Kairos: Aşk ve Devrim Zamanı

Her tarih anlayışının içerisinde mutlaka örtük olarak bulunan, onu koşullandıran, bu nedenle de açığa çıkarılması gereken belli bir zaman deneyimi vardır. Benzer biçimde her kültür belli bir zaman deneyimidir ve bu deneyimde bir değişiklik olmadan yeni bir kültür yaratmak mümkün değildir. Bu nedenle özgün bir devrimin ilk görevi sadece “dünyayı değiştirmek” değil, aynı zamanda ve öncelikle “zamanı değiştirmektir.” Oysa dikkatini tarih üzerinde yoğunlaştıran modern politik düşünce, buna denk düşen bir zaman anlayışı ortaya koyamamıştır. Tarihsel maddecilik bile kendi tarih anlayışını gerçekleştirecek güce sahip bir zaman kavramı geliştirmekten geri durmuş, bu konuyu atlamıştır. Bu nedenle tarihsel maddecilik yüzyıllardır Batı kültürüne egemen olan zaman anlayışına başvurmuş, böylece bağrında taşıdığı devrimci tarih anlayışı ile geleneksel zaman deneyiminin yan yana yaşamasına neden olmuştur. Bu bağlamda zamanın dakik (noktasal) ve homojen bir continuum (süreklilik) biçimindeki bayağı (vülger) temsili Marksist tarih kavramını sulandırmıştır. Bu tehlikeyi daha önce sezen Walter Benjamin olmuştur.[1]

Walter Benjamin

Kairos sözcüğünü aşk ve devrim anlamında ilk kullanan Giorgio Agamben’dir; kavramsal olarak kullanımı ise Walter Benjamin’e kadar uzanır. Benjamin şöyle yazar:

“Tarihsel ilerleme kavramı, insanlığın homojen ve boş bir zaman içinde durmadan yol aldığı tasavvurundan ayrıştırılamaz. İşte bu tasavvurun eleştirisi, ilerleme kavramının her eleştirisine temel oluşturmak zorundadır.

Tarih, bir inşa faaliyetinin nesnesidir: Yapı, homojen ve boş bir zamanda değil, ‘şimdi’nin zamanı’nın (Jetzt – Zeit) doldurduğu bir zamanda yükselir. Nitekim Robespierre için eski Roma, tarihin sürekliliğinden koparıp aldığı ‘şimdi’nin zamanı’yla yüklü bir geçmişti. Fransız Devrimi kendini eski Roma’nın tekrarı olarak görmüştü… Moda hep geçmişin ormanlarında avlanıp güncel olanı yakalar, bir kaplan sıçrayışıyla. Ne var ki geçmişe doğru bu sıçrayış, kuralları hâkim sınıfın koyduğu arenada gerçekleşir. Aynı hamle, tarihin derin ufkunda diyalektik bir nitelik kazanır.  İşte Marx devrimden bunu anlıyordu.”[2]

Burada kritik cümle, geçmişin ormanlarına bir kaplan sıçrayışıyla dalıp avlanarak günceli yakalamaktır. Benjamin devam eder:

“Bir geçiş olmayan, zamanın onda durduğu ve onun tarafından üstlenildiği bir bugün kavramı, tarihsel maddeci için vazgeçilmezdir. Çünkü bu kavrayış, tam da onun kendisi için tarih yazmakta olduğu bugünü tanımlar. Historisizm ‘ezeli ve edebi’ bir geçmiş sunar; tarihsel maddecinin geçmişle ilişkisi ise tekil ve benzersiz bir yaşantıdır. Tarihsel maddeci historisizm batakhanesindeki ‘evvel zaman içinde’ adlı fahişeyle gücünü tüketmeyi başkalarına bırakır. Sahip olduğu kuvvetlerin efendisi olarak kalır: Erkekliğini tarihin sürekliliğini parçalamaya saklar.”[3]

Jean Chesneaux’un aktardığı gibi Benjamin ilerleme yerine, krizleri, kopuklukları ve yırtılmaları olan süreksiz bir tarihin; yani kesikli, sarsıntılı, iç içe geçmiş arabesk çizgilerden ve geri dönüşlü kıvrımlardan yapılmış fırtınalarla sallanan bir tarihin fotoğrafını çizer.[4]

Giorgio Agamben’in bu konudaki yorumu ise şöyledir: Benjamin’e göre “acil durum kural”dır ve metafizik geleneğin hiçlenmiş şimdisinin yerine “kendisi bir geçiş olmayan, zamanın durakladığı bir şimdi”yi koyar. Bu anlamda Benjamin’in yaptığı, tarihselcilik ve sosyal demokrasiye özgü (2. Dünya Savaşı öncesi Alman Sosyal Demokrasisi)  insanlığın “boş ve homojen bir zamanda ilerleyişinden ayrılmaz olan” bir tarihte ilerleme fikrinin karşısına, devrimcilerin “tarihin sürekliliğini havaya uçurmak üzere olduklarına ilişkin bilincini” koymaktır. Kısaca, Benjamin boş ve ölçülebilen anın karşısına, “insanlığın tarihini büyük bir kısaltmada bir araya getiren” dolu bir “şimdi – zaman”(Jetzt – Zeit) koyar.[5]

 

Kairos

Kairos, Aşk ve Devrim Zamanı

 

Giorgio Agamben

Giorgio Agamben’e göre Batı’ya yenik düşmüş bir din olarak Gnostisizm zamanı yekpare ve homojen olmayan bir zamandır ve bu zamanın hakikati, ansızın gerçekleşen bir kesinti anında, insanın ani bir bilinç edimiyle kendi diriliş koşuluna sahip oluşudur. Bu kesintiye uğramış zaman deneyimiyle uyumlu biçimde Gnostiğin tavrı kesinlikle devrimcidir: Geçmişi reddederken, örnek teşkil edecek bir şimdileştirmeyle, bu geçmişte olumsuz diye mahkûm edilmiş ne varsa onlara değer verir (Kabil, Esau ve Sodom’un sakinleri) ve bu arada gelecekten hiçbir şey beklemez.

Stoacılara göre de şimdiyi ayrışık anlara bölen, homojen, sonsuz ve belirlenmiş zaman gerçek dışı zamandır, bu zamanın örnek deneyimi bekleyiş ve ertelemedir. Bu ele avuca sığmaz zamana boyun eğmek insan varlığının temel hastalığıdır. Stoacılar bunun karşısına özgürleştirici bir zaman deneyimi koyarlar ve bu deneyim kontrolümüzün dışında, nesnel bir şey değildir, tam tersine eylemden ve insanın kararından kaynaklanır. Modeli Kairos’tur: Kararın kendi fırsatını yakaladığı ve hayatın tüm potansiyeline anda ulaştığı ani ve beklenmedik bir denk gelme. Sonsuz ve ölçülebilen zaman böylece aniden sınırlanmış ve şimdileştirilmiş olur. Kairos tüm zamanları kendi içinde toplar, diğer bir deyişle tüm zamanlar bir noktada kesişir (omnium temporum in unum collatio) ve onda, bilge kişi kendi kendisinin efendisidir, ebediyetteki tanrı gibi rahata kavuşmuştur. Bu, kâğıtları her dağıtılışında hayata düşen son ‘el’dir, insanı ölçülebilir zamanın köleliğinden çekip çıkaran fırsat da diyebiliriz.[6]

Yeni bir zaman kavramı temellendirmek için herkese açık, dolaysız bir deneyim vardır ve bu insan için son derece temel bir şeydir: Zevk!

Aristoteles sürekli ve ölçülebilir zaman deneyimine kıyasla zevkin heterojen bir şey olduğunun farkındaydı. Ona göre zevkin biçimi her an mükemmeldir ve devinimin aksine bir zaman kesitinde ortaya çıkamaz; “her an içinde tamamlanmış bir bütün”dür ve ölçülemez.

Zevkin yeri ebediyet değildir. Çünkü Batılı zaman deneyimi ebediyet ile sürekli çizgisel zaman arasında ikiye bölünmüştür. İkisinin birbirine değdiği bölünme noktası ayrışık ve ele avuca sığmayan bir nokta olarak andır. İnsanın özgün boyutu olarak zevk ne sürekli noktasal zaman ne de sonsuzluktur; tarihtir. Hegel’in vurguladığının aksine, tarih ancak mutluluğun özgün yeri ve kaynağı olarak insan için bir anlam taşıyabilir. [7]

“Bu anlamda Âdem’in cennetteki yedi saati her türlü sahici tarihsel deneyimin ilk çekirdeğidir. Çünkü tarih, egemen ideolojinin söylediği gibi, insanın sürekli çizgisel zamana köleliği değil, ondan kurtuluşudur: Tarihin zamanı, insanın içinde kendi girişimi için uygun fırsatı yakaladığı ve kendi özgürlük anına karar verdiği Kairos’tur. Vülger tarihselciliğin boş, sürekli ve sonsuz zamanının karşısına zevkin dolu, süreksiz, sonlu ve tamamlanmış zamanını koymak gerektiği gibi, sözde tarihin kronolojik zamanının karşısına da sahici tarihin kayrolojik zamanını koymak gerekir.”[8]

“Gerçek tarihsel materyalist sonsuz çizgisel zaman boyunca anlamsız bir gelişme hayali peşinde koşan kişi değildir; insanın ilk vatanının zevk olduğu anısına sahip olduğu için, her anda zamanı durdurabilecek kişidir. Benjamin’in hatırlattığı gibi, otantik devrimlerde deneyimlenen bu zaman, zamanın durdurulması ve kronolojinin kesintiye uğratılması olarak yaşanır, ama ondan doğan bir devrim yeni bir kronoloji değildir, niteliksel bir zaman değişimidir (bir kayroloji); en yüklü, en etkili sonucuysa, bu değişimin, restorasyonun geriye doğru akışında özümsenemeyecek yegâne şey olmasıdır. Zevkin parantezinde tarihi kendi ilk vatanı gibi hatırlayan kişi, gerçekten de her şeye bu anıyı taşıyacak ve her anda şu vaadin yerine getirilmesini isteyecektir: O, zamandan binyılların içinde değil, şimdi ’de kurtulmuş gerçek devrimci ve gerçek kâhindir.”[9]

 

Kronos

Kronos, Ardışıklığın Cehennemi Zamanı

 

 Immanuel Wallerstein

Immanuel Wallerstein, Fernand Braudel’den ödünç aldığı dört toplumsal zaman kategorisine beşinci olarak Kairos ’u eklemiştir. Braudel’in tanımladığı ve nihai olarak Wallerstein’in [10] isimlendirdiği toplumsal zaman kategorileri şunlardır:

  • L’historie événementielle, yani episodik, olaylar dizisinden ibaret olan, zamanı, üzerinde sonsuz sayıda nokta olan bir Öklid doğrusuna eşdeğer kılan ve en kısa süren kategori. Bu kategoride olaylar ardışık birer nokta olarak dizilmişlerdir. Wallerstein buna kısaca, episodik jeopolitik uzay-zaman diyor.
  • L’historie conjoncture, yani orta uzunlukta olan çevrimsel zaman. Buna da kısaca, çevrimsel ve ideolojik uzay-zaman.
  • La longue durée, yani uzun vadeli ama sonlu, yapısal, zamanı çok az etkileyen kategori. Kısaca, yapısal uzay-zaman.
  • La trés longue durée, yani en uzun süre, sonsuz, ebedi uzay-zaman.

Braudel, aslında en kısa ve en uzun zaman kategorilerinden ilkini, olayların toz[11] olması nedeniyle, ikincisini de olsa olsa bilgelerin zamanı olabileceğini öne sürerek reddeder ve bunların karşısına anlamlı olabilecek bir zaman kategorisi ve tarih anlayışı getirmek amacıyla uzun vadeyi, la longue durée, koyar.

Wallerstein ise nicel olan tüm bu kategorilere nitel olan ve teologların Kronos’a karşı Kairos “formel zamana” karşı “doğru zaman” dedikleri kairolojik zamanı ekler. Yukarıdaki düzene uyarak Wallerstein’in ifadeleriyle ekleyelim.

  • Kairos ya da kairolojik zaman, yani, kriz ve geçiş kavramlarını cisimleşmiş hali, doğru zaman ve doğru yerdir.

Wallerstein bir çevrimdeki inişi kriz, yükselişi ise düzene geçiş olarak adlandırdığı için krizleri ve geçiş dönemlerini çevrimsel ve ideolojik uzay-zamanla ilişkilendirmez. Kairos insan seçiminin zaman-uzayıdır. Özgür iradenin olanaklı olduğu ender andır. Ilya Prigogine’in terminolojisiyle “birbirini izleyen çatallanmaların kaosa geçişi sağladığı” ve bu kaostan, yeni fakat kolaylıkla öngörülemeyen bir düzenin ortaya çıkacağı, uzunluğu ve genişliği kesin olarak ölçülemeyen ve yeri bilinemeyen uzay- zamandır.[12]

Antonio Negri

Antonio Negri Devrimin Zamanı ’nda, önce zamanın oluşumunu analiz eder, sonra “insanların ve tanrıların hazzı, hayat veren Venüs, (Alma Venüs)” [13] ve oku bırakma edimine ait klasik bir imge olan Kairos ile devam eder.

Negri’ye göre zaman huzursuzdur ve uzamda “aynı yer” yoktur. Eğer olsaydı, uzamdaki her yerin zaman etkinliğinden çıkarılması gerekirdi.  Oysa bu mümkün değildir; zaman ve uzam birlikte bir bütündür.

Klasik zaman kavramı içinde, Kairos andır; yani, anın zamanının niteliği, zamansallığın kopuş ve başlangıç anıdır. O şimdiki zaman, ancak tekil ve açık bir şimdiki zamandır. Eğer böyleyse, Kairos, ilk planda zamanın kipini, hic temporis’i (burada, bu anda) tanımından, hem akışı hem de zamanın felaketini kesinlikle dışlayan noktayı ifade edecektir. Eğer bilinç Kairos ’u belirsiz biçimde “eşikteki varlık” olarak, “hızarın ucundaki varlık olarak” yani “okçunun oku kaybettiği” an olarak algılarsa o zaman Kairos zamansallığın ele avuca sığmaz huzursuzluğu haline gelir.

Şimdi fırlatılmış bir ok olan Kairos bakışlarını boşluğa diktiği anda yaratıcısı olduğu yeni bir varlığı ifade eder. Tekillik anlamına gelen Kairos, tekillikler çoklu olduğu için, bir tekillikten önce daima bir başka tekillik vardır ve Kairos, deyim yerindeyse, öteki Kairos içinde çoğaltılır. Böylece Kairos ’u sonsuz şimdi ve tükenmeyen zaman olarak tanımlayan Paul Ricœur ’un tanımına ulaşırız.[14]  Bu durumda Kairos tanımı gereği oluş halinde olana uzanır, varlık oluverir.

“Klasik düşüncede, Kairos, poiesis  ( üretme, meydana getirme, yaratma) ve teché’nin (el becerisi gerektiren bir işi ustalıkla yapmak), eylemin bilinçli sonuçlarını zaman içinde bütünleştirerek, praksis’i oluşturduğu noktadır… Kairos yeni varlığı üretmek için kendisini boşaltan İsa’dır… Dünyayı yorumlarken aynı zamanda onu değiştirmek de mümkündür. Burada episteme ve etik bir kez daha yeniden bileşir. Çünkü Kairos, Aristoteles’in dediği gibi ‘zamanın erdemidir.’ ”[15]

Kairos’un bir ok fırlattığını ve bu okun yörüngesinin ters çevrilemeyecek biçimde verili olduğunu (yani zamanın okun ucuyla izlendiğini, tersinmezliği) herkes kabul eder denebilir.  Oysa zamandan söz ettiğimizde aşikâr olan, onu geçmişe, şimdiki zamana ve geleceğe bölmektir. Ancak Kairos ’un zamansallığına ilişkin bakış açısından zamana baktığımızda, geçmiş ve gelecek hiç de öyle aşikâr bir şey değildir.

“Hayatın günlük anlamı ‘gelmekte olan’ın tanımını gelecek olarak değil, daha çok oluş halindeki olarak onaylar. Aslında hayat kendisini şimdiki zamanın serbestçe sahiplendiği mücadele içinde oluş halinde olana açar; ve arzu praksisin yaratıcı gücünü – her şeyin içinde eşit olduğu ( özellikle geleceği de kapsayarak) boş ve homojen zamana karşı –algılar. Eğer hayat bu aktif oluş halindeki deneyimini temel almıyorsa, ona hayat denmez.”[16]

Aynı şekilde geçmiş ölü imgesidir ve ölümün ismidir. Öyleyse Kairos ’un düşmanıdır. Aristoteles zamanı hareketin sayısı olarak görüp çürümenin sebebi şeklinde tanımladığından, Negri’ye zamanı Kairos ’tan başka bir şey olarak anlamamak düşer; zaman asla ölüm ve çürüme değildir. Negri’ye göre dünyayı üreten şey Kairos ’un getirdiği yeniliktir, yani o, “sonra” geleni ürettiği kadar “önce” gelen varlığı da üretir. Sonuç olarak, geçmişte ve gelecekte hiçbir “oluş” yoktur, sadece olan, henüz oluşmakta olandır.

“O halde ‘önce’ olan zamana ‘sonsuz’ ismini vereceğiz. Sonsuzluk ‘önce’ gelen zamandır. O aslında birikmiş hayatın, geri çevrilmez ve yıkılmaz bir zamansallığın gücüdür; varlık –olanın ortak ismidir. Her Kairos bu sonsuzluk içine yerleştirilir.

Söylemekte olduğumuz şey – yani Kairos ’un sonsuza yerleştirilmesi , ‘önce’  gelen zamanın içinde olması – Kairos ’u geçmişe itmez, daha çok sonsuz şimdiki zamanı Kairos’un şimdiki zamanı durumuna getirir. Kairos ’un ‘burada’sı sonsuzluğun ‘burada’sından ayrılmaz; onun zamansal mesafesini ölçebilecek hiçbir düzen yoktur; ne de Kairos ’un ve sonsuzluğun bir tür çağdaşlığını düşünmek mümkündür. Çünkü sonsuz, Kairos ’un yerinde bir meydana geliştir, eşzamanlı bir meydana geliş…

Sonsuz, Kairos – varlıktan farklı değildir: Kairos farktır, ama sadece sonsuzu uzattığı, onu yaşayan zamansallığın kıyısında arttırdığı ve yenilediği ölçüde.”[17]

Kairos böylece sonsuz içinde huzura kavuşur. Daha iyisi, Kairos yaratan sonsuzdur. Bu sonsuz bizi önceler, zira varlığı yarattığımız ve güçlendirdiğimiz yer onun kıyısıdır, yani sonsuzluğu yarattığımız yer. Kairos ’un açıldığı yer sonsuzdur. Ve böylece sonsuzluktan ve onun üretiminden sorumlu oluruz.”[18]

Negri’nin üretimden kastettiği aşktır. Aşk, üretim aracılığıyla zamana, onu ortağa yansıtarak öznel belirlenim verir. Doğallıkla, tek başına aşk yoktur. Aşk, aletleri, dilleri ve varlığı inşa eder, yani sonsuzu yeniler. Aşk sürekli olarak ortak göğün yıldızlarını aydınlatır.

“Böylece aşk zaman okunu, onu yaratıcı hale getirerek kucaklar ve kendi yörüngesini oluş halindekinin oluşumunun gerilimi içinde sürdürür. Zaman aşkın ürünüdür, çünkü ancak üretme oluş halindekinin zamansallığını sürdürür. Sonsuzun zamanı, üretmenin aracılığıyla, oluş halindekinin içinde, ölçülemez kılınır.”[19]

* * *

Jay Griffiths’in de şiirsel bir dille yazdığı gibi,[20] antik Yunan’da zamanın farklı veçheleri için farklı tanrılar vardı. Bunlardan biri, mutlak, doğrusal, ardışıklığı ifade eden yani kronolojik olan ve nicel zamana adını veren Kronos, diğeri ise, çok daha kaypak ve renkli olan, fırsatın, iyi ve kötü şans ile nitel zamanın tanrısı olan Kairos’tur.

Enis Batur Kairos ’u seyrek fırsat [21] olarak tanımlarken beklenmedik bir sıçrama anını ifade etmektedir. Özetlersek, Kairos, iyi, doğru, tükenmez, aktif, anlamlı, üreten, yaratıcı, aşk ve devrim gibi beklenmedik bir denk gelme anı olarak, zamanda bir yırtılma ya da patlamadır. Kairos tüm zamanların kesişim kümesidir.

Örnek olsun, saatin geç olduğunu, dolayısıyla özellikle çocuklara yatma vakti geldiğini söylendiğinde bahsedilen zaman kronolojik olup, niceldir. Kronoloji Kronos ’tan gelir. Çocuklar zorla vazgeçirilene dek kairolojik zamanda yaşarlar. Zamanları yetişkinlere göre çok daha geniştir. Acıktığınız anda atıştırmalık olarak bisküvi yiyorsanız bu kairolojiktir ve Kairos ’tan gelir. Ama saate bağlı yiyorsanız bu, kronolojiktir.

Kendiliğinden anlaşılacağı üzere, tüm dünya çocuklarında tıpkı Hindular’da olduğu gibi Batılı anlamda kronolojik zaman mefhumu gelişmemiştir.

Kronolojik zaman, dünya çapında bir varoşsa, kairolojik zaman anın ruhudur; zengin, yaramaz, çeşitli, renkli, esnek ve bir doğurganlık çağlayanı gibi bereketli, yani üreten ve yaratan olarak dişil.

Gezi Parkı Direnişi ya da Taksim Komünü, beklenmedik bir denk gelme olarak, Türkiye’nin semalarında dolaşan aşk ve devrim rüzgârının temsili anlamında tam bir kairolojik zaman, yani Kairos olmuştur. Taksim Komünü’nde tüm zamanlar kesişmiştir.

 

Notlar

[1] Agamben, Giorgio. Çocukluk ve Tarih, Deneyimin Yıkımı Üzerine Bir Deneme, Çeviren: Betül Parlak, Kanat Kitap, İst., 2006, s. 105.

[2] Benjamin, Walter, Son Bakışta Aşk, Tarih Kavramı Üzerine, Çevirenler: Nurdan Gürbilek & Sabir Yücesoy, Metis Yayınları, İst., 2014, s. 46-47.

[3] A.g.e., s. 47-48.

[4] Chesneaux, Jean. Zamanı Yaşamak, Çeviren: Münir Cerit, Ayrıntı Yayınları, İst.,2015, s. 205-206.

[5] Agamben ,s.123-124.

[6] A.g.e.,s.121-122.

[7] A.g.e., s.126-127.

[8] A.g.e., s.127.

[9] A.g.e., s.127.

[10] Wallerstein, Immanuel. Sosyal Bilimleri Düşünmemek, Çeviren: Taylan Doğan, Avesta Yayınları, İst., 1997, s. 193-212.

Wallerstein, Immanuel. Bildiğimiz Dünyanın Sonu, Çeviren: Tuncay Birkan, Metis Yayınları, İst., 2000, s.257-258.

Wallerstein, Immanuel. Bilginin Belirsizlikleri, Çeviren: Berivan Alataş, Sümer Yayıncılık, İst., 2013, s. 90-103.

[11] “Olaylar tozdur: tarihi kısa ışık huzmeleri gibi kat etmektedirler; doğar doğmaz karanlığa ve çoğu zaman da unutulmaya mahkûm olmaktadırlar. Bunlardan her birinin ne kadar kısa olursa olsun, tanıklık ettiği, manzaranın bir köşesini, bazen de tarihin derin kitlelerini aydınlattığı bir gerçektir. Ve bu sadece siyasal tarih için geçerli değildir, çünkü her sektör – siyasal, ekonomik, toplumsal, kültürel, hatta coğrafi – bu olaysal işaretlerle, bu kesintili ışıklarla doludur.”  Braudel, Fernand. II. Felipe Döneminde Akdeniz ve Akdeniz  Dünyası (2), Çeviren: Mehmet Ali Kılıçbay, İmge Kitabevi, Ank., 1994, s. 293.

[12] Wallerstein, Sosyal Bilimleri Düşünmemek, s.211.

[13] Negri, Antonio. Devrim Zamanı, Çeviren: Yavuz Alogan, Ayrıntı Yayınları, İst., 2005, s.176 -259.

[14] Ricœur, Paul. Zaman ve Anlatı: Üç, Çeviren: Mehmet Rifat, YKY, İst., 2010,s. 51.

[15] Negri, A.g.e.,s.198 – 199.

[16] A.g.e.,s.205.

[17] A.g.e.,s.207.

[18] A.g.e.,s.209.

[19] A.g.e., s. 260.

[20] Griffiths, Jay, Tik Tak, Çeviren: Ertuğ Altınay, Ayrıntı Yayınları, İst., 2003, s.30 -31.

[21] Batur, Enis. Ölesiye Sanat, Yani Faltaşları, Alakarga Yayınları, İst., 2013, s. 12.

, , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.