Güle Güle Nimet Annem

“Anne anne, bekle beni, geliyorum.” Yıllarca öncesine seslendiği bu son sözcükler hem bir kavuşma hem de bir veda niteliği taşıyordu. Sonsuzluğa giden yolculuğunun ilk dakikalarında, uzun ömrünün verdiği yorgunluktan hiçbir eser kalmamışçasına huzur içinde ve sessizce daldığı derin uykudan bir genç kız görünümüne bürünen yüzünün ipeksi teni etrafa ışık saçıyordu… Gözlerimizi kamaştıran odanın artan aydınlığı, pencereden sokağa taşmış, tüm Bebeği sarıp sarmalamıştı. Vakit akşamüzeri olmasına rağmen, yepyeni bir güneş doğuyordu sanki…

Bu apaydınlık günden geriye kalan, zamanın, birike birike 1 yılını doldurmasıydı.

 

Nimet&ihsan...

 

O, Selim, Semra ve Ayşen’in Nimoş’uydu; Verda, Mustafa ve benim de kayınvalidem, yani, Nimet Annemiz. Cumhuriyet ile yaşıt olmasına paralel olarak zamanının eğitim seferberliğine uygun biçimde Saint Benoit Fransız Okulu’nda eğitim almış, Fransızca ve İngilizceyi iyi derecede yazıp konuşabilen, ülkemizdeki en önemli küresel şirketlerinden Shell’de personel müdürü olarak çalışıp emekli olmuş müstesna kadınlardandı. İstanbul lehçesiyle konuştuğunda, onu dinlerken, acaba şimdi hangi eski İstanbul’a yolculuk yapacağız diye merak ve heyecanla beklerdiniz. Konu ya da söz dolaşıp durur, bir süre sonra, doğup büyüdüğü Cihangir’e gelir, sohbete, şimdi uzaklarda kalan Rum arkadaşlarıyla olan anıları hâkim olurdu. Zaman zaman arkadaşımız Markella ile konuştuğu Rumca hala kulaklarımdadır.

Aldığı eğitimden olsa gerek, ilkeli, ama aynı zamanda başat ve tatlı sert, pratik ve pragmatik, hemen her yere ve her şeye erişebilen bir özelliğe sahipti.  Florence Nightingale’de hemşirelik eğitimi de almış olduğu için ufak tefek hastalıkları iyileştirmekte pek mahirdi. Ayşen’i, ilkokul ikinci sınıfa giderken bulaşıcı bir hastalık olan kızıla yakalandığında, yaklaşık 45 gün elinde eldivenleriyle bir doktor gibi tedavi etmiş, iyileştirmişti. Yıllar önce, feci bir biçimde üşüttüğümden ateşler ve ağrılar içinde yattığımda, hem ateşimi düşürmek hem de ağrılarımı gidermek için yaptığı yemekler ve doktorun da tavsiyesine uyarak uyguladığı tedaviyle adeta bir sihirbaz gibi iyileştirivermişti beni de. Bu özelliklere sahip birisinin neden otomobil kullanamadığını hala anlayabilmiş değilim.

Ayşenle tanışıp evlenmeye karar verdiğimizde, adet yerini bulsun ve aileler tanışsın diye babam İstanbul’a geldiğinde yaptığı yemeğin tadı hala damağımdadır; çok lezzetli yemek yapardı yani. Kuşkusuz bunun tersi de doğruydu ve iyi yemek yemeği de severdi; örneğin kalkan balığı en sevdiğiydi…

* * *

Maalesef, 1990 yılında,  bitmez tükenmez yol, su, kanalizasyon ve bilumum inşaatları nedeniyle kalbura dönen güzel İstanbul’un kötülüklerinden nasibini aldı ve bir güzel yaz günü, ayağında topuklu ayakkabıları ve üzerindeki son derece şık giysisiyle hızlı hızlı yürürken, bir yol inşaatının kalıntılarına basarak, ayağını, hem de en narin yerinden, bileğinden kırdı. Türkiye ve ABD’deki birkaç ameliyattan sonra iyileşti, ama artık eski hız ve esnekliğini kaybetmişti. Böylesine dinamik, böylesine hareketli bir insan için ayaklarını istediği gibi, özgürce kullanamamak ve zaman zaman da olsa başka birisine muhtaç olmak çok acıydı. Bu talihsiz kaza O’nun yaşamının dönüm noktası olmuştu. Birkaç kez tekrar ABD’ne gitmiş – 1998 yılında ziyaretlerine gittiğimizde oturdukları kırmızı tuğlalı sıcacık evlerini hiç unutmam – ama İhsan Babamızı kaybettikten sonra tamamen İstanbul’a yerleşmişti.

* * *

Nimet Annem,  torunun Kurt’un yeni doğan oğlu küçük Kurt’u görmek için bu yıl Şubat ayında New Jersey’e gittik. Kurt’un evi, İhsan Babam ile birlikte çok sevdiğinizi öğrendiğim o geniş, ferah ve büyük ev. Görebilseydin, eminim çok severdin. Kurt bir de Bebek’ten buraya getirdiği bir çiçeğe senin adını vermiş; sonsuza dek yaşayasın diye…Nimet deyip duruyordu…

Bu arada Selim, bize izlenebilir hale getirdiği öyle iki siyah-beyaz film gösterdi ki, şimdi geçmişte kalan bu iki özel anın ve anının – Rumeli Hisarı ve Sarıyer, Büyükdere – hareketli halini görmeni çok isterdim; eminim, çok beğenir, çok duygulanırdın.

Torunun Selin’in oğlu küçük Emir’i hatırlıyor olmalısın; Bebek’teki eve gelip seni göremeyince gezmeye gittiğini – biz sonsuzluk diye yorumladık – söyleyip durdu arkandan.

İyi yolculuklar Nimet Annem. Sonsuzluğa uzanan yolun aydınlık olsun, ışıklarla dolsun, taşsın; tıpkı o gün şafağa dönüşen Bebek semalarında bir güneş gibi doğup hepimizi sonsuz ışığınla aydınlattığın gibi…

 

 

, , , , , ,

5 thoughts on “Güle Güle Nimet Annem

  • Semra Sertel dedi ki:

    Bülent, bizlerin bilip de yazıya dökemediklerimizi çok güzel kaleme almışsın. Bu gün, duygusal anlar yaşadıktan sonra bu yazıyla taçlanmış oldu. Üçümüz adına sana teşekkürler.

    Yok olsada, sevgisi eksilmez gönül bağımızdan, ruhu biliyordur bizim onu bırakmıyacagımızı. Işığın bol olsun. Huzur içinde yat anneciğim.

    Semra

  • Rıdvan Bağrıaçık dedi ki:

    Harika bir yazı. Tedavisi sırasında bana anlattığı manzaraları sizin yazınızda görünce çok duygulandım. Hiç tanışmadığım ama hep bildiğim İhsan Amca, Kurt ve Selin…
    İhsan Amca’ya da Nimet Teyze’ye de rahmet olsun.

    • bulentgundogmus dedi ki:

      Teşekkürler Rıdvan.
      Gerçeği olduğu gibi yansıtabildiğim için sevindim; sağ olasın.
      Sevgiler.

  • Nurhayat Kinay dedi ki:

    Duygular ve dusunceler ancak bu kadar guzel ifade edilebilirdi. Sizinle birlikte yasadim neredeyse anilarinizi. Yureginize ve kaleminize saglik.

  • Didem Dolanbay dedi ki:

    Harika bir yazı, güzel anılar… Kaleminize ve yüreğinize sağlık.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.