İki Entelektüel Portresi: Chomsky ile Eco

Bu yazıyı 2001 yılının Temmuz ayında yazmıştım. Güncelliğini koruduğunu düşünüyorum. Noam Chomsky hala her yere yetişiyor; hatta çapulcu bile oldu. Umberto Eco ise bir taraftan yeni kitaplar yazıyor, diğer taraftan yeni aforizmalar yaratıyor. İkisi de dünyanın en etkili entelektüelleri olmaya devam ediyorlar. Onlardan öğreneceğimiz çok şey var; özellikle entelektüellerimizin.

* * *

Cogito’nun 27. sayısı Kriz: Daha Derin, Daha Eski, Daha Yaygın başlığını taşıyor. Son derece ilginç makalelerden oluşan bu sayı Umberto Eco ile yapılan mükemmel bir söyleşi ile başlıyor. Daha sonra krizin olumlu ya da olumsuz yanları, yönetim krizi, çevresel kriz, kültür krizi, sanat krizi, internet krizi, kişisel kriz, bedenin krizi, bilimin krizi, nedenselliğin krizi, tarihsel krizler, deprem krizi vb. üzerinde duruluyor ve sayı bir tartışma ile son buluyor. Felsefi düzeyde yapılan tartışmalarda ortaya çıkan sonuç krizin normal bir durum olduğu yönünde, aksi takdirde gelişme olmaz.

 

eco

 

Umberto Eco ile yapılan söyleşi de bu görüşü net bir biçimde doğruluyor. Eco’ya göre, kozmos krizlerle ilerler, “bing bang” olur, bir yıldız biter, kara delikler ortaya çıkar. Kozmos hiç sakin değildir. Güneş sürekli kopuşlar yaratan otomatik bir pil, sürekli bir kriz merkezidir. Dolayısıyla, doğal olan, sürekli kriz hali içinde olmaktır. Buradan entelektüel tanımına geçen Eco bombayı patlatıyor ve entelektüellerin krizleri çözmeye değil çıkarmaya yaradığını öne sürüyor. Ona göre, daha önce ifade edildiği gibi, “Entelektüel, bir sıkışma durumunda, çıkış yolu gözükmeyen ve öylesine giden, olması gerekirken hiçbir şey olmayan bir düzende, bir kopma, kırma, ayırma işlemi yapan bir kişidir.” Müthiş bir tanım. “Bir kriz yaratmak, var olan bir hali eleştirip, bu değişmezlik tarlasına kuşku tohumları ekmektir.” Görülüyor, felsefi düzeyde kriz, gelişmenin motoru oluyor. Çünkü yine Eco’ya göre felsefe sorun yaratır ve cevabı olmayan sorularla ilgilenir. İşte size Heidegger’den bir aforizma: “ Ölüm için yaşamak gerek.” Çıkın işin içinden bakalım. Diyalektik budur işte.

 

Noam

 

Buradan bir başka dergiye geçiyor ve daha önce sizlere Edgar Morin’i tanıtma imkânı bulduğum İdea Politika’ ya geliyorum. Yaz 2001 sayısında yer alan dosyalardan birisi küreselleşmeye ayrılmış ve bu dosya da Alternatif Yok (mu?) başlığıyla ünlü dil bilimci, yeryüzünün yaşayan beş dahisinden biri sayılan, aykırı profesör, MIT’de öğretim üyesi Noam Chomsky yazıyor. Hem de Eco’nun entelektüel tanımına en uygun biçimde mevcut olanı kırıyor, parçalara ayırıyor ve yeniden kuruyor. Chomsky, Maggie Thatcher’in acımasız formülü olarak nitelediği TINA’yı, (There Is No Alternative), alıyor ve parçalayarak tarihin çöplüğüne atıyor. Yaptığı son derece basit; mevcut olanı, Eco’nun entelektüel tanımında olduğu gibi, eleştiriyor ve değişmezlik tarlasına kuşku tohumları ekiyor. Ektiği tohumdan başka bir dünya yaratıyor ve yarattığı dünyada sadece etten ve kemikten insanlar var. Yazdıkları çok önemli. Ancak biz burada yazdıklarından değil entelektüel mücadelesinden söz edeceğiz. Chomsky, elde ettiği üstün başarı ve kariyerinin yanı sıra ABD’nin ve belki de batının en önemli entelektüelidir. Filoloji ve filozofide ulaştığı mertebeyi bir yana itti ve hayatını medyanın insanı nasıl uyuşturduğunu açıklamaya adadı. Dünyanın her yerinde vatandaşı olduğu ABD’nin dış politikasını usanmadan eleştiriyor. Dünyayı üniversite ilan etmiş, her köşesinde ders veriyor. İşte size iki entelektüel portresi; biri tanımlıyor, diğeri uyguluyor.

Entelektüel anlamda kriz yaratabilecek açılımlar sağlayacak araştırmacılara çok ihtiyacımız olduğu açık. Yaşam kılavuzumuzun bir maddesi de entelektüel faaliyetlerden vazgeçmemek olsun.

, , , , , , , , ,

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.