Metaların İkili Karakteri ve Paranın Doğuşu

Karl Marx, kapitalizmin hareket yasalarını çıkarmaya çalıştığı eserlerinde – ki, başlıcaları, Grundrisse, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı ve Kapital’dir – kullandığı diyalektik yöntemle harikalar yaratır. Üç ciltlik başyapıtı Kapital kapitalist ekonominin temel hücresi olan meta ile başlar. İlk cümle şudur: “Kapitalist üretim tazının egemen olduğu toplumların zenginliği, ‘muazzam bir meta yığını’ olarak görünür; bunun basit biçimi tek bir metadır. Bu nedenle, incelememiz, metaların analiziyle başlıyor” Marx, 2011: 49). Metalarla başlamak, son derece faydalıdır, çünkü herkes günlük yaşamında metalarla ilişki halindedir ve meta biçimi kapitalist üretim tarzının evrensel özelliğidir (Harvey, 2012: 29-30).

Marx’a göre, “Metanın analizi, onun metafizik safsatalarla ve teolojik süslerle dolu çok karmaşık bir şey olduğunu gösterir” (2011: 81). Bu mistik karakterinden ötürü metalar kerameti kendinden menkul varlıklar gibi görünür (Yaman ve Öztürk, 2019: 115). Yine Marx’a göre ve şöyle: İnsan emeğinin bir ürünü olarak ihtiyaçlarımızı karşılayan bir metanın kullanım değeri olarak esrarengiz bir yönü yoktur. Örneğin kullanılmak üzere tahtadan bir masa yaptığımızda, tahtanın sadece biçimi değişmiş olur ve sıradan doğal bir şey olarak kalır. Ama alınıp satılan bir masaya dönüştüğünde, yani meta kisvesine büründüğünde doğal bir şey olmaktan çıkar, duyularla kavranamaz bir şey olur. “Ayakları yerden kesilmekle kalmaz, ama aynı zamanda diğer tüm metalar karşısında kafası üstünde durur ve tahta kafasından, kendi iradesiyle dans etmeye başlamasından çok daha mucizevi tuhaf fikirler çıkarır” (Marx, 2011: 81).

 

Karl Marx

 

Vasilyeviç İlyenkov’ın ifadesiyle, metanın çözümlenmesiyle değerin kökenine inilip doğuşuna, oradan da para biçimindeki tezahürüne ulaşılabilir (İlyenkov, 2009: 180).

Bu arada, Marx’ın Engels’e yazdığı 24 Ağustos 1867 tarihi mektupta, kitabındaki en iyi ilk şeyin, daha ilk bölümden itibaren kullanım değerinin mi, yoksa mübadele değerinin mi ifade edildiğine bağlı olarak emeğin ikili karakterinin vurgulanmış olduğunu söylediğini not edelim  (Althusser, 2017: 279) ve devam edelim. İnsanların, ihtiyaç ve arzularını karşılayan meta sahip olduğumuz dışsal bir nesne ya da şeydir. Bu ihtiyaçların mide ya da hayallerden kaynaklanmış olmasının önemi yoktur. Marx’a göre,

 “Bir şeyin yararlığı, onu kullanım değeri haline getirir… Kulanım değeri, kendisini yalnızca kullanımla ya da tüketimle gerçekleştirir. Kullanım değerleri, toplumsal biçimleri ne olursa olsun, servetin maddi içeriğini oluşturur. Ele alacağımız toplum biçiminde, (kapitalist toplumda) aynı zamanda, mübadele değerinin maddi taşıyıcılarını oluştururlar. Mübadele değeri, ilk bakışta, bir nicel ilişki, bir türdeki kullanım değerlerinin bir başka türdeki kullanım değerleriyle mübadele oranı, (değer, bir şeyle diğer bir şey, bir ürün miktarı ile bir diğer ürün miktarı arasındaki mübadele oranıdır) zamana ve yere göre sürekli değişen bir ilişki olarak görünür. Bu yüzden, mübadele değeri, tesadüfi ve tümüyle göreli bir şey gibi, metanın özünde yer alan, onda içkin bir mübadele değeri gibi, yani bir cantradictio in adjecto (terimlerdeki çelişki) gibi görünür” (Marx, 2011: 50).

Günlük hayatta olan şudur:  Örneğin, ekmek, elma, portakal, gömlek, ayakkabı, elbise, vb. arasında çok sayıda mübadele oranı çeşitliliğine şahit oluruz. Bu mübadele oranları yer ve zamana göre aynı ürünler arasında olsa bile farklı olabilirler ve ilk bakışta tesadüfi ve göreli görünebilirler. Ama yukarıda sözü edilen metalarda, mukayese edilebilmeleri için birbirlerinin yerini alabilen ya da birbirlerine eşit büyüklükte mübadele değerleri olmak zorundadır. “Buradan ilk sonuç çıkar: Aynı metanın geçerli mübadele değerleri, eşit bir şeyi ifade eder. Ama ikincisi: Mübadele değeri, ancak, kendisinden ayırt edilebilecek bir içeriğin ifade tarzı ‘görünüm biçimi’ olabilir” (Marx, 2011: 51). Yani, ekmek, elma, gömlek, ayakkabı, vb. metaların mübadele oranları ne olursa olsun, bu oran her zaman, birini diğerine eşitleyen bir denklemle gösterilebilmelidir. Bunun anlamı, örneğin elma ile gömlekte aynı büyüklükte ortak bir şeyin olduğudur. Diğer bir deyişle bu iki şey, kendisi bu iki şeyden tamamen farklı olan üçüncü bir şeye eşit olmalıdır. “Mübadele değerleri oldukları ölçüde, bu iki meta, bu üçüncüsüne indirgenebilir olmak zorundadır… Bu ortak şey, metaların geometrik, fiziksel ya da başka bir doğal özelliği olamaz” (Marx, 2011: 51). Çünkü metaların maddi özellikleri, ancak,  onları yararlı hale, yani kulanım değeri haline getirdikleri ölçüde incelenebilirler. Oysa metaların mübadele ilişkisini karakterize eden şey, onların kullanım değerlerinden soyutlanmışlıklarıdır.

Öte yandan, “Metalar kullanım değeri olarak, her şeyden önce farklı niteliklere sahiptir; mübadele değerleri olarak ise, yalnızca farklı niceliklerde olabilirler, yani bir zerre bile kulanım değeri içermezler. Meta cisminin kullanım değeri bir yana bırakılırsa, geriye metaların tek bir özelliği, emek ürünü olmaları kalır” (Marx, 2011: 51-52). David Harvey’le şunu söyleyebiliriz: “Metaların ortak noktası hepsinin üretimlerinde cisimleşmiş olan insan emeğinin taşıyıcıları olmalarıdır” (Harvey, 2012: 32). Tabi bu arada, metalar, mübadele ilişkisine girdikleri andan itibaren kullanım değerlerinden, yani onlara faydalı olma özelliğini sağlayan farklı emeklerin somut biçimlerinden soyutlanmış oldukları için, hepsi eşit ve soyut insan emeğine indirgenmiş olurlar (Marx, 2011: 51).  Artık, emek ürünlerinden kalan şeyin, yani soyut emeğin ne olduğuna geçebiliriz: “Bunlardan arta kalan şey, aynı hayali nesnellikten, farksız insan emeklerinin donmuş birikiminden… başka bir şey değildir… Bunlar hepsinde ortak olan bu toplumsal özün kristalleri olarak değerlerdir (meta değerleridir)” (Marx, 2011: 52).

Şimdi hızlanabiliriz. Tabi yine Marx’la birlikte. Bir metanın değeri, onun üretimi sırasında harcanmış emek miktarı ile ölçülür. Ama bir kimse tembel ya da beceriksizse, meta üretimi daha uzun süre alacağı için, daha değerli olmayacaktır. Çünkü değerin özünü oluşturan şey eşit insan emeğidir ve bunun ne olduğunu anlamak için bir toplumun ürettiği tüm metaların toplam değerinde cisimleşen toplam emek gücüne bakmak gerekir. Toplam emek gücü, sayısız bireysel emek güçlerinden oluşmakla birlikte, Marx, bu birimlerin her birini bir toplumsal ortalama emek gücü niteliği taşıdıkları ve toplumsal ortalama emek gücü olarak etkili oldukları sürece,  aynı insan emek gücü sayar. Böylece, şu tanımı yapabiliriz: “Toplumsal olarak gerekli emek –zaman, herhangi bir kullanım değerini, toplumun o sıradaki normal üretim koşulları altında, ortalama toplumsal hüner derecesi ve emek yoğunluğuyla elde edebilmek için gerekli olan emek – zamandır” (Marx, 2011: 53). Buradan da şu sonuca ulaşırız: “Demek ki bir kullanım değerinin değer büyüklüğünü belirleyen şey, toplumsal olarak gerekli emek miktarı ya da bunun üretilmesi için toplumsal olarak gerekli olan emek – zamandır… Bütün metalar, değerler olarak, yalnızca, belirli miktarlardaki donmuş emek – zamandır” (Marx, 2011: 53). Öyleyse, eşit büyüklükte donmuş emek – zaman içeren metalar aynı değere sahiptir.

* * *

Bir özet yapmak gerekirse, tekil meta kavramıyla başladık ve tıpkı maddenin parçacık / dalga ikiliği göstermiş olduğu gibi, metanın da kulanım ve mübadele değeri olmak üzere ikili karakterini tespit ettik. Sonra da değeri oluşturan öze, metanın üretimi için gerekli olan toplumsal emek – zamana ulaştık. Parçacık / dalga ikiliğinde, dalga ne kadar gizemliyse, kulanım değeriyle mübadele değerindeki ikilikte de, mübadele değeri o kadar gizemlidir.  Kullanım değeri metanın farklı fiziksel özelliklere sahip görünen, türdeş olmayan, somut ve niteliksel özelliklerini; mübadele değeri ise, soyut, görünmeyen, türdeş, niceliksel ama kapitalizmin özünü oluşturan bir kavramdır. İlki “ben” ise, ikincisi “öteki”dir. Kullanım değeriyle mübadele değeri, nicelik / nitelik, karşıtların birliği ve çelişki gibi diyalektiğin üç yasasına da çok iyi bir örnektir. Unutmayalım, David Harvey metaların bu ikili karakterini kapitalizmin sonunu getirecek on yedi çelişki içinde, temel çelişki olarak başköşeye koyar (Harvey, 2015: 27).

* * *

Metaların içerdiği emeğin bu ikili yapısını ortaya koyan ilk kişi Marx olmuştur ve metalar hem fiziksel bir biçime sahip oldukları (kullanım değerleri) hem de değer taşıdıkları (mübadele değeri) için metadırlar.

Marx şöyle yazar:

“Herkes, başka hiçbir şey bilmese bile, şunu bilir: metalar kullanım değerlerinin farklı fiziksel biçimleriyle çarpıcı bir karşıtlık içinde bulunan ortak bir değer biçimine sahiptir: para biçimi. Şimdi… bu para biçiminin doğuşunu gösterecek ve dolayısıyla, metaların değer ilişkilerinin içerdiği değer ifadesinin gelişimini, en basit ve en fark edilmez biçiminden itibaren, göz alıcı para biçimine gelinceye kadar izleyeceğiz. Böylece aynı zamanda para bilmecesi de çözülecek” (Marx, 2011: 60 -61).

David Harvey’in ifade ettiği gibi değer toplumsal bir ilişkidir ve onları göremeyiz, hissedemeyiz, ama yine de nesnel olarak mevcutturlar. Dolaysıyla, maddi olmadıkları için temsil aracı olmadan var olmaları mümkün değildir. Demek ki, toplumsal olarak gerekli emek – zaman olan değeri mübadele ilişiklerinin düzenleyicisi haline getiren para sisteminin doğuşudur (Harvey, 2012: 47-48). Marx’la devam edersek, “Değer yaratan emeğin özgül karakterini, yalnızca farklı türden metaların eş değerlilik ifadesi öne çıkarır; bu da eş değerlilik ifadesinin, farklı türden metalarda saklı bulunan farklı türden emekleri fiilen ortak özelliklerine, genel olarak insan emeğine indirgemesiyle gerçekleşir” (Marx, 2011: 63). Ve örneğin, “Keten bezinin değerini insan emeğinin donmuş hali olarak ifade edilebilmesi için, onun, keten bezinde cisimsel olarak farklı ve aynı zamanda keten bezinin diğer metalarla birlikte ortaklaşa sahip bulunduğu bir ‘nesnellik’ olarak ifade edilmesi gerekir”(Marx, 2011: 63-64). Eş değer biçimin bu esrarlı niteliği sonunda para olarak boy gösterir ve bu aynı zamanda hem soyut insan emeğinin cisimleşmiş hali, hem de yararlı somut emeğin ürünüdür. (Marx, 2011: 69-70). Yani para, örneğin altın, hem belli bir kullanım değerine sahiptir hem de soyut emeğin ifadesidir. Eş değer biçimin ikinci özelliği ise, somut emeğin kendi karşıtının, yani soyut insan emeğinin görünümü haline gelmesidir.

Ve Marx bombayı patlatır: Meta, aslında kendini mübadele değeri olarak gerçekleştirdikten sonra hem mübadele, hem de kulanım değerine sahip olur (Marx, 2011: 72). Engels’in eklediği gibi “Meta olabilmek için, ürünün, kullanım değeri olarak hizmet edeceği başkasına, mübadele yoluyla aktarılması zorunludur” (Marx, 2011: 54). Marx bu durumu daha ayrıntılı olarak şöyle ifade eder:

“Demek ki, metanın içinde saklı bulunan kullanım değeri – değer iç karşıtlığı, bir dış karşıtlıkla, yani iki meta arasındaki, kendi değeri ifade edilecek olanın dolaysız olarak yalnızca kullanım değeri olarak, buna karşılık değerin kendisiyle ifade edileceği diğer metanın dolaysız olarak yalnızca mübadele olarak yer aldığı ilişki aracılığıyla ortaya konuyor. O halde bir metanın basit değer biçimi, o metanın içerdiği kullanım değeri – değer karşıtlığının basit görünüm biçimidir (Marx, 2011: 72-73).

Görüldüğü gibi metaların kullanım ve mübadele değerleri arasında müthiş bir diyalektik süreç işlemektedir. Biraz geniş bir özet yapacak olursak, metalar, soyut emeğin nesnelleşmesi olarak, birer değerdir ve bir metanın değeri ancak mübadele sürecinde, kendisini taşıyan metanın bir başka metayla kurduğu nicel ilişki içinde ortaya çıkar. Bu anlamda mübadele değeri, değerin zorunlu görünüm biçimidir (Satlıgan, 2014: 59).

Öte yandan, yine Marx’ın Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’da belirttiği gibi, metalar kulanım değerine sahip olmak için evrensel olarak yabancılaşmış olmalı (el değiştirmeli), yani mübadele alanına girmiş olmalıdır. Diğer bir deyişle kullanım değeri olarak kabul edilebilmeleri için, mübadele değeri olarak gerçekleşmeleri gerekir (Marx, 1976: 64). Bertell Ollman’a göre, “Sadece kullanım değerinin değil, yabancılaşmanın da temelinde yatan şey, birinin ürününün kullanımını başka birinin denetimine vermek, doğrultunun da bu olduğunu bilerek üretmektir. O halde kapitalizmde kullanım değerlerinin üretimi, bu malları üreten işçilerin bu mallardan yabancılaştığı üretimdir” (Ollman, 2008: 289). Marx bunu 1844 El Yazmaları’nda (2016) insanın ürününe yabancılaşması olarak niteler. Diğerleri, insanın kendi üretici etkinliğine, diğer insanlara ve türüne yabancılaşmasıdır. Böylece, metaların ikili karakteri bizi hem onların basit değer biçimine hem da işçilerin yabancılaşması kavramına götürmüş oldu.

Meta fetişizmi ise, insanlar arasındaki ilişkilerin metalar arasındaki ilişkiler biçimini alması ya da onlar tarafından gizlenmesidir. Yani, “İnsanlar arasındaki ilişkiler şeyler arasındaki ilişkiler biçimini alır. Böylece insanların eylemi yabancı bir varlığa geçer, şeylerin belirlenimi olur ve insanlar şeyler arasındaki bu ilişkilerin egemenliğine girer” (Ranciére, 2017: 187). Örneğin tüketici olarak marketten domates almaya gittiğimizde, piyasa tarafından belirlenen domatesi değerinin parayla temsili olan bir fiyat karşılığında alırız, ama domatesi üretmek için emek harcayanları, domateste emeği donmuş olan emekçileri görmeyiz. Piyasa mübadelesi bunu saklar.

Marx metanın basit değer biçiminden, genişlemiş ve genel biçimine, oradan da para biçimine geçerken şöyle bir süreç işler: Önce, ürün meta haline, meta da mübadele değeri haline gelir. Sonra metanın değeri, metanın yanı sıra ayrı bir varlık kazanır; yani meta bir yandan tüm metalarla mübadele edilebilir hale gelip genelleşerek doğal özgüllüğünü kaybederken, diğer yandan mübadele edilebilirlik ölçüsünün, diğer bir deyişle başka metalarla olan özgül eşitlenme oranının belirlediği varoluş biçimi, yani metanın para biçimi ortaya çıkar (Marx, 1979: 242).

 

Kaynakça

Althusser, L., Balibar, E., Establet, R., Ranciére, J.,Macherey., P. (2017). Kapitali Okumak, çev. Işık Ergüden, İstanbul: Nora Kitap.

Harvey, David (2012). Marx’ın Kapital’i İçin Kılavuz, çev. Bülent O. Doğan, İstanbul: Metis Yayınları.

Harvey, David (2015). On Yedi Çelişki ve Kapitalizmin Sonu, çev. Esin Soğancılar, İstanbul: Sel Yayıncılık.

İlyenkov, E. Vasilyeviç (2009). Diyalektik Mantık, çev. Alper Birdal, İstanbul: Yazılama Yayınevi.

Marx, Karl (1976). Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, çev. Sevim Belli, Ankara: Sol Yayınları.

Marx, Karl (1979). Grundrisse: Ekonomi Politiğin Eleştirisi İçi Ön Çalışma, çev. Sevan  Nişanyan, İstanbul:  Birikim Yayınları.

Marx, Karl (2011). Kapital 1. Cilt, çev. Mehmet Selik ve Nail Satlıgan, İstanbul: Yordam Kitap.

Marx, Karl (2016). 1844 El Yazmaları, çev. Murat Belge, 10. Baskı, İstanbul: İletişim Yayınları / Birikim Kitapları.

Ollman, Bertell (2008). Yabancılaşma, çev. Ayşegül Kars, İstanbul: Yordam Kitap.

Satlıgan, Nail (2014). Emek-Değer Teorileri ve Dışticaret, İstanbul. Yordam Kitap.

Yaman, M. ve Öztürk, Ö. (2019). Metaların Kerameti, İstanbul: İletişim Yayınları.

 

 

 

 

 

 

 

 

, , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.