Tarık Akan’ın “Yol”u

Yıl 1987, mevsim sonbahar. TİP Genel Başkanı Behice Boran’ın cenazesinde Mehmet Günsür’le beraber yürüyoruz. Şişli Camii civarında kortej, katılımcıların polis tarafından fotoğraflanarak daha iyi tanınabilmesi için iyice daraltıldığından neredeyse iki kişi halinde yürümeye başlamıştık. Sonra kortej birden bire rahatladı, genişledik ve Parti’den ağabeyimiz olan Erol Özkök’le yan yana düştük. Yanında Tarık Akan vardı. Dördümüz kol kola girdik, Zincirlikuyu ‘ya kadar dimdik yürümeye devam ettik. Sımsıcaktı. Şimdi üçü de yok. Üşüyorum…

 

yol-1

Yol

 

Sinemaya 1970 yılında Ses Dergisi’nin açtığı bir yarışmayı kazanarak giren Tarık Akan, ilk dönem ve bıyıksız olduğu filmlerinde “jön prömiye” bir özellik gösteriyordu. Kendinden büyük ve henüz hayatta olan Ayhan Işık ve kariyerlerinin doruklarındaki Ediz Hun, Cüneyt Arkın, Kartal Tibet ve yaşıtı Kadir İnanır ile rekabet ediyor, dönemin en ünlü kadın oyuncuları olan Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Fatma Girik ve Filiz Akın’la başrol paylaşıyor, yakışıklılığıyla genç kızların ve kadınların gönlünde taht kuruyordu. Daha sonra, Nebil Özgentürk’e verdiği röportajda bu dönemini oyunculuğunun piştiği dönem olarak tanımlayacaktı.

Hürriyet Gazetesi’ne verdiği bir röportajdan öğrendiğimize göre Hababam Sınıfı’nın çekimlerinin sonunda çekilen toplu bir fotoğraf sırasında yönetmen Ertem Eğilmez’in hakaretlerine maruz kalır ve yolu bu noktadan itibaren çatallanır. Yeşilçam’ın kendisini aforoz etmesine rağmen yılmaz ve 1978 yılında Yavuz Özkan’ın Maden filminde yasaklı olmayan Cüneyt Arkın’la başrolü paylaşarak kendine çizdiği yeni yolunda yürümeye başlar. O kadar öyle ki, Maden filminin bir kopyası ile birlikte o sıralarda İzmit’te hapis yatan Yılmaz Güney’i ziyaret ederek Güney’in filmi izlemesini ister. O sıcak karşılaşma ile yolları kesişen Kral ve Prens bir daha ayrılmazlar. Akan yolunu bulmuştur. 1978’de Sürü’de (Yılmaz Güney), 1979’da Demir Yol ’da (Yavuz Özkan) 1981’de de Yol ’da (Yılmaz Güney) oynar. Böylelikle hem işçi sınıfıyla, hem de Kürt Hareketi ile sarsılmaz bir bağ kurmuş olur. Ve Prens artık bıyıklıdır.

 

yol-2

Yol

 

Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’ndaki törende dostu Rutkay Aziz Tarık Akan’ın üç şeye toz kondurmadığını, bunların Mustafa Kemal, Nazım Hikmet ve İlhan Selçuk olduğunu söyledikten sonra bu üç isme Yılmaz Güney ile Vasıf Öngören’i de ekler. Bir araya getirilen bu isimler eklektik bir yapı sergiler gibi görünmektedir, ama ne gam. Ayrıca, Tarık Akan da devrimci, yurtsever, ulusalcı ve solcu olup birçok kesimle kesişim kümesi oluşturmaktadır. Belki de yukarıdaki listeye birkaç isim daha eklenmesiyle Oğuz Atay’ın Türkiye’nin Ruhu’na ulaşılabilir; kim bilir?

Tarık Akan’ın kamuya açık son demeci 7 Eylül’de Adana’nın Çukurova Belediyesi tarafından düzenlenen Yılmaz Güney’i anma gecesine telefonla bağlanarak Güney’in bir efsane olduğunu ifade etmesidir. Cep telefonu ile salona dinletilen görüşme sırasında Fatoş Güney’in “Tarık, sen bizim canımızsın ve iyileşeceksin, yine güzel işler yapacaksın” sözlerine cevap olarak Tarık Akan, “Mücadele hiç bitmeyecek” karşılığını verir.

 

yol-3

Yol

 

Bu arada ilginç şeyler de olur ve biri şudur: Aslı Aydıntaşbaş’ın, Cumhuriyet’te, Tarık Akan’ın ölümü üzerine, kadınların daha çok solcu erkeklere âşık olduğunu ifade ettiği yazısına bozulan Ahmet Hakan iş adamı Ali Ağaoğlu’nun peşindeki kadınlara ne diyeceğiz diye sorarak, solcuları kıskandığını ortaya koyar. Teşekkürler Aslı. Kadınlar bağlamında Türkiye’nin en yakışıklı delikanlısı Tarık Akan ile Ali Ağaoğlu’nu karşılaştıran bir zihniyet nasıl gazeteci olabilir?

* * *

Tarık Akan yalnız ve bağımsız bir adamdır. Atatürk’ü, Nazım Hikmet’i, İlhan Selçuk’u, Yılmaz Güney’i, Vasıf Öngören’i sever, grevlerde işçileri destekler, aç kalma pahasına yolunu değiştirip devrimci filmlerde oynar, Silivri’de güvenlik güçleriyle çatışır, Gezi’de boy gösterir, ama sosyalist harekete dışarıdan destek verir, içinde olmaz. Tıpkı Uğur Mumcu gibi. Bunu Behice Boran’ın cenazesinden sonraki sohbetimizde de sezdiğimi hatırlıyorum. İlk kez tanıştığımız için olsa gerek bir güvercin gibi ürkek bir hali vardı. Bir Türkiye İşçi Parti’li olan – gerçi o tarihte TİP kapatılmıştır – Erol Ağabey ile çok iyi dosttur, TİP’i zamanında destekler, ama içinde olmaz. Bu da onun tercihidir ve Türkiye sosyalist hareketinin böyle sanatçılara çok ihtiyacı vardır.

O bir devrimci ve mücadele adamı olarak inat etti, dimdik durdu, dimdik gitti. Yolu açık olsun…

Son söz ise yakın arkadaşı, dostu Rutkay Aziz’in olsun: “Ve dünyanın, eminim, dünyanın bütün ışıkları onun o güzelim, yakışıklı yüzünde yansıyacak. Işıklar içinde yatsın.”

 

 

, , , , , , , , , , , , , ,

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.