Leonardo’nun Sanatında Yaşamın Gizemi

Bu yazım “Tarihin En Meraklı İnsanı: Leonardo da Vinci”ye ek olarak okunmalıdır. Yeni kaynaklara ulaşınca böyle bir ayrıntıya girmek kaçınılmaz oldu. Ayrıntıya girerken de yazının bütünlüğü bozmamak için bazı tekrarlar yapmak durumunda kaldım. Leonardo Usta için buna değer diye düşünüyorum.

Leonardo, yaşamın sembolü olan değişim ve kararlılığı (sabitliği) içeren ya da gösteren su girdapları ve türbülansın diğer formları tarafından, onları sezgisel olarak tanımış olsa da, büyülenmiştir. Doğa, Leonardo için, daha önce belirttiğim gibi, bir bütündür ve o sistemik bir yaklaşımla makrokozmozdaki canlı dünya ile mikrokozmozdaki bireysel organizmanın benzer desen “pattern” ve süreçler olduğunu görmüştür. Şu sözler de ona aittir: “Yaşama saygı duymayan bir kimse onu hak etmez.”[1]

Bize hayat veren kalp atışlarımız hakkında bile bilimsel çizimler yapan Leonardo’nun tabloları büyüleyici ve gizemli ayrıntılarla doludur.

* * *

Bilindiği kadarıyla Leonardo’nun ilk anısı annesi ya da babası değil, bir kuştu. Aldığı notlardan, beşikteyken bir çaylağın yanına gelip kuyruğuyla ağzını açtığını ve dudaklarının içine birkaç kez vurduğunun anlaşıldığı öne sürülmektedir. [2] Charles Nicholl hacimli eserinde bunun bir anı mı, yoksa 1505 yılındaki orta yaşlı Leonardo’ya ait bir hayal mi olduğun uzun uzun tartışmaktadır. Freud’a göre bebeğin ağzına kuyruğunu sokan çaylak meme emmenin saklı hatırasıdır. Yaşamımızdaki ilk haz kaynağı olan emzirilmek ve onun verdiği izlenim hafızamıza silinmez biçimde kazınır. Bir başka yorum ise, Leonardo’nun babası Ser Piero ile annesi Caterina’nın evlilik dışı çocukları olduğu ve Ser Piero’nun başka bir yerde yaşıyor olması nedeniyle, annesini arzulayan bir çocuk olarak çaylağın kuyruğunun babanın rahatsız edici rekabetini temsil etmesidir.

Öte yandan Leonardo’nun uçmak istediği, bunun için makineler ve kanatlar tasarladığı bilinmektedir. Zaten çaylak anısının ortaya çıkışıyla uçma denemelerinin tasarlanması aynı zamana denk gelmektedir. Kuşlar, uçmak, anılar, hayaller ve korkular birbirine karışmış gibidir.

İşte, bu anı ya da hayalle ilgili notla çağdaş olan ve Floransa’daki Uffizi Müzesi’nde en iyi kopyası bulunan – aslı kayıptır – Leda ve Kuğu tablosunun ayrıntıları:

Leda ve Kuğu, Leonardo’nun çıplak ve mitolojiden esinlendiği tek tablosudur ve İsparta kralının güzel karısı olan Leda’nın kuğu kılığına girmiş Jüpiter ya da Zeus tarafından baştan çıkarılışını resmetmektedir. Tabloda çıplak ve güzel bir kadın ile boynu yılan gibi ve doğal olmayan biçimde uzamış olan kuğunun yanı sıra onların birleşmelerinin meyveleri olan ve kırılmış yumurtalardan çıkan iki çift ikiz görülmektedir. Dikkat edilirse, kuş, anne ve tuhaf bir şekilde yumurtalardan çıkan çocukların resmedildiği tablo bir kez daha çaylak hayalinin semtini ziyaret ediyor gibidir. Ve Leonardo’nun uçan makinesini uçurmayı tasarladığı Monte Ceceri, Floransa şivesiyle “cecero” kuğu demektir. Ayrıca Leonardo’nun uçmak ve uçurtmayla ilgili kenar notunda Kuğu Dağı’ndaki uçma denemesinden söz edilmekte, böylece Leda ve Kuğu tablosu tılsımını korumaya devam etmektedir. Evet, görüldüğü gibi şimdi geçmişte saklıdır.

Analizimizi derinleştirirsek Capra[3] ve Nicholl’ün birden fazla Leda ve Kuğu tablosundan söz ettiğini ve bunlardan birinin de diz çöken Leda’nın bulunduğu Leda ve Kuğu olduğunu görürüz. Özellikle diz çöken Leda’nın bulunduğu tabloda manzaraya bereket ve verimliliğin sembolü olan ve nemli bir ortamda yoğun yeşilliğin içinden fışkıran fallik kamışlar ve azgın çiçekler hâkimdir. Bu tabloda yuvarlak hatlı ve dolgun kalçalı Leda hem eş hem de annedir. Her şey tomurcuklanmaktadır. Her iki tablodaki kuğunun uzun boynu Freudcu bakış açısına göre Jüpiter ya da Zeus’un, dolayısıyla tüm erkeklerin erkeklik organını temsil eder. Ana tema ise erotik olmaktan ziyade türeyiş ile ilgilidir.

Leonardo’ya göre insan tarafından inşa edilen uçan makine kuşun ruhundan yoksun olacağı için bu ruhu insan ruhunun taklit emesi gerekecektir. Bu notta, tıpkı Leda ve Kuğu tablosu ile çaylakla ilgili anının not edildiği 1505’lere aittir. İlginç değil mi?

 

Leda_Melzi_Uffizi

Leda ve Kuğu, Yaklaşık,1503-15, Uffizi Müzesi, Floransa.

Leda ve Kuğu 2

Leda ve Kuğu, Yaklaşık 1504-6, Chastworth’teki Devonshire Dükü Koleksiyonu.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bitmedi ve geçmişe yolculuk tüm hızıyla devam ediyor. Leonardo’nun en ilginç tablolarından biri de Bakire Meryem, Çocuk İsa ve Azize Anna’dır. 1506-15 yılları arasında yapılan tablo çaylak öyküsüne son derece tuhaf bir dipnot ekler. Azize Anna Meryem’in annesidir ama bakire Meryem’le aynı yaşta görünmektedir. Resim imtiyazlı annelik üzerinedir ve Leonardo’nun çoculuğuna ait karmaşık ilişkilerin yansıması olarak, Caterina, Albiera ve Lucia’nın, yani anne, üvey anne ve büyükanne üçlemesiyle karşılaşırız. Arka fondaki jeolojik yapılar geçmişi simgelerken özellikle Azize Anna’nın ayaklarının gölgeden güneş ışığına çıkarken belirgin bir görünüm kazanması müthiştir.

Bu resmin bizi bu kadar ilgilendirmesini yine Freudian bir analize borçluyuz. Nicholl’un aktardığına göre Freud’un müritlerinden Oskar Pfister 1913 yılında görünmeyeni görerek Bakire Meryem’in kolsuz elbisesinin kıvrımları arasında saklanan “gizli bir kuş” ortaya çıkarır. Öndeki kadının, yani Meryem’in çevresinde görünen kuş Almancaya çeviri hatasıyla akbaba olarak ismlendirilse de, kuşun kuyruğu Leonardo’nun çocukluğuna ait anı ya da hayalde olduğu gibi çocuğun ağzına, yani Leonardo’nun kendisine uzanmaktadır. Pfister’e göre bu kuş ya  gerçekten Leonardo tarafından oraya yerleştirilmiştir, ya annelik meditasyonunu istemdışı olarak izdüşürmüş olabilir ya da resme ustalıkla aktardığı dökümlü kumaşın bir kuşu andırması sadece bir tesadüftür.

 

Azize Anna

Bakire Meryem, Çocuk İsa ve Azize Anna Yaklaşık 1506-15, Louvre Müzesi, Paris.

Azize Anna 2

Bakire Meryem, Çocuk İsa ve Azize Anna Yaklaşık 1506-15, Louvre Müzesi, Paris.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Leonardo’nun yaşamın gizemini ortaya koyması bakımından en önemli ve en çok bilinen eseri Floransalı genç bir kadın olan Lisa del Gioconda’nun – bizde daha çok Fransızca’dan geldiği için La Joconde olarak bilinir – Mona Lisa adlı tablosudur. Mona Lisa Leonardo’nun yaptığı tüm portelerden farklıdır. En göz alıcı fark, ön plandaki figürün yumuşaklığı, olgunluğu ve tatlığıyla arka plandaki arkaik (kadim) manzaranın sertliği arasındaki kontrastır.

 

mona-lisa

Mona Lisa (La Gioconda), 1503-15 yılları, Louvre Müzesi, Paris.

 

Arka planda Leonardo’nun yaşamı boyunca yaptığı, yalın ve çıplak, dik ve pürüzlü mitolojik kaya formları, göller ve akarsular vardır. Manzara bir sahnedeki arka perde gibidir. Ön plandaki figür ise bir piyesteki başrol oyuncusu gibi belirmiş, “emerge” olmuştur. Capra’ya göre portredeki doğa formları, yani kayaları keserek akıp giden akarsular, oyulan vadiler, çakıl taşları ve kumların bıraktığı tortular sonuçta verimli bir toprak olarak bitmez tükenmez bir hareket ve dönüşüm halinde devinip dururlar. Aslında burada gördüğümüz ilkel okyanus sularında yeryüzündeki yaşamın doğuşudur. [4]

Martin Kemp’e göre, tablodaki arka plan ve ön plan arasında estetik olarak bir dizi benzerlik vardır ve manzara adeta figürün saçlarında ve giysisi üzerinde eko yapar: Figürün sol omuzundan dökülen şalın spiral büklümleri, saçlarının nazikçe ve şelale gibi dökülmesi, bol ve bükümlü kumaş ile manzaraya vuran parlak ışık… Bu benzerlikler, canlı dünya ile canlı insan, özellikle de makrokozmoz ile mikrokozmoz arasındaki ilişkiyi oraya koyması bakımından son derece önemlidir.

Biliyoruz ki, Lisa del Gioconda genç bir annedir ve bir Leonardo uzmanı olan Kenneth Keele’e göre portresi yapılırken hamiledir. Keele’in bu konudaki delilleri güçlüdür: Rahat bir koltukta dimdik oturan genç kadının sol elinin koltuğun kolunu kavraması, parmaklarının şişkinliği ve yüzük takmamış olması, göğsünün dolgunluğu ile karnının akıllıca gizlenmesi ve vücudunun tüm olarak anaç bir görünüm arz etmesi bunun göstergeleridir. “Vücudunda,” diye yazar Keele,  “ tıpkı denizin suları içinde büyüyen kocaman bir dünya gibi ana karnında büyüyen bir bebek şeklinde, yeni, canlı bir dünya vardır.” [5]

Capra’ya göre, Mona Lisa ’nın o ünlü gizemli gülümsemesi, rahmindeki gizemli sırra usta bir göndermedir. “Leonardo için gizem” ise diye yazar Kenneth Clark, “ bir gölge, bir tebessüm ve karanlığı gösteren bir parmaktır.”[6] Aydınlatmak için tabi…

Charles Nicholl, Lisa Hanım’ın, Mona İtalyanca hanım demektir, kim olduğunun peşine düştüğü Aklın Uçuşları ’nda bir dedektif gibi iz sürer.19. yüzyıldan önce sadece La Gioconda olarak anılan Lisa Hanım’ın ismi neşeli, oyunbozan, joker, alaycı anlamlarına gelmektedir. [7] Louvre’da bulunan resmin 500. doğum günü 2003 yılında kutlandığına göre Leonardo’nun resme 1503 yılında başladığını söylemek mümkündür. Mona Lisa’nın kim olduğuna dair birçok söylenti ve yorum vardır. Giorgio Vasari’ye göre Lisa Hanım, 1479 doğumlu Lisa di Antonmaria Gherardini’dir. Bununla birlikte Lisa’nın Leonardo’nun annesi Caterina Buti del Vacca olduğunu söyleyenler bile olmuştur.

Bir yoruma göre Lisa Hanım’ın Medici Ailesinden Giuliano de’ Medici ile politik talihsizlikler nedeniyle ayrılmış ergenlik âşıkları olduğu ve yıllar sonra Giuliano’nun Leonardo’yu, o sırada evlenmiş ve çocuk sahibi olmuş Lisa’nın portresini resmetmeye kışkırtması söz konusudur. Lisa’nın evlendiği erkek de orta yaşlı dul Francesco del Giocondo’dur. Yine Vasari’ye göre resim Leonardo’ya Francesco tarafından yaptırılmış ve tamamlanmadan bırakılmış, ancak daha sonra Usta’nın fırsat buldukça üzerinde çalışmasıyla son haline getirilmiştir. Nicholl’e göre bu uzun tamamlanma süreci arasında geçen zaman, resme yansıtılmış, fondaki asırlık jeolojik zaman ile Mona Lisa ’nın yüzüne düşen akşam güneşi bunun delili sayılmıştır. Lisa Hanım’ın o benzersiz gülümsemesi hiç gelmeyecek bir gelecek anı ifade etmektedir. Başka bir anlamda ise bir kültür nesnesi olarak resmin önünde uzun bir gelecek vardı.

Sanat eleştirmeni Theophile Gautier’e göre Mona Lisa “çok gizemli bir şekilde gülümseyen bir güzellik sfenksi” ydi; onun “tanrısal ironik” bakışı “bilinmeyen hazlara yaklaştırıyordu bizi; o “ona hayranlık duyan yüzyıllar boyunca çözülmemiş bir bilmecenin pozunu takınmıştı”; ve nihayet, o insana kendini bir düşes karşısında duran okul çocuğu gibi hissettiriyor.”  Rönesans tutkunu Jules Michelet’in söyledikleri ise daha çarpıcıdır: “Sanki tuhaf bir büyülenmeye kapılırmış gibi hayran kalır ve daralırsınız”, o “beni çekiyor, beni altüst ediyor, beni yiyip bitiriyor; kendimi tutamayıp ona gidiyorum, yılana giden kuş gibi.”

Oscar Wilde’e göre ise “resim bize gerçekte olduğundan daha harika görünür ve bize, hiç farkında bile olmadığı bir sırrı sergiler.”

Mona Lisa ’nın kariyerinde her şeyi alt üst eden olay, 1911 yılında, Vincenzo Perugia adlı İtalyan, ressam, dekoratör, adi suçlu, Fransızların taktığı adla macaroni, yani makarnacı tarafından, kısa bir süre Louvre’da çalışmış olmanın verdiği rahatlıkla binaya girebildiği için, çalınmasıdır. Perugia resmi iki yıldan uzun bir süre odasındaki ocağın altında saklar ve 1913 yılında Floransa’daki bir antika satıcısına Mona Lisa ’yı İtalya’ya “döndürmeyi” öneren Leonardo Perugia imzalı bir mektup yazarak 500.000 liret ister. Sonunda Via Panzani üzerinde bir otelde buluşulur ve Mona Lisa ’nın saklandığı sandık Uffizi Müzesi’nin müdürünün huzurunda açılır. Doğallıkla Perugia tutuklanır. Buluşulan otel hala aynı yerde hizmet etmeye devam etmekte olup adı, La Gioconda’dır. Ve bu olay Mona Lisa ’nın ününe ün katar.

 

Notlar

[1]  Capra, Fritjof. Learning from Leonardo, Berrett – Koehler Publishers, Inc. San Francisco, CA, USA, 2013, p. 284.

[2]  s.39-49 Nicholl, Charles. Leonardo Da Vinci Aklın Uçuşları, Çeviren Sabri Gürses, Everest Yayınları, İst., 2012, s. 39 – 49 ve 540.

[3] Capra, A.g.e., p.318-320.

[4] A.g.e., p.120.

[5] A.g.e., p.321.

[6] A.g.e., p.321.

[7] Nicholl, A.g.e., s.489-502.

, , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.