediyorum.

Notlar

[1] http://bulentgundogmus.com/arastirmaci/

, , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.