Bir Daha Asla Savaş, Bir Daha Asla Faşizm!

Hep, ama hep “şimdi”nin kahredici tahakkümünü yaşıyoruz. John Berger’in güzel ifadesiyle “Tecrübenin hükmü siliniyor. Geçmişin ve geleceğin ufku bulanıklaşıyor. Sonu olmayan ve belirsiz bir şimdide yaşamaya koşullandırılmakla, unutkanlığın, kayıtsızlığın vatandaşları konumuna indirgeniyoruz.”[1]

Örneğin medya tarafından acımasızca ve aralıksız olarak enformasyon bombardımanına tutuluyoruz. Bağlamından kopuk haberler şok edici bir özellik taşıyor; ortalık katliam, soygun, ayaklanma ve kazalardan geçilmiyor. Hiçbirinin nedeni üzerinde durulmuyor; kurşun gibi vızır vızır vızıldayıp geçip gidiyorlar. Ne bir perspektif ne de bir hikâye! Her şey sayısallaştırılmış, istatistiğe dökülmüş ve ölenler, yaralananlar, işsizler, borçlar ve alacaklar, büyüme ya da küçülme oranları ve nihayet kamuoyu yoklamaları yüzdeler halinde üstümüze üstümüze geliyorlar.

“(Politikacıların) söyledikleri hiçbir şeye tekabül etmiyor, bir neticeye yol açmıyor. Tekrar tekrar terörizm, demokrasi, esneklik gibi anlamını yitirmiş, içi boşaltılmış sözcük ve terimler kullanıyorlar.”[2]

Oysa bu dünya bir zamanlar çok ağır savaşlar ve faşizm (ler) yaşadı… Uygulayıcılarından biri Adolf Hitler’di.

 

nie-wieder-faschismus

Bir Daha Asla Savaş, Bir Daha Asla Faşizm! şeklinde çevrilebilecek bu sloganı ilk kez 12 Eylül 1980 cehenneminden sonra doktora yapmak için gittiğim Viyana’da görmüş, içim serinlemişti. Sonra, edindiğim arkadaşlarımla birlikte bu sloganın yazılı olduğu afişlerle Viyana şehrinin duvarlarını süslemiştik….

 

“Hitler’in amaçları ve fikirlerinde herhangi gerçek bir değişiklik olduğuna inanmak güç. Bir yıl kadar önceki konuşmalarıyla on beş yıl öncekiler karşılaştırıldığında insanın dikkatini çeken tek şey, zihninin katılığı, dünya görüşünün hiç gelişme göstermemiş olmasıdır. Saplantılı bir insanın, iktidar siyasetinin geçici manevralarından çok da etkilenmesi mümkün olmayan sabit görüşüne sahiptir.”[3]

Bu sözler George Orwell’in 1940 yılında New Englang Weekly’de yazdığı Adolf Hitler’in Kavgam’ının Eksiksiz Çevirisi Üzerine adlı denemesinden alındı. Orwell, Hitler’in önce İngiltere’nin icabına bakacağını, sonra da sıranın Rusya’ya geleceğini ekledikten sonra Hitler’in programının mümkün olduğunu farz etmemizi ister ve devam eder:

“Hitler’in bundan yüz yıl sonrası için tahayyül ettiği şey, 250 milyon Alman’dan oluşan ve ferah bir ‘yaşam alanı’na (örneğin Afganistan’a veya civarına uzanan) sahip tek bir devlet; esasen genç erkeklerin savaş için eğitilmesi ve ölüme gönderilecek yeni erler üretilmesi dışında hiçbir şeyin olmadığı korkunç, beyinsiz bir imparatorluk. Nasıl oldu da bu canavarca vizyonu kabul ettirmeyi başardı? Hitler’i kariyerinin bir evresinde, karşısında Sosyalistleri ve Komünistleri ezebilecek birini gören ağır sanayicilerin finanse ettiğini söylemek kolay. Ne var ki hali hazırda konuşmalarıyla büyük bir hareketi var etmiş olmasaydı ağır sanayiciler Hitler’e arka çıkmazlardı. Ayrıca, yedi milyon işsiz olan Almanya’daki durumun demagogların lehine olduğu ortaya çıktı. Gelgelelim, beceriksizce kaleme alınmış Kavgam’da bile hissedilebilen, konuşmaları dinlendiğinde ise şüphesiz bunaltıcı olabilen karizmatik karakteri olmasa Hitler çok sayıdaki rakibi karşısında başarılı olamazdı… Gerçek şu ki Hitler’in çok cazip bir yanı var. Fotoğraflarını görünce de insan aynı şeyi hissediyor… Acınası… dayanılmaz haksızlıklardan mustarip bir adamın yüzü. Çarmıha gerilen İsa resimlerindeki yüz ifadesini daha erkekçe bir şekilde yeniden üretiyor; ne de olsa çok büyük ihtimalle o da kendini böyle görüyor. Evrenle derdinin başlangıçtaki, kişisel nedenini ancak kendi bilir; ama bir derdi olduğu kesin. O bir şehittir, kurbandır, kayaya zincirlenen Prometeus, kazanması imkânsız koşullarda kendini feda ederek tek başına savaşan kahramandır. Öldürdüğü fareyi ejderha gibi göstermeyi bilir. Tıpkı Napoleon gibi onun da kadere karşı savaştığını, kazanamayacağını, ama bir şekilde kazanmayı hak ettiğini hisseder insan.”[4]

Orwell denemesine devam eder ve mealen şöyle yazar: Hitler hayatta hedonist (hazcı) olmanın yanlışlığını kavramıştır. Batı düşüncesi – şüphesiz “ilerici” düşünce – için önemli olan toplumların rahatlığı ve güvenliğidir. Bu hayat görüşünde milliyetçilik ya da askeri kahramanlıklara yer yoktur. Oysa Hitler bunu kederli zihninde olağanüstü bir şiddetle hissettiği için insanların sadece rahat ve güvenlikli bir yaşam, kısa çalışma süreleri, temizlik, doğum kontrolü ve genel olarak sağduyu değil, aynı zamanda mücadele ve fedakârlık da istediğini bilir. Trampetler, bayraklar ve sadakat gösterileri bunun işaretidir. Onlara göre, ekonomik teori olarak ne olurlarsa olsunlar faşizm ve Nazizm psikolojik açıdan hedonist (hazcı) hayat anlayışından daha tutarlıdır.

Sosyalizm ve hatta kapitalizm – istemeye istemeye de olsa – insanlara “Size güzel bir yaşam sunuyorum” derken Hitler ise “Size mücadele ve ölüm sunuyorum” diyor. Buna karşılık bütün bir ulus onun ayaklarına kapanıyor.[5]

* * *

ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın seçim kampanyası hatırlardadır:  Irkçı bir söylem, İslam düşmanlığı, yabancıları ötekileştirme hatta ülkeden kovma sözleri,  güvenlik bahanesiyle Meksika sınırına duvar örme vaadleri, milli geliri iki katına çıkarma demagojieri (Dikkat buyrulsun ABD GSMH’sı yaklaşık 17 trilyon dolardır ve bunu 34 trilyon dolar yapmaktan söz ediliyor. Daha büyük bir palavra olabilir mi?) vb. Sonuç ise beklenmedik bir başarı! Yapılan araştırmalar ABD’nin özellikle orta kesiminde oturan “red neck” (kırmızı enseliler) denilen kovboyların, genellikle eğitimi düşük ve yoksul kesimin tüm bu palavralara inanarak Trump’a, doğu ve batı kıyılarında yaşayan eğitimli ve kısmen daha varlıklı kesimin ise Clinton’a oy verdiğini gösteriyor ki, çarpıcıdır. Bu arada gelişmiş bir diğer ülke olan Fransa’da sağ ile aşırı sağın iktidar için yarıştıklarını da aklımızdan çıkarmayalım.

Almanya’da Hitler’in neden yükseldiğini zamanında araştırma imkânı bulamayan araştırmacıların Amerikalı torunlarının, ABD’deki sonuçların nedenlerini derinlemesine araştırması kaçınılmazdır. Kuşkusuz, Fransız torunları da aynı görev bekliyor.

Unutmayalım, “Faşist ideolojileri tespit etmek kolay; ‘faşist’ davranışı teşvik eden kamusal durumları anlamak daha zor. (İpucu)Kalabalık büyüdükçe daha körlemesine hareket eder.”[6]

* * *

2017’nin savaşsız ve sömürüsüz bir dünyanın habercisi olması dileğiyle…

 

Notlar

[1] Berger, John. Hoşbeş, Çevirenler: Aslı Biçen, Beril Eyüboğlu, Oğuz Tecimen, Metis Yayınları, 2016, s.101.

[2] A.g.e., s.99.

[3] Orwell, George. Faşizm Kehanetleri, Çeviren: Aylin Onacak, Sel Yayıncılık, 2016, s.78.

[4] A.g.e., s.79-80.

[5] A.g.e., s.80-81.

[6] Berger, s.90.

, , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.