27 08 2016
Proust’un Katedrali
Kayıp Zamanın İzinde, okunması gereken sıraya göre, Swann’ ların Tarafı, Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde, Guermantes Tarafı, Sodom ve Gomorra, Mahpus, Albertine Kayıp ve Yakalan Zaman olmak üzere yedi ciltten oluşmaktadır. Roland Barthes’in Yazının Sıfır Derecesi ’nde [1] ifade ettiği gibi Kayıp Zamanın İzinde bir yazma ediminin öyküsüdür. Bu anlamda ilk ciltte anlatıcının yazarlık arzusu yavaş yavaş belirir, daha sonra çeşitli nedenlerle sönüp kaybolur, son cilt olan Yakalanan Zaman’da ise bu arzu tekrar ve muhteşem bir biçimde canlanır. Proust romanını bitirdiğinde anlatıcı da yazmak istediği romanı bitirmiştir.
1908-1909 yılları arasında bu büyük eserin ilk cildinin “Combray” bölümü ile son cildi olan Yakalanan Zaman’ ın taslakları belirmeye başlar. Proust, daha eserine başlarken olayların nasıl çözüleceğini de kurgulamış, sonra da yıllarca eserini, gerek kişileri köklerinden koparmadan ama zaman içinde değiştirip geliştirerek, gerekse yeni filizlerle fraktallaştırıp boyut olarak büyüterek, bir katedrale dönüştürmüştür.
Proust, katedralinin son cildi olan Yakalan Zaman ’da, Marcel ya da anlatıcı olarak, zamanın, çocukluk aşkı olan Gilberte ile arkadaşı Sait-Loup de Robert’in kızında cisimleştiğini hayretle gördükten sonra yazmayı planladığı kitabı hakkında şunları dile getirir:
Bir Katedral İnşa Eder Gibi… Elbise Dikercesine…
“Böyle bir kitabı yazmayı başaran kişi ne kadar mutlu olurdu! O kitabı yazmak ne büyük bir emek gerektirirdi! Bir fikir verebilmek için, en yüce, birbirinden en farklı sanatlarla karşılaştırma yapmak yerinde olur; çünkü böyle bir kitaptaki karakterlere hacim kazandırabilmek için her birinin farklı yönlerini göstermek zorunda olan yazarın, kitabını titizlikle, birliklerini sürekli yeniden guruplandırarak, tıpkı bir saldırı gibi hazırlaması, bir yorgunluk gibi ona tahammül etmesi, bir kural gibi kabullenmesi, bir kilise gibi inşa etmesi, bir perhiz gibi ona uyması, bir engel gibi aşması, bir dostluk gibi fethetmesi, bir çocuk gibi aşırı beslemesi, bir âlem gibi yaratması ve üstelik, açıklaması ancak muhtemelen ancak başka âlemlerde bulunabilecek, önsezisi bizi hayatta en çok duygulandıran şey olan o muammaları da göz ardı etmemesi gerekir. Bu tür büyük kitaplarda öyle bölümler vardır ki, zamansızlıktan, taslak halinde kalmışlardır ve mimarın planı fazlasıyla kapsamlı olduğundan, muhtemelen hiçbir zaman tamamlanamayacaklardır. Tamamlanmamış nice büyük katedral mevcuttur… Ama ben kendime dönecek olursam, ben kitabımı daha alçakgönüllü bir şekilde düşünüyordum; hatta onu okuyacak olanları okurlarım olarak görmüyordum. Çünkü kanımca onlar benim değil, kendi kendilerinin okuru olacaklardı; kitabım Combray’deki gözlükçünün müşterilerine sunduğu büyütücü mercekler gibi bir şey olacaktı; okurlara, kitabım sayesinde kendilerini okuma imkanı sağlayacaktım….Girişeceğim çalışmayı giderek daha net ve somut olarak kafamda canlandırdığım için, yaptığım karşılaştırmalar sürekli değişiyordu; büyük, beyaz ahşap masamda, yakınımızda yaşayan bütün iddiasız insanlar görevlerimize ilişkin bir içgüdüye sahip olduklarından, Françoise’ın bakışları altında (Albertine’i Françoise’ın ona yaptıklarını affedecek kadar unutmuştum), onun yanı başında, neredeyse onun çalıştığı gibi (daha doğrusu, onun eskiden çalıştığı gibi, çünkü artık çok yaşlanmıştı ve gözleri pek az görüyordu) çalışacağımı düşünüyordum; gerekli yerlere ek sayfalar iğneleyerek, kitabımı, bir katedral inşa eder gibi iddiayla demeye cesaret edemeyeceğim ama, basitçe, bir elbise dikercesine oluşturacaktım. Françoise’ın deyimiyle bütün ‘karamalarım’ elimin altında olmadığı, tam da o sırada ihtiyacım olan kağıdı bulamadığım zaman, daima belirli bir numara ipliği ve tam istediği düğmeler yoksa dikiş dikemeyeceğini söyleyen Françoise, sinir bozukluğumu anlayışla karşılayacaktı.”[2]
Görülüyor, Marcel de gerçek hayattaki Proust gibi, bir edebiyat emekçisi olmuştur. Nitekim Gérard Genette Anlatı’nın Söylemi ’nde Kayıp Zamanın konusunu aslında Marcel’in bir yazara dönüşmesi şeklinde yorumlar.[3]
Kelebek Etkisi [4]
Kayıp Zamanın İzinde ’nin son cildi olan Yakalanan Zaman ’da ifade edildiği gibi, aslında anlatıcıya hayat tecrübesinin malzemesini – ki bu aynı zamanda kitabın da malzemesidir – ilk ciltteki Swann’ ların Tarafı ’nın ana karakteri olan Charles Swann sağlamıştır. Anlatıcıya, yani Marcel’e, ta Combray günlerindeyken Balbec’e gitmesini öğütleyen, onun orada Albertine ve Balbec’e büyükannesiyle gittiği ve Mme de Villeparisis büyükannesiyle arkadaş olduğu için Mme de Villeparisis aracılığıyla Robert de Saint-Loup, M. de Charlus ve Guermantes Düşesi’yle tanışmasına neden olan Swann’dır. Son ciltte Guermantes Prensesi olan Mme Verdurin’le tanışmasının nedeni de Swann olmuştur. Sonuç olarak kayıp zamanı yakaladığı Guermantes Prensi’nin evindeki davete katılabilmesinin nedeni de Swann’dır. Swann’la tanışmış olmak Marcel’in böyle bir katedral inşa etmesini sağlamıştır. Anlatıcının doğduğu Combray’de kanat çırpan kelebek her şeyi ve herkesi birbirine bağlayarak Paris’teki Guermantes Prensi’nin evinde fırtına yaratmıştır.
Yazım Tekniği
Bir Proust uzmanı olan Mehmet Rifat, Marcel Proust ya da Bir Roman Yaratmak [5] adlı bilgi yüklü kitabında Kayıp Zamanın İzinde ’de, Proust’un, katedralini inşa ederken yedi teknikten yararlandığını söyler.
Mehmet Rifat, Roland Barthes’a çeşitli göndermeler yaparak, birinci tekniğin, zamanın kronolojisini sarsmak, onu kırmak ve parçalara ayrılmış zamanı rapsodik biçimde dikerek birleştirmek olarak açıklar. Son derece yararlı ve yaratıcı bulduğumu ifade etmeliyim.
İkinci teknik, deneme ile romanı ve romanın bütün türlerini birleştirme olarak tezahür eder. Kayıp Zamanı İzinde komik, trajik, erotik, şiirsel, imgesel ve düşsel özellikler taşıyan bir romandır.
Üçüncü teknik, romanın birinci tekil şahıs kullanılarak yazılmış olmasıdır. Bu yaklaşım, okurun anlatıcıyla özdeşleşmesini sağlamıştır.
Dördüncü teknik, müstesna bir özel adlar dizini yaratmak olmuştur. Beş yüz kişiyi aşan karakteriyle eserin son derece yaratıcı bir hale gelmesini sağlayan bu yaklaşım katedralin temel taşlarındandır.
Aynı kişilerin tekrarlanması ya da Barthes’ın daldırma tekniği olarak isimlendirdiği beşinci tekniğe göre, karakterler zaman zaman, ama en çok da son ciltte, geçmişlerinden kopmadan ama filizlenerek yeniden sahne alırlar. Bu romana büyük bir zenginlik katar.
Altıncı teknik, Gilles Deleuze’ün Proust ve Göstergeler ’de [6] tanımladığı farklı gösterge dünyalarının kaynaştırılması, gerçek olanla gerçek olmayanın birleştirilmesi olarak karşımıza çıkar.
Yedinci teknik, Mehmet Rifat’ın, yeni öğelerin akıtılmasıyla giderek genişleyen, benim ise fraktallaşarak gelişen bir teknik olarak nitelediğim yaklaşımdır.
Paul de Man Okuma Alegorileri ’nde şunları yazmaktadır: “Aslına bakılırsa Proust’un bu eseri teknik oyunlarla prospektif yani geleceği gösteren ve retrospektif yani geçmişe yönelen gidiş – gelişler üstüne bina edilmiştir. Devinimdeki bu değişkenlik, okuma veya daha doğrusu yeniden okumalardaki değişkenlikleri anlatır. Nitekim anlatı örgüsünde olduğu kadar, her cümledeki mevcut karmaşıklıklar bizi sürekli yeni okumalara zorlar.” [7] Ve her okuyuşta, geçmişe ve geleceğe yaptığımız yolculuklar sayesinde yepyeni şeyler keşfederiz.
Zamanla Oynanan Oyunlar
Kayıp Zamanın İzinde anlatısı çok sayıda anakroni yüklüdür, yani olay ya da varlıklar içinde bulunulan zaman ile kronolojik olarak uyumsuzluk gösterir. Anlatının Söylemi: Yöntem Hakkında Bir Deneme adlı hacimli çalışmasında başta Kayıp Zamanın İzinde olmak üzere birçok eseri geliştirdiği anlatı yöntemiyle analiz eden Gérard Genette hikâye ile anlatının zamansal düzeni arasındaki uyumsuzlukların tüm biçimlerine anakroni olarak tanımlar. Aynı kaynakta, sonra yer alacak bir olayı şimdiden anlatmak ya da çağrıştırmak, diğer bir deyişle önceden anlatmak prolepsis, hikâyede verili bir anda bulunduğumuz noktaya göre önce olan bir olayın meydana geldikten sonraki çağrışımı, yani geriye dönük anlatmak ise analepsis olarak isimlendirilir. Bu analiz Paul de Man’ın analizine benzer ama daha ayrıntılıdır.
Gérard Genette’e göre, “Kayıp Zamanın İzinde anlatısının ‘anakronik’ önemi, Proust anlatısının, anlatıcının aklından bir an bile çıkmayan o geriye dönüşlü sentez özelliğine bağlıdır. Trans halindeki anlatıcı hikâyesinin birleştirici anlamını kavradığı günden beri, onun tüm iplerini her daim elinde bulundurmaya, her mekânını ve her ânını eşanlı yakalamaya, onların arasında ‘teleskopik’ ilişkiler oluşturabilmeye devam eder.”[8]
Cümle içinde geçen mikro – anlatı düzeyindeki analepsis (geriye dönük) ya da prolepsisileri (ileriye dönük) bir yana bırakırsak, makro yapıda ortaya çıkan anakroniler, özellikle analepsisler, oldukça çarpıcıdır. Romanı okumaya başladığınızda, geçmişle şimdi arasında gidip gelen çeşitli zaman dilimleri arasında savrulur, ancak ilk cilt olan Swann’ların Tarafı’ nın son yüz sayfasına geldiğimizde duruluruz. Genette’in yaptığı analize göre Kayıp Zamanın İzinde ’nin bu ilk cildinde beş farklı zaman düzeyi ve yedi farklı başlangıç vardır. Bu nedenle anlatı adeta güçlük ve tereddütle başlar. [9]
Roman boyunca baş gösteren araya girmeler, çarpıtmalar ve zamansal özetler zamanla oynanan oyunların başlıca tezahürleri olarak karşımıza çıkar. Genette bu durumu şöyle özetler:
“Proust kahramanının hem ‘zaman dışı’ olanı hem de ‘saf haliyle zamanı’ aramaya ve ‘tapınmaya’ nasıl bir muğlaklıkla (nereden bakılırsa bakılsın katlanılamazdır) kendini adadığını; kendisinin ve kendisiyle birlikte gelecekteki çalışmasının hem ‘zamanın dışında’ hem de ‘zamanın içinde’ olmasını istediğini biliyoruz. Bu ontolojik gizemin anahtarı ne olursa olsun, belki de bu çelişkili amacın Proust’un eserinde nasıl işlediğini ve onu esir aldığını şimdi daha iyi görüyoruz: Araya girmeler, çarpıtmalar, özetler. Proust romanları kuşkusuz, kendisinin bizzat dile getirdiği gibi kaybedilmiş ve tekrar bulunmuş Zaman’ın romanıdır, ama aynı zamanda, belki de daha gizliden, yönetilen, ele geçirilen, afsunlanan, gizliden gizliye altı oyulan ya da daha doğrusu, saptırılan bir zamanın romanıdır. Bu romanla ilgili olarak, nasıl olur da – tıpkı yazarının rüyalar hakkında dediği gibi (belki de gizliden gizliye bir bağlantı saiki de yok değildir) – ‘Zaman’la yarattığı zorlu oyun’dan bahsetmeyiz.”[10]
Genette’e göre Kayıp Zamanı İzinde kesinlikle bugün elimizdeki düzeniyle kaleme alınmamıştır. Metnine sürekli eklemeler yaparak onu şişirmeye yatkınlığıyla tanınan Proust’un son ciltlerini genişletmeye ilk ciltlere göre daha fazla zamanı olduğu doğrudur. Bunun sonucunda ortaya çıkan tablo yapılan kronolojik sıralamaya göre oldukça ilginçtir:
- Swann’ın Bir Aşkı: (1877-1878) Bir-iki yıl için 195 sayfa. Marcel ve Gilberte 1878’de doğarlar.
- Combray: (1883 – 1892 ) Yaklaşık on yıl için 180 sayfa.
- Gilberte: (1893 – Bahar 1895) Yaklaşık iki yıl için 230 sayfa. Burada iki yıllık eksilti vardır.
- Balbec I: (Yaz 1987) Üç ya da dört ay için 270 sayfa.
- Guermantes: (Güz 1897- Yaz 1899) İki buçuk yıl için 660 sayfa. Bu bölümde Villeparisis resepsiyonu 100 sayfa, Germantes Düşesi’nin evindeki bir akşam yemeği 135 sayfa, prensesin gecesi ise 85 sayfa, diğer bir deyişle on saatten kısa üç davet için neredeyse bölümün yarısı kullanılır.
- Balbec II: (Yaz 1890) Yaklaşık altı ay için 395 sayfa. Bunu 100 sayfası La Raspeliére’de verilen davettir.
- Albertine: (Güz 1900- 1902 Başı) Yaklaşık on sekiz ay için 615 sayfa. Bunu 300 sayfası sadece iki güne, bunun 125 sayfası da Charlus – Verdurin müzikaline ayrılmıştır.
- Venedik: (Güz 1902) Birkaç hafta için elli sayfa.
- Tansonville: (1903?) Birkaç gün için elli sayfa. Burada yaklaşık on iki yıllık eksilti vardır.
- Savaş: (1914-1916) Birkaç hafta için 130 sayfa. Çoğu tek akşam Paris’te gezinti ve Jupien’in erkek genelevi.
- Guermantes Daveti: İki – üç saat için 190 sayfa.
Görülüyor, katedral inşa edilirken, zamanla oynanarak, iki – üç saat için 190 sayfa, on iki yıl için sadece iki – üç satıra dek uzanan çeşitlilikte genişletme ve kısaltmalar yapılabilmiştir.
Proust ve Göstergeler
Üçüncü bölümde (yazmayı planladığım kitabın üçüncü bölümü) Kayıp Zamanın İzinde ’den yaptığım tüm alıntılar bu dev eser ile becelleşirken aldığım notlara dayanmaktadır. O zamanlar ne Gilles Deleuze’ün Proust ve Göstergeler ’inden ne de Samuel Beckett’in Proust ’undan [11] haberim vardı. Proust ve Göstergeler ’i okuduktan sonra gördüm ki, Deleuze, yaptığım alıntıların bazılarını, kendisinin deyişiyle, Arayış’ın temel göstergeleri olarak sunuyor, Beckett ise bazı farklı bölümlere işaret etmekle birlikte, bunları fetiş olarak niteliyordu.
Kayıp Zamanın İzinde ya da Deleuze’ün deyişiyle Kayıp Zaman Arayışı bir “hakikat arayışı”dır. “Hakikati aramak aslında yorumlamak, deşifre etmek, açıklamaktır.” Yakalan Zaman ’da her şey ve herkes öylesine bir araya gelir ki, bu bütünselliğe şaşar, sahnede acaba bize de sıra gelecek mi diye tatlı bir endişeye kapılırız. Fredric Jameson için, Ütopya Denen Arzu ’da [12] ifade ettiği gibi, bu bir ütopyadır.
Deleuze’e göre “Arayış, dairesel biçimde düzenlenmiş ve belli noktalarda kesişen farklı gösterge dünyalarının keşfi olarak sunulur.” Bu dünyaların birincisi, başrollerde, kibiri, tiyatro duygusu, mimiksiz yüzü ve sesiyle muazzam bir gösterge yayıcısı olan M. de Charlus; çoğu zaman katı kalpli, düşünce açısından zayıf, dostları için parmağını bile kaldırmayan, soğuk, anlatıcının ilk aşkı Mme de Guermantes ve kaba eşi M. de Guermantes; nihayet güldüğü hiç görülmemiş, zalim, düşünce açısından aptal Mme Verdurin ile eşi M. Verdurin’in oynadığı sosyete dünyasıdır.
İkinci gösterge dünyası, ikincil başka bazı ilişkiler olmakla birlikte, esas olarak Odette ile Swann’ın yaşadığı ihtiras dolu; anlatıcı ile Albertine’in yaşadığı zor, hülyalı ve acıklı; M. de Charlus’un ise Jupien ve Moral ile yaşadığı eşcinsel aşk dünyasıdır.
Üçüncü gösterge dünyası duyumsanabilir nitelikte olup, anlatıcının madleni yedikten sonra geçmişin çay içtiği fincandan dışarıya fırlaması, çan kulelerinin uzaktan gökyüzüne resmedilmiş birer çiçek gibi görünmesi, ağaçların kollarını umutsuzca sallayarak uzaklaşmaları, güneşin doğarken gökyüzünü nar pembesine bulaması, farklı yükseklikteki kaldırım taşlarının anlatıcının tökezlemesine neden olarak geçmişi çağrıştırması ve buna benzer sayısız betimleme ve benzetmenin oluşturduğu izlenimler dünyasıdır.
Dördüncü gösterge dünyası ise bütün diğer göstergeleri dönüştüren, onlara farklı anlamlar yükleyen sanat dünyasıdır. Elstir’in resimleri ile Vinteuil’ün müziği esere bambaşka bir tat katar.
Deleuze’e göre kayıp zaman sadece geçmiş zaman değil, aynı zamanda boşa harcanmış zamandır. Çünkü gerek sosyete gerekse aşk göstergeleri, hatta duyumsanabilir göstergeler bile kayıp bir zamanın göstergeleri olabilir. Sosyete dünyasına karışmak, vasat hatta hiç görülmemiş olan kadınlara âşık olmak ya da akdiken karşısında bu kadar çabalamak akıllıca değildir. Nitekim anlatıcı, yani Marcel çalışamadığı ama yazacağını duyurduğu eserini bir türlü gerçekleştiremediği için ailesinin hayal kırıklığına uğradığını sık sık ifade eder. Bununla birlikte, roman boyunca, özellikle duyumsanabilir göstergelerin zamanı tekrar yakalamamızı sağladığına şahit oluruz.
Kurmaca Anlatıda Zamanın Biçimlenişi
Paul Rıcceur, Virginia Woolf’un Mrs Dalloway, Thomas Mann’ın Büyülü Dağ ve Marcel Proust’un Kayıp Zamanın İzinde adlı bilinç akışı teknikleriyle yazılan ve başrolde Zaman’ın olduğu romanlarını analiz ettiği Zaman ve Anlatı: Üç, Kurmaca Anlatıda Zamanın Biçimlenişi adlı çalışmasında bu eserleri okuyanların gözlerinden kaçabilecek ilginç karşılaştırmalar yapar.
Kayıp Zamanın İzinde ’nin yedinci ve son cildinde eserin başlangıcına gönderen geriye dönük, analepsis, yorumlardan habersiz okurun, birinci cilt olan Swann’ ların Tarafı’ nda anlatılan ve anlatıcının yarı uykulu halde kimliğini ve içinde bulunduğu an ile mekânı yitirme duygusu yaşadığı Combray’daki odayı, Guermantes’ların konağındaki kütüphanenin de yer aldığı ve bilinci son derece açıkken kesin bir aydınlanma yaşadığı mekân olan çalışma odasında birlikte değerlendirme olanağı yoktur henüz. Buna karşılık okur eserin daha ilk tümcesinden itibaren anlatıcının neresi olduğu belli olmayan bir yerde konuşurken tarihi ve yeri bilinmeyen, sonu olmayan biçimde çoğalıp duran bir geçmişi anımsar. Uzun bir süreden beri geceleri erkenden yatan anlatıcı çocukluk anılarını işte bu yarı uykulu geçmişin içine yerleştirerek şimdiki zamandan iki derece uzaklaşmıştır. [13]
Daha sonra muhteşem bir geri dönüşle Combray’ın çay fincanından çıktığı madlen epizodunun çevresine eklemlenen anı öbekleri koronolojik olarak Combray, Swann’ın Bir Aşkı, Gilberte, Balbec I, Guermantes, Balbec II, Albertine, Venedik, Tansonville, Savaş ve Guermantes Daveti ile artarak çoğalan bir yoğunlukla çeşitli zaman düzeyleri içinde uzayarak devam eder gider.
Öncelikle bir kiliseden ibaret olan Combray’de Sainte-Hilaire’nin çan kulesi daha başlangıçta zamanın simgesi durumundadır. Mekân açısından Swann ile Gilberte’in tarafı olan Méséglise tarafı ile aristokrasinin efsanevi adlarının, özellikle de üçüncü cilde damgasını vuran ve aşkın ilk nesnesi olan Mme Guermantes adının yer aldığı Guermantes tarafı Combray’in iki ana mekânını oluşturur.
* * *
Marcel Proust’un Kayıp Zamanın İzinde’ si için aldığım ve yarım kalan notlarım devam edecek.
Ntlar
[1] Barthes, Roland. Yazının Sıfır Derecesi, Çeviren: Tahsin Yücel, YKY, İst., 2009.
[2] Proust Marcel. Kayıp Zamanın İzinde, Yakalanan Zaman, Çeviren: Roza Hakmen, 6. Baskı, YKY, İst., 2010, s.336-337.
[3] Genette, Gérard. Anlatının Söylemi: Yöntem Hakkında Bir Deneme, Çeviren: Ferit Burak Aydar, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, İst., 2011, s.246.
[4] Hindistan’da kanat çırpan kelebek Arizona’da fırtına yaratır. Başlangıç noktasına hassas biçimde bağlı olan sistemlerde, bazen küçük şeyler büyük farklar yaratır ya da bazı küçük girdilerin çıktıları beklenmedik biçimde büyük olur. Meteorolog Edward Lorenz M.I.T.’de hava durumu tahminleriyle ilgili deney yaparken, bilgisayarına 0.506127 yerine, kolaylık olsun diye, bu sayıyı yuvarlayarak 0.506 girdiğinde ortaya çıkan tahminin çok farklı olduğunu keşfeder. O gün bu gündür bu türden ve öngörülemeyen değişiklikler yaşadığımızda kelebek etkisinden (butterfly effect) söz etmeye başladık.
[5] Rifat, Mehmet, Marcel Proust ya da Bir Roman Yaratmak, T.İş Bankası Yayınları, İst., 2009.
[6] Deleuze, Gilles. Proust ve Göstergeler, Çeviren: Ayşe Meral, Kabalcı Yayınevi, İst., 2004.
[7] Man, Paul de, Okuma Alegorileri: Rousseau, Nietzsche, Rilke ve Proust’ta Figürel Dil, Çeviren: Mustafa Zeki Çıraklı, Paradigma Yayıncılık, İst., 2008.
[8] Genette, A.g.e., s.73-74.
[9] A.g.e., s.32-34.
[10] A.g.e., s.169-170.
[11] Beckett, Samuel. Proust, Çeviren: Orhan Koçak, Metis Yayınları, İst., 2007.
[12] Jameson, Fredric. Ütopya Denen Arzu, Çeviren: Ferit Burak Aydar, İst., 2009.
[13] Rıcceur, Paul. Zaman ve Anlatı Üç: Kurmaca Anlatıda Zamanın Biçimlenişi, Çeviren: Mehmet Rifat, YKY, İst., 2012, s.248.
Marcel Proust: Sıradışı Bir Yaşam Tertemiz Kalabilmek İçin…