Viyana Notlarım (1) : Dünün Viyana’sı

Herkes okullarda Viyana’nın Avusturya’nın başkenti olduğunu öğrenmiştir ve bu doğrudur, ama Viyana’nın tarihi Avusturya’dan çok daha eski, çok daha tarihidir. Yapılan kazılar bir Orta Avrupa kavmi olan Keltler’in M.Ö 500 yıllarında şimdiki Viyana’nın bulunduğu Tuna Nehri kıyısına yerleştiklerini göstermektedir. M.Ö 15 yıllarında da Romalılar Vindobona adını verdikleri şehri buraya kurmuşlardır. Ne Tacitus ne de başka bir Romalı tarihçinin yazılarında Avusturya diye bir kavme rastlanır. Romalıların kurduğu yapıların temelleri üzerine çok dahaki sonraki yüzyıllarda Habsburg ailesi ihtişamlı Hofburg’u kurar.[1]

 

Hofburg

 

Viyana Almanca’nın konuşulduğu tüm şehirler arasında en önde geleni ve en kıdemlisidir. Latin medeniyetinin ileri karakolu olarak Roma İmparatorluğu çökene kadar ayakta kalmasını başaran Viyana’da Latin felsefesinin usta eserlerini kaleme alan Vindobona’lı Kayser Markus Aurelius’un yazdıkları Viyana’nın 1850 yıldan uzun bir süreden beri var olduğunu kanıtlayan kültürel ve edebi belgeler olarak kabul edilmektedir. Viyanalılar da bu geçmişlerini korumaya daima özen göstermişler, kültürlerine hep sadık kalmışlardır.

Viyana, Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra Roma Katolik Kilisesi’nin bir siperi olarak canlanmış, iki kez tekrarlanan Osmanlı kuşatmalarının başarısızlıkla sonuçlanmasını sağlamıştır.

Viyana, sınırları Almanya’nın çok ötelerine, doğuya ve batıya, kuzeye ve güneye, Belçika’ya, Floransa ve Venedik’e, Bohemya ve Macaristan’a, daha da ötelere, Balkan topraklarına uzanan bir dünya imparatorluğun başkenti olmuştur. Tarihini ve gelişmesini Habsburglar yönettiği için, Avrupa tarihinin de yazıldığı yer Viyana’nın Hofburg Sarayı olmuştur.

Sarayda Almanca’dan çok İspanyolca ve İtalyanca konuşulduğu, Moravya’dan, Bohemya’dan, Tirollerin dağlık yörelerinden, Macaristan’dan ve  İtalya’dan el sanatçıları ve tüccarlar geldiği ve Slavlar, Macarlar, İtalyanlar ve Yahudiler sürekli olarak gelişen kente akın ettikleri için toplum kozmopolitleşmiş, konuşulan Almanca yabancı dillerin müziğini de kendi içinde eriterek yumuşamış ve farklı hoş bir melodiye dönüşmüş, çok farklı yemek kültürlerinin bir araya gelip harmanlanmasıyla tipik Viyana mutfağı doğmuş ve nihayet bu ortak yaşamdan sorunların ortadan kalktığı uyumlu bir sentez çıkmıştır.

Şarkıya dönüşen Almanca, dörtte bir Viyanalı, dörtte bir yukarı Avusturyalı, dörtte bir Yahudi, dörtte bir de İtalyan olan şair ve yazar Hugo Laurenz August Hofmann von Hofmannsthal’ın eserlerinde sonsuz bir müzikaliteye erişir.

Nasıl ki Floransa Leonardo da Vinci, Michelangelo vb. ressam ve heykeltraşları bir araya getirip ünlendiyse, Viyana da klasik müziğin en büyüklerine kucak açarak ünlenmiştir. Mozart Haydn’ı ziyar eder, Beethoven Mozart’la Viyana’da buluşur, Salieri ve Schubert, Brams ve Brucker, Johann Strauss ve Lanner, Wolf ve Güstav Mahler Viyana’sız edemezler. Bütün bu müzisyenlerin Viyana’ya gelip yıllarca burada kalmalarının ana nedeni yukarda söz ettiğimiz kozmopolit ama uyumlu ortamdır. Kültür ve sanatın bu iki şehirde yeşermelerini sağlayan en büyük destek Floransa’da Medici, Viyana da ise Habsburg ailelerinden gelmiştir.

 

Wien - Stadtpark mit Johann Strauß (Sohn) Denkmal

 

18. ve 19. y.y Viyana’sında müzisyenlere beslenen sevgi ve coşku toplumun her kesiminde aynıdır. Hemen hemen her evde haftanın bir günü oda müziği yapılır, her ailede en az bir kişi bir müzik aleti çalardı. Viyanalıların sabah gazetelerde baktıkları ilk sayfa ülke ya da dünya politikası ile ilgili haberlerin yer aldığı sayfa değil, o gün kent opera ya da tiyatrolarında ne oynanacağıdır. Konu müzik ve sanat olduğunda Viyanalılar tutucudurlar. Burg Tiyatrosu’nun, Burgtheater, Figaronu’nun Düğünü ’nün ilk kez sahnelendiği eski yapısının yıkım kararı verildiği gün Viyanalılar için matem günü olmuş, sahnelenecek olan son oyunu izlemek için 13 saat hiçbir şey yemeden ve içmeden aç aç bekleşmişlerdir. Zweig’e göre Avusturya aynı zamanda bir “müzik imparatorluğu”dur.

Çok kültürlülük ve klasik müzik düşkünlüğü Viyanalılara sakin ve sevecen bir karakter kazandırmış, hoşgörülü bir toplum olmalarını sağlamıştır. Yolda yürürken yolunuzu kaybettiğinizde ya da bir şey soracak olsanız, dil bilmeseniz bile, sizinle sıcak bir biçimde ilgilenirler, sorununuzu çözmek için ellerinden geleni yaparlar. Benim Viyana’da yaşadığım dönemde (1980 – 1982) iktidarda Avusturya Sosyal Demokrat Partisi, SPÖ (Die Sozialdemokratische Partei Österreichs) vardı. Partinin efsanevi lideri Bruno Kreisky halk tarafından çok sevilir, Kreisky de halkın içinde dolaşmaktan mutlu olurdu.

Avusturya’da tarihten gelen bu ılıman iklimin toplumu ne kadar yumuşattığı Hollandalı psikolog Geert Hofstede tarafından bilimsel olarak da ispat edilmiştir. Hofstede’nin 2004 yılında 74 ülkede gerçekleştirdiği bir araştırmaya göre, otoritenin hiyerarşiye yönelik tavırlara ilişkin olarak belli bir kültürün otoriteye verdiği değer ile duyduğu saygının ölçüsü olan “güç mesafesi endeksi” [2] en düşük ülke Avusturya olarak tespit edilmiştir.

Notlar


[1] Bu yazıyı önemli ölçüde Stefan Zweig’in Ahmet Arpad tarafından çevrilen ve Everest Yayınları tarafından yayınlanan Yolculuklar Üzerine adlı kitabında yer alan Dünün Viyana’sı bölümünde yazılanları kendi bilgi, deneyim ve görüşlerimle birlikte harmanlayarak kaleme aldım. Bunun nedeni Stefan Zweig’in bana göre gelmiş geçmiş en iyi gezi yazarı olması ve tabi ki Viyana’da doğmasıdır.

[2] Hofstede,Geert  & Hofstede,Gert Jan  Cultures & Organization: Software of the Mind, Mc Graw- Hill, 2004. New York, USA. Güç Mesafesi Endeksi (Power Distance Index): Hollandalı psikolog Geert Hofstede‘nin uzmanlık alanı özellikle çalışanların birlikte nasıl çalıştıklarını, sorunlarını nasıl çözdüklerini ve otoriteye karşı olan tavır ve davranışlarını analiz etmektir. Kültürlerarası psikolojide en yaygın kullanılan paradigmalar arasında sayılan “Hofstede Boyutları”, ”bireycilik / kolektivizm skalası”, “belirsizlikten kaçınma” ve “güç mesafesi endeksi” olarak isimlendirilir. Bunlar arasında en ilginci “güç mesafesi endeksi”dir. Kısaca, güç mesafesi, hiyerarşiye yönelik tavırlarla ilgili olup belli bir kültürün otoriteye verdiği değer ve duyduğu saygının ölçüsüdür. Bu ölçünün düşük olduğu toplumlarda otorite de kendini mümkün olduğu kadar az hissettirdiği için toplumda hiyerarşik (dikey) ilişkiler yerine yatay (network) ilişkiler mevcuttur.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

, , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.