26 06 2013
Sınırsız Dünya ve Ekonomilerin Sonu
Kenichi Ohmae’nin The Next Global [i] adlı kitabında yazdığı gibi, küresel ekonomi tarafından birbirine bağlanmış ve “network” özelliği taşıyan bir dünyada yaşıyoruz. Bu dünyanın ya da aynı anlama gelmek üzere küresel ekonominin en önemli özellikleri, sınırsız, görünmez ve sanal olarak birbirine bağlanmış bir yapı göstermesidir. Hepimizin bildiği gibi, erken 21. yüzyılda iletişim, sermaye, şirketler hatta tüketiciler sınırsız bir hareketlilik içindedirler. Data transferindeki teknolojik yenilikler sayesinde, herkes ve her şey sanal ortamda birbirine bağlanmıştır.
Bu durum, The Shell Global Scenarios to 2025 [ii] adlı ilginç çalışmada belirtildiği gibi ulusal sınırları ortadan kaldırmış ve Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla da ulus devletler yerlerini pazar devletlerine bırakmıştır. Bu ise ulus devletten bölge devletlerine doğru bir geçişe işaret etmektedir. Örneğin, bir ülkede bir yılda yaratılan geliri ifade eden GSMH ya da bunun nüfusa bölünmesiyle elde edilen kişi başına düşen gelirin sınırsız bir dünyada önemi giderek azalmıştır. Çünkü ekonomik faaliyetlerin nihai olarak bir ülke ile sınırlı bir biçimde gerçekleşmesi mümkün değildir. Ayrıca gelir dağılımından söz etmedikçe kişi başına gelirin anlamı yoktur.
Çok yer kapladığı ve artık sağır sultan bile duyduğu için buraya almadım ama, gerek Dünya Bankası gerekse Uluslararası Para Fonu’nun, istatistik göstergeleri ve raporları ekonomik gelişmenin Batı’dan Doğu’ya, özellikle Çin ve Hindistan’a kaydığını göstermektedir. Pasifik Kuşağı’nın müthiş yükselişine şahit oluyoruz
Yine Kenichi Ohmae’nin aynı adlı kitabında belirttiği gibi, Çin’in doğusundaki Chunghwa, İtalya’daki Emilia-Romagna, Carpi ve Modena, Rusya’daki Kamçatka ve Sahalin Adaları, Kanada’da Vancouver, Vietnam, Baltık Kıyıları, Hindistan’da Bangalore, Mumbai ve Delhi vb. bölgeleri gelişmişlikteki bölgeselleşmenin ilginç örnekleridir. 9 Chunghwa bölgesinin 15 Asya ülkesi arasındaki yeri bölgesel gelişmeye en iyi örnekler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Tüm bunlar, artık dünyanın Avrupa merkezli olmadığı gibi, ABD ya da herhangi bir ülke merkezli olmadığını da göstermektedir. Dünyanın ağırlık merkezi, her yer ya da hiçbir yer olabilir. Dünyanın bugünkü durumunda sınırsızlık hakimdir.
Çünkü küresel ekonomi ile kuantum fiziği arasında sonsuz benzerlikler vardır. Her ikisinde de işlerin nasıl yürüdüğü hakkında kimsenin tam olarak fikri yoktur ve küçük değişiklikler büyük farklılıklar yaratır.
Toplumsal Formasyondan Küresel Formasyona
Küreselleşmenin hakim olmadığı devirlerde, toplumsal formasyon, piyasa ve şirketler (ekonomik düzey), devlet ve hükümetler (politik düzey) ve sivil toplum ve STK’lar (ideolojik düzey) tarafından belirlenmekteydi. Yani toplum, bu farklı düzeylerin çoklu belirlenimi olarak tezahür ediyordu. Küreselleşmenin hakim olduğu günümüzde, söz konusu düzeylere uluslararası kurumlar eklenmiştir. Farklı toplumsal formasyonların bulunduğu dünya, temel olarak iki kutuplu, uluslararası dehşetengiz bir dengenin hüküm sürdüğü, tahmin edilebilir ve modern bir dünyaydı. Farklı toplumsal formasyonlar, feodal, kapitalist ve sosyalist yapılar göstermekte ve gelişmiş ya da az gelişmiş olarak isimlendirilmekteydiler.
Küresel formasyonların bulunduğu bugünkü dünya ise, her ne kadar zaman zaman tek kutuplu olarak anılsa da, aslında çok kutuplu, dengesiz, tahmin edilemez ve postmodern bir dünyadır. Kaotik bir oluşum sergileyen bu formasyonlar genel olarak kapitalist özellik göstermekte olup gelişmiş ya da gelişmekte olan pazarlar biçiminde isimlendirilmektedirler.
Küreselleşmeden söz ettiğimizde, Avrupa, ABD, Asya ya da başka bir ülkede ya da kıtada yaşayan halkların akıllarına gelenler birbirinden oldukça farklıdır. Üç körün fili tarifine benzeyen küreselleşme kavramı bazı Batı’lı yazarlar tarafından, ticaret, iletişim, özgürlük ve fırsatlarla ilgili yeni fikirlerin bir sentezi olarak tanımlanırken, bazıları için ise eşitsiz gelişmenin bir sonucu olup yeryüzündeki gelir uçurumunu arttırmaktadır.
Küreselleşmenin Antonio Negri ile Michael Hardt’ın Çokluk adlı kitaplarındaki tanımı aşağıdaki gibi ve hayli açıklayıcı görünüyor:
“Epey basitleştirirsek, küreselleşmenin iki yüzü olduğu söylenebilir. Bir yüzde imparatorluk yeni kontrol mekanizmaları ve kesintisiz çatışma aracılığıyla kendi hiyerarşi ve bölünmeler ağını küresel düzeyde yayıyor. Ancak küreselleşme aynı zamanda, ülkeler ve kıtalar boyunca uzanan ve sınırsız sayıda etkileşime olanak tanıyan yeni işbirliği ve ortaklık şebekelerinin üretilmesi anlamına da geliyor. Küreselleşmenin bu ikinci yüzü dünyadaki herkesin aynılaşmasını değil; farklarımızı korurken iletişim kurup ortak hareket etmemizi sağlayan ortak paydayı ( the common) keşfetme imkânını yaratıyor.” [iii]
Hiç kuşku yok, küreselleşmiş bir dünyada yerel kalmak toplumsal sefaletin ve geriliğin göstergesidir. Ama Zygmunt Bauman’ın Küreselleşme [iv] adlı kitabında ifade ettiği gibi, küreselleşme birleştirdiği kadar böler de; hatta birleştirirken böler. Yerkürenin tek tipliğini artıran nedenlerle bölen nedenler özdeştir. İş ve finans dünyası ile enformasyon akışının yerküre çapında ortaya çıkışının yanı sıra bir yerelleşme, mekana sabitlenme süreci de işlemektedir. Küresel ekonominin esneklik ilkesine göre yapılandığı günümüzde yerel ekonomiden söz etmek mümkün görünmemektedir. Hangi yerel markaların, küresel markalar ile yer değiştirdiğini anlamak için son 5 hatta 3 yıla bakmak yeterlidir. Marka sadece bir işarettir, arkasında, çalışanlar, makineler, binalar vb. vardır.
İki Farklı Dünya ve Sürdürülebilir Küreselleşme
James Canton Extrem Future adlı kitabında şunları tespit etmektedir:
“Biri giderek yaşlanan ve zengin gelişmiş, diğeri ise genç ve yoksul gelişmekte olan iki farklı dünyada yaşıyoruz. Yaşlı ve zengin gelişmiş dünyanın insanları Avrupa, ABD ve Japonya’da yaşıyor ve dünyanın finansal değerlerini kontrol ediyor; yoksul ve genç gelişmekte olan dünyanın insanları ise dünyanın diğer bölgelerinde yaşıyor ve kontrol edebildikleri hiçbir şey yok. Genç ve yoksul gelişmekte olan dünyanın çocuklarının bu eşitsizlikten doğan çaresizlik nedeniyle radikalleşmeleri son derece doğaldır. Eğer, gelecekte, küreselleşme gelişmiş ülkelerin daha da güçlenmesi yararına kullanılırsa, iki farklı dünya arasındaki uçurumun artacağını söylemek kehanet sayılmamalıdır. Bugün yeryüzünde 4 milyar yoksul var. Biz yoksulları, ürünlerimizi satın alabilecek düzeye getirmezsek, genç ve yoksul dünya çocuklarının her birinin potansiyel terörist olma ihtimali çok yüksektir. Barış, güvenlik ve çocuklarımız için tek bir küresel dünya yaratmaya çalışmalıyız.”[v]
Nitekim yurt ve dünya kamuoyunun sürdürülebilir bir küreselleşme konusundaki görüşü yukarıdaki öneriyle çakışmaktadır. Tüm sınırların zorlandığı bir dünyadan ziyade daha dengeli bir dünya talebi her geçen gün artmaktadır.
Küresel Ekonominin Yeni Yüzü: “Outsourcing”
Hep tekrarlıyoruz, küçük değişikliklerin büyük farklılıklar yarattığı karmaşık bir evrende yaşıyoruz. Küreselleşmeyle birlikte yaratılan farklılıklar gezegensel bir boyuta ulaşmış, Afrika’da kanat çırpan kelebeğin Amerika’da kasırga yaratması gibi her şey bir bağlam içinde anlam kazanmaya başlamıştır. Küresel ekonomiyi en iyi açıklayan teorilerden biri, belki de birincisi kaos teorisidir. Borsayı ele alalım. Borsada zaman her yatırımcı için farklıdır. Farklı zamanlarda yapılan alış ve satışlar kelebek etkisiyle yerli paraların değer kazanmasına ya da kaybetmesine neden olur ve bu tıpkı son zamanlarda olduğu gibi, tüm küreye yayılır. Sermayenin ışık hızıyla hareket edebilme yeteneği bu süreci hızlandırmıştır. Önce kaos doğar, sonra düzene geçilir. Çünkü küresel ekonominin en belirgin iki özelliği sınırsız ve görünmez olmasıdır.
Ekonominin küreselleşmesi yeni iş bölümlerini geliştirmiş, örneğin Hindistan dünyanın bilgisayar / yazılım merkezi olmuştur. Aynı üniversitede eğitim görmüş bir Amerikalı IT yöneticisinin aylık maaşı 10.000 ABD $, Hintli’nin ise 500 ABD $ olunca, bu kaçınılmazdır. Üstelik Hintli’nin doktorası vardır. GE, JPMorgan, AOL, HSBC, Amerikan Express vb. bir çok küresel şirket özellikle bilgisayar işlemlerini Hindistan’dan yürütmektedir. Tüm dünyada dışarı verilen (outsourcing) iş süreçlerinin 2003 yılı itibariyle değeri 122 milyar US$ iken, bu rakamın 2007’de 173 milyar US$ olması beklenmektedir. Kısaca BPO (Business Process Outsourcing) olarak isimlendirilen ve iş süreçlerinin dışarıya verilmesi anlamına gelen bu olgudan en çok yararlanan ülkeler Hindistan’ın yanı sıra Çin’dir. Bunun yanı sıra İrlanda, Hollanda, Avustralya, Doğu Avrupa, Filipinler, Güney Afrika, Meksika, Singapur ve Kosta Rika gibi ülkeler uluslararası şirketlerin çağrı ve bilgisayar merkezleri olmuş durumdadırlar.
Dikkat edilirse iş süreçleri merkezden çevreye doğru hızla ilerlemektedir. Hatta, bazı çokuluslu araştırmaların bilgisayar işlemleri de Hindistan’da yürütülmeye başlamıştır.
Dünya sınırsız ve şirketler vatansız olunca, dünya adeta her gün yeniden kurulmaktadır.
Mart 2008
Notlar
[i] Ohmae, Kenichi. The Next Global Stage, Wharton School Publishing, New Jersey, 2005.
[ii] The Shell Scenarios to 2025, Global Business Environment, 2005.
[iii] Hardt, M & Negri, A., Çokluk, Çeviren: Barış Yıldırım, Ayrıntı Yayınları, İst., 2004. s.11-12.
[iv] Bauman, Zygmunt. Küreselleşme, Çeviren: Abdullah Yılmaz, Ayrıntı Yayınları, İst., 1999.
Doğa Karmaşık ve Güzeldir Artikellerin Gücü